2 Ağustos 2017 Çarşamba

Elifba-6

Sen hiç sokaklarda " Mikrobun da en az hastalar kadar hakları vardır. Onlarınki de can!" gerekçesi ile protesto yapan bir doktor gördün mü?

Çevrenin yükünü üzerinden atalı çok oldu. "Dağ, taş Yusuf!"

Dünya Görüşü derken, ahiret olmasa tasası çekilmez dünyanın görüşü de fuzulî.. Dağ, taş ahiret derken, inanan için dünya vatan hasreti çekilen bir zindan.. İşte bu dünya ve etrafında dönüp duranlar!.. "Vatan hasreti imandan!.."

*

Deve üstünde cübbesi ve sarığıyla, geçtiği yeri peşi sıra dürüp toplayan Ebu Hanife!.. Çağını dürüp toplayan aynı kumaştan -habersizliği içinde geride bıraktıklarının- ne kadar muntazam ve düzenli bir iş yapma halini yaşıyor. Sanki alemde bir O ve bir de Efendisi, gerisinin yükünü üzerinden atalı çok olmuş... "Gençliğinize güvenmeyin!"

Diğer yandan "Medine'nin hurmalık"ları, Medine'ye dahil olsa da ziyan eder insanı... Vatan? Erkek kadına vatan! İyi de vatan ne? Hatırlattığı için "mekânda yuvalanmış o ruhu", asıl vatana remz oldu. Ona da -gölge- vatan dediler. ALLAH'a kavuşmanın yolu olarak nefsini varlık gayene ram edebilmenin vesilesi olduğu için o rejim, işte o ruhun sureti olabildiğinde mekân, uğruna can vermeye layık bir "vatan" olur toprak da, rejim de, devlet de, erkek de!.. "Dağ, taş Yusuf!" olabildiğinde.

Elifvarî: -Meftun, hadi kalk! Nice zamandan beridir ilk defa evinde tıkırtılar dolaşıyor.

Meftun: -Tıkırtılar dolaşıyor?!?! Yuva-r-lanırken... Yuvalanırken... Beyt... Kadın?! Daha neler ve neler... 

Daha neler ve neler demişken elini yattığı yerden eski tomarlara uzattı. Hah işte bu!...

"Yuva-r-lanırken...

Uzak diyarlardan - hiç de yeri değilken- aslında muazzam bir cesaret misali okyanuslar aşıp gelen O, meğersem bana gelmiş. Yıllar sonra bana yazdığı bir mektupta olup biteni kendi açısından anlattığında bu asalet karşısında ezildim. Zira dibimde gıkını çıkarmamış, halinden en ufak bir ışık sızmamıştı. 

Edepsizin mevzuusu olmaz. Şöhret etmeyelim şimdi. Yapacağını yaptı ve kendi şahsım adına yaşadığım ezikliğe ilave olarak çok daha ağır bir ezikliği yaşattı. 

Nasibimde böylesi edepsizler - hasedin bilmem kaç türlü tonu içinde- gayesi sevgilinin yüzünden bir memnuniyet ve rıza koparmak olan hayatımla, hayatları kesişen kıymetliler arasında yuvarlanırken içimi kavuran halleri. Şahitliğimi anlatmaya çalışıyorum. 

Hani dibini kazıyacak olsan "ben". Bir sefer daha belirtmek durumundayım. Buradaki ben, içinde beni de eriten ümmete havi bir mânâdır. Elbette edepsizi aslın gözükmesi için gerekli araz rolü bakımından ele alıyorum. Zatıyla konu dışı, mefhum olarak ele alınan. 

*

Yazarken kim ne anlar derdi çekmeden yazmak gibisi yok. Bu bakımdan kendi için yazmanın misalî olmuş oluyorum ister istemez. Yazmak kendi dışına bildirme keyfiyeti içinde tezatlı bir vesile gibi gözükse de, benim kendime şahitliğim bakımından zamanı dondurmak emeli içinde kendime dair oluyor. Demem o ki, benim kendi dışım dediğim bugün elde olan "ben"e nisbetle, yarının "ben"i oluyor. Bu, bugünki benin yarınki beni mânalandırması olduğu gibi, yarın da bugünki beni mânalandıran o günkü "ben" olmuş olacak. Yani iç içe ve kendi kendime.. Böylece mefhum olarak edepsizi ele alırken, bende "edepsiz"in edep bahsine vesile rolü oynayan gübre rolü açık olmuş oldu. 

Aslında böyle karışık görünme hevesiyle alakasız, hepimizin yaradılışında kendi içini daima didikleyen bir yönümüz olduğu bir bedahat. Öyle ise böyle yazmakla bir fark ortaya koymak istemediğimi peşin ilan etmiş oluyorum. Emelimi yazdım. Bundan ötesi ben ne söylersem söyleyeyime girer ve fuzulî olduğu kadar gereksiz bir yorgunluk vesilesi."

Elifvarî: - Kitap okuyucuya vatan! İnsan insana vatan. Birbirine vatan olabilenlere ancak ümmet denir. Eğer O'nun ruhuna yuva-r-lanabiliyorlarsa, yuvalanabiliyorlarsa...

Meftun: -Ashab ne demek! Anlamalı.

Elifvarî: - "Vatan aşkı imandan"... Asıl vatan O (sav) ve O'nun ruhuna yuva olabildiğince mekân, kitap, erkek, devlet, rejim, ana ve yâr...  Vatanvarî mehmetcik! O kokanlar! Ya edepsiz?

Meftun: - Sağlıklı bir vücutta da mikrop bulunur. Ama daima baskı altında. Aslolan cehd ve çabadır. Neyse ben biraz tıkırtıyla ilgileneyim. Yeşil Gözlüyle...

Elifvarî yorganın üstüne düşmüş o sayfayı gösterdi.

Tomardan...

" Gözleri yeşil dedi: Yıllar sonra kaş tüylerimin bu kadar uzun olduğunu fark ettim. Yatık durduğundan kısacık zan ediyordum (30'lu yaşlarında kendisine dair bu keşfine gülüyor, " ne kadar da aptalım!..").

Bir ömür boyu gözlerinin üstünde kaşlarından habersiz oluşuna aptallık damgasını vuran sevgiliye, "bana ne!.." desem yanlış anlayacak. Gözlerinin yeşili fırsat tanımadı demek için desem de öyle!.. Adım üstümde Meftunum ben.

Kelimelerden yoruldu. 

Her an gözlerime inen buğulu perdeyi yakalayan, bundan kendi payına bir acı hissesi koparmayı başaran Yeşil Gözlü... Kendisine ait olmayan bir yön bulmakta o kadar mahir ki sükût etmekten başka bir yol bırakmıyor. Çatılan kaşları sevgilinin de sükûtumun biçtiği.

"İçim acıyor!.."

Ne ümit ettiğine bağlı, dedi.

"İçini acıtıyorum" değil mi, dedim.

Ne bulduğuma bağlı, dedi "

Ümit ettirdiğine karşılık buldurduğu çatık kaşları dünyanın! Gözleri varken nasıl da eziyet ediyoruz kendimize.

Mutfaktan yükselen Yeşil Göz'lünün sesi "Meftun! Kahvaltı hazır..."

Mırıldanarak "Eğer toprak altına hazırsan" diyebildi Meftun yorganı üzerinden çekerken.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Anafor-1 Whatsapp Gurubu

[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Fakat ne durumda olursanız olun biz burada müfredatı adım adım takip edeceğiz. [25/3 14:39] Abdullah Ku...