Elifvarî: İnsan, haklı çıkmaya muhtaç olan tek varlık.
Meftûn (gülümseyerek): Ve alem bunun imkânlarıyla donatıldı.
Yürüyor... Yanında yeşil gözlüsü. Yüksekte yükselirken daralan nefesi.
Elifvarî: Yüksekte yükselirken!..
Meftûn: He ne olmuş!? Git başımdan.
Daralan nefesi. Başı dönüyor.
"Ama Onunla konuşuyorsun".
Midesi bulanıyor. İçi daralıyor. Kendini bu iç darlığından kurtarmak için uçurumun boşluğuna bakıyor. Yankılanan "Aynı çukur!" sözü. Uçurum ve çukur. Kurtulamıyor. "Dünya bir çukur be güzelim" diye cevaplıyor kendi iç yankısını -çaktırmadan- gönül rahatlıyla anlaşılmanın.
"Aynı çukurda debeleniyoruz".
İç yankısı, iç yangını, dünya yangını, mide bulantısı, uçurum, yeşil gözlü, o, şu, bu... Nefesi! Ya Rabbi! Hep sigara yüzünden.
Tekrar baştan alıyor, yüksekte yükselirken. Bu düşünceyle... faydasız.
"İnsan, haklı çıkmaya muhtaç olan tek varlık"
İnsanı duymak istediği şeyleri duymaktan daha mutlu eden ne olabilir?!
Elifvarî: Hiç bir şey...
Durdu ve geri dönüp yeşil gözlüye baktı. Başı eğik ve yanaklarında güneş pırıltıları. Ağlamış..
Meftûn: Güzellik! Oturalım mı biraz.
Oturdular.
Yeşil Gözlünün gözleri Meftûn'nun yüzünde. "Sapsarı" kesilmişsin dedi. Meftûn, önemli değil mânâsında elini salladı. Bulundukları yerden ev küçücük gözüküyordu. Bayağı yürüdük herhalde diye düşündü Meftûn. Daldı.
17 sene. Az değil! Hatta o kadar çok ki, biri ağlamış, diğeri hafakâna ramak kalmış olduklarını bildikleri halde ikisinin de konuşmaya mecali ve hevesi yok. Birlikte kat ettikleri bunca yol boyunca -ki yıl boyunca- aynı "şey"in tekrarıyla yorgun ve bitkin... Meftûn ispat çabasında, yeşil gözlü görmek çabasında "aynı çukur"un içinde debelenemiyorlardı bile. Meftûn mırıldandı;
" Kadından kendisinde olmayanı isteriz;
Hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz..."
Oturdular.
Yeşil Gözlünün gözleri Meftûn'nun yüzünde. "Sapsarı" kesilmişsin dedi. Meftûn, önemli değil mânâsında elini salladı. Bulundukları yerden ev küçücük gözüküyordu. Bayağı yürüdük herhalde diye düşündü Meftûn. Daldı.
17 sene. Az değil! Hatta o kadar çok ki, biri ağlamış, diğeri hafakâna ramak kalmış olduklarını bildikleri halde ikisinin de konuşmaya mecali ve hevesi yok. Birlikte kat ettikleri bunca yol boyunca -ki yıl boyunca- aynı "şey"in tekrarıyla yorgun ve bitkin... Meftûn ispat çabasında, yeşil gözlü görmek çabasında "aynı çukur"un içinde debelenemiyorlardı bile. Meftûn mırıldandı;
" Kadından kendisinde olmayanı isteriz;
Hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz..."
Yeşil gözlü Meftûn'a baktı. "Çekip gideriz" dediğini duymuştu.
Yeşil gözlü; "Hep yaptığın-ız beyefendi.." deyiverdi.
Meftûn duydu.
Buz gibi bir yabancılık hissi kapladı içini. "Bey ve efendi!" Artık kimse erkeğine bey ve efendi gözüyle bakmıyordu. Birlikte mücadele eden (!) eşitlerdi herkes. Ne beylik kalmıştı ne efendilik. Diğer bir çok kelime gibi içi boşalmış ve artık bir iğneleme aracına dönmüş bir şeydi buda. Hayalinde tesettürlü yeni yetme kızların sesleri canlandı. "Ohooohooo eskilerden kalma bir gelenek altıüstü" diyorlardı. Canını fena halde yaktı bu hayal. Yeşil gözlüye yakıştıramadığı için -def etmek için- elini bıkkınlıkla salladı. Ayrıca yeşil gözlü ile alakası bile yoktu. Sinirlendi bu haline. Saçmalama dedi içinden.
Çağımızda kadın "hak"lı. Hani şu batının kadın hakları diyerek zehirlediği o kadın. Kadın artık haklı ama eksik. Bu yüzden mutsuz. Haklı olmanın Hakka mani olduğu yerde haksız olmayı tercih edene EFENDİ denir. Çünkü kendisinden geçende efendilik keyfiyeti tüter. İster Beyefendi olsun ister Hanımefendi.
Elifvarî: Aşık değil miydi o?
Yeşil Gözlü tedirgin ve sinirli;
"Bana mı yaptın o hareketi?!"
Meftûn irkildi. "Ne münasebet!" dedi. "Beyefendi'yi düşünüyordum"
Hatûn: Anlamadım ne beyefendisi? Ne alakası var?
Meftûn: Çukurdaki beyefendiyi, hanımefendiyi. Bu bizim meselemiz değil güzellik. Biz bu çukurun içine doğduk. Üstümüz başımız batmış, tırnaklarımız kanıyor bu yüzden. Alışkanlıklarımızın içine nüfuz etmiş bir zehir bu. Bilsek de yapamıyoruz. Bizde o saflık yok. Bilginin kibri kirletti bizi.
Hatûn sıkılmış bir şaşkınlıkla "Öyledir..." diyebildi.
Terlemişti. Hava dönmüş ve esmeye başlamıştı. Üşüdüğünü hissetti. Yüzünü göğe kaldırdı. Bulutların telaşı... Derin bir nefes çekti içine. Esintide toprak çimen karışımı serin bir koku... Ufak bir damla denk geldi gözüne. Gözlerini kapattı. Peşinden bir damla daha tam burnunun üstüne. Sonra yanağına. Aniden kalktı.
"Hadi kalk, yağmura yakalanacağız dönelim" dedi yeşil gözlüye ellerini uzatırken Meftûn. Böyle ani hareketler karşısında her zamanki şaşkınlığı yüzünde elini verdi Meftûn'a yeşil gözlü. Ve kalktı. Elleri ellerinde başladılar yokuş aşağı inmeye... Serinlik Meftûn için zindelik demekti. Yağmur hızlanmaya başlamıştı. Rüzgar şiddetlendi. Bir toz bulutu gibi ardlarından yakaladı Meftûnla yeşil gözlüyü sağnak...
Çağımızda kadın "hak"lı. Hani şu batının kadın hakları diyerek zehirlediği o kadın. Kadın artık haklı ama eksik. Bu yüzden mutsuz. Haklı olmanın Hakka mani olduğu yerde haksız olmayı tercih edene EFENDİ denir. Çünkü kendisinden geçende efendilik keyfiyeti tüter. İster Beyefendi olsun ister Hanımefendi.
Elifvarî: Aşık değil miydi o?
Yeşil Gözlü tedirgin ve sinirli;
"Bana mı yaptın o hareketi?!"
Meftûn irkildi. "Ne münasebet!" dedi. "Beyefendi'yi düşünüyordum"
Hatûn: Anlamadım ne beyefendisi? Ne alakası var?
Meftûn: Çukurdaki beyefendiyi, hanımefendiyi. Bu bizim meselemiz değil güzellik. Biz bu çukurun içine doğduk. Üstümüz başımız batmış, tırnaklarımız kanıyor bu yüzden. Alışkanlıklarımızın içine nüfuz etmiş bir zehir bu. Bilsek de yapamıyoruz. Bizde o saflık yok. Bilginin kibri kirletti bizi.
Hatûn sıkılmış bir şaşkınlıkla "Öyledir..." diyebildi.
Terlemişti. Hava dönmüş ve esmeye başlamıştı. Üşüdüğünü hissetti. Yüzünü göğe kaldırdı. Bulutların telaşı... Derin bir nefes çekti içine. Esintide toprak çimen karışımı serin bir koku... Ufak bir damla denk geldi gözüne. Gözlerini kapattı. Peşinden bir damla daha tam burnunun üstüne. Sonra yanağına. Aniden kalktı.
"Hadi kalk, yağmura yakalanacağız dönelim" dedi yeşil gözlüye ellerini uzatırken Meftûn. Böyle ani hareketler karşısında her zamanki şaşkınlığı yüzünde elini verdi Meftûn'a yeşil gözlü. Ve kalktı. Elleri ellerinde başladılar yokuş aşağı inmeye... Serinlik Meftûn için zindelik demekti. Yağmur hızlanmaya başlamıştı. Rüzgar şiddetlendi. Bir toz bulutu gibi ardlarından yakaladı Meftûnla yeşil gözlüyü sağnak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder