[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Fakat ne durumda olursanız
olun biz burada müfredatı adım adım takip edeceğiz.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Aranızda Büyük Doğu-İbda
külliyatına aşina olanlar olabileceği gibi henüz kapağını aralamamış
olanlarınız da olabilir.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Daha önce başlamış olduğumuz
bir gurubumuz daha var. İnşallah sizin gayretinizle o guruba yetişiriz :)
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Belli bir müfredat takip
edeceğiz
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Anafor hem Salih
Mirzabeyoğlu'nun bir şiir kitabının ismi hem de açılmış haliyle Anadolu Fikir
Ordusu demek
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Gayet disiplinli ve cümle
cümle hiçbir şeyi atlamadan devam edeceğiz.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Müfredata göre külliyata
giriş öncesi tamamlamamız gereken konular olacak.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bazı kuralları da hatırlatayım.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Konu akışı içinde virgüllük
bir mevzu bile olsa dilediğiniz kadar soru sorabilirsiniz veya fikir beyan
edebilirsiniz.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Gurup sayfasında konu dışı
tebrik, selamlaşma vs gibi şeyleri paylaşmıyoruz.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Aslında ANAFOR çalışması
GİRİŞ-ORTA-YÜKSEK şeklinde bir derecelenme içinde olacak inşallah ileride. Yani
içinizde konulara aşina olanlar olabilir. Giriş seviyesinde eğitimi tamamlayıp
bunu yeterli bulanlar olabilir. Devamını arzulayanlar olabilir. İhtisas sahibi
olarak belli bir sahada çalışmak isteyenler olabilir. Bunu zaman gösterecek.
Muradımız sistemli fikir-dünya görüşü-ideoloji meselemizi nihayetinde çözmek ve
fikrimizi Allahın izniyle önce Anadolu çapında sonrasında dünya çapında bir
kadroya kavuşturmak.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Hedefimizin gereği
zorlandığımız zamanlar olacak. Bunu şimdiden bilin ve gerekli sabrı kuşanın
inşallah.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Ben elimden gelenin en
iyisini size sunmaya çalışacağım inşallah. Lakin mutlaka eksiğim ve hatalarım
olacaktır. Zamanla sizin de katkılarınızla daha doğru, iyi ve güzelini
yapacağız birlikte.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Dualarınızı esirgemeyin,
gayret, ilgi ve alakanız ile şevk kaynağı olun inşallah.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Anadolu insanı olarak en
büyük meselemiz bütün imkânlar elimizde olmasına rağmen sistemli fikir ve
hareket disiplini içinde olamamız. Bu bakımdan bu çalışmamız İDEOLOJİK EĞİTİM
konusunda bir ilk tecrübe olacak.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Konu hacimli çetin ve zor.
Fakat ihtiyacımız da bu. Allah gayretlileri sever.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: İzah ettiğim gibi öncelikle
temel bahisleri ele alacağız birlikte. En temel konulardan başlayacağız. Sonra
özellikle belli eserleri ele alacağız.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu uzun soluklu bir iş..
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Yani heveslik ilgi ve alaka
ile olacak bir şey değil.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Gönüldaşlar, kardeşlerim ve
abilerim hepinize teşekkür ediyorum. Henüz kendisini tanıtmamış olanlar müsait
zamanlarında kendilerini tanıtsınlar inşallah.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Ben üç gurubta benzer
konuları işlediğim için yeri geldiğinde bazı paylaşımları aynen aktaracağım. Bu
ikaz ve bilgilendirmeden sonra yavaş yavaş başlayalım inşallah
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Her ilim mutlaka kendisine
has bir takım şartlarla tanınır ve kendisini tanıtır.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Büyük Doğu-İbda bir Dünya
Görüşü olduğundan gayet tabii olarak DÜNYA GÖRÜŞÜ'ne ait ilmin de kendisine has
bir takım şartlarını bilmek ve anlamak gerekiyor.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle..
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Mesela TEMEL MESELELER
dediğimizde ne anlayacağız?
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Temel meseleler adı üstünde
öyle meseleler olmalı ki hangi konuya el atarsak atalım nihayetinde mevzu bu
temel meselelere dayansın.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşü, insanoğlunun
temel meselelerinden başlamak üzere tüm insanî oluş ve kuruluş sahalarını
kuşatan sistemli ve tezatsız fikir örgüsü demektir.
Buna göre; Temel meseleler, en geniş anlamıyla varlığın
hakikati, insanın hakikati ve mutlakın hakikati nedir sorularına karşılık
gelen hususları belirtirken, insanî oluş ve kuruluş sahaları ise devlet, hukuk,
iktisat, sanat, bilim, eğitim vb gibi insanın varlığına bağlı tüm oluş ve
kuruluş sahalarını belirtir.
Batı dünyasından neşet eden dünya görüşleri Marksist,
Libral-Kapitalist ve Faşist Dünya Görüşleri olmuştur.
Eşya ve hadiseler: İnsanın hayat boyu karşı karşıya
kaldığı ve idrakine mevzu edebildiği bütün varlık ve oluşlar. Bir mânâda, temel
meseleler gibi mücerret (soyut), insanî oluş ve kuruluş sahaları gibi müşahhas
(somut) bütün şeyleri ve değişimlerini ifade etmek üzere kullanılan bir terkibî
kavram.
Mücerret meseleler; varlık, zaman, bilgi ve değer gibi
meseleleri kapsar iken, müşahhas meseleler; insanî oluş ve kuruluşları
ifade eden devlet, hukuk, iktisat, psikoloji, sosyoloji vb gibi sahaları ifade
eder.
Tatbik Sistemi: Bir dünya görüşünün müşahhas meselelere
tatbikine ait tezatsız teklifler manzumesi.
Daha geniş mânâda ele alındığında dünya görüşü karşılığında
da kullanılabilir.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bir felsefenin dünya görüşü
haysiyetine erebilmesi için bu 3 temel meseleye karşılık olmak üzere verdiği
cevaplara uygun bir tarzda eşya ve hadiseleri hasrına alan bir düzen belirtmesi
gerekir. Bu çapa erememiş hiç bir felsefi ekol dünya görüşü değildir. Mihrak (kaynak) olan temel
meselelerde tıkanmış kalmıştır.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Batıda metafizik veya genel
olarak felsefî ekollerin hepsi bu temel meseleleri cevaplamakla işe başlar.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Kısaca müşahhas meselelere
intikâl edememiştir.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: İlk önce tanımdan başlayalım.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Araştırmalarınızı yaparken bu
çeşitliliğe dikkat ederseniz olayın genişliği ve çapını daha rahat
görebilirsiniz
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Benim 1. Madde için verdiğim
cevap bu. Ki bunu BD-İBDA Dünya Görüşü'ne giriş adlı çalışmada yazmıştım.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Okumanız sırasında bir virgül
gibi absürd bir şey bile kafanıza takılsa MUTLAKA SORUN. İlke ve prensibimiz
"anlamadan geçmek yok"!... Bunu asla unutmayın.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Yani Temel Meseleler
dediğimiz an neyi kast ettiğimiz net olacak.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: "Dünya Görüşü,
insanoğlunun temel meselelerinden başlamak üzere tüm insanî oluş ve kuruluş
sahalarını kuşatan sistemli ve tezatsız fikir örgüsü demektir."
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Tekrar sorayım. Nedir bu
meseleler?
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Tanımda geçen temel
meselelerden kasıt en geniş anlamıyla varlığın hakikati, insanın hakikati
ve mutlakın hakikati nedir sorularına karşılık gelen hususlardır.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bütün bir batı felsefesi
tarihini bu 3 temel meseleye hasredilmiş kabul edebiliriz.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu son aktardıklarım daha
önceki çalışmamızdan bir bölümdü.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Dışımızda ve bizim
külliyatımızda aynı mahiyete işaret eden çok çeşitli tabirler var.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle okumanızı istediğim
bir TEMEL METİN var. Linkini vereceğim. Hem bu giriş hem de bu TEMEL METNİ
güzelce okuyup bitirin. Sonra üzerinde duralım inşallah.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Büyük Doğu-İbda bu mânâda
İslamî bir Dünya Görüşüdür.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşünün tanımını
yukarıda yaptık.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu arada ilk başlarda zorluk
yaşayacaksınız. Çünkü belli kavramlara aşina değilsiniz. Bu normal.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: 1-Dünya görüşünün tarifi
2-Dünya görüşünün konusu
3-Dünya görüşünün gayesi
4-Dünya görüşünün faydası
5-Dünya görüşü kimin işine yarar kimin işine yaramaz
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Sebebini bilelim.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: 1.Madde'den başlayalım
inşallah
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Dikkat edin Dünya Görüşü veya
İDEOLOCYA' nın tanımı üzerindeyiz.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Kant meşhur eseri Saf Aklın
Tenkidi eserine başlarken mealen şöyle başlar. "İnsan cevabını
veremeyeceği bir kısım sorularla yüklü olarak dünyaya gelir"
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Şimdi dikkat ediliyorsa mevzu
fikir (görüş) kelimesi etrafında yığılıyor.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Nedir bu temel meseleler?
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Kant'ın kast ettiği bu
sorular ile bizim bu saatten sonra TEMEL MESELELER dediğimizde anlayacağımız
şeyler aynı olacak.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu:
http://kulogluelif.blogspot.com.tr/2017/08/muslumanlarn-dunya-gorusu-meselesi.html?m=1
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşü, İdeolocya
(İdeoloji), Tatbik Fikri, Fikir Sistemi,
Bütün Fikir...
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Üstâd Türk dilinin
hançeresine uydurmak bakımından ideoloji yerine İdeolocya diyor.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle elinizdeki
imkânlarla bu kelimelerin de yardımı ile araştıralım ve kayda değer
bulduklarımızı paylaşalım.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu farkın mahiyet farkı değil
dilin muhafazası bakımından olduğunu bilelim. Psikoloji yerine psikolocya
dendiği gibi
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Temel Meseleler (Her hangi
bir inanç yada felsefî ekolden bağımsız olarak)
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: (Not: Üzerinden zaman geçmiş
ve siz yazılanları sonradan okumuş olabilirsiniz. Bu demektir ki konu sizin
için taze. Yani üzerinden uzunca bir zaman geçti diye soracağınız veya yazmak
istediğiniz şeyden vazgeçmeyin. Nihayetinde Whatsapp gurubunun bize sağladığı
imkân "mekân ve zaman" uyumsuzluğunu aradan çıkarması.. Bundan
istifade edelim.)
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: 1- İNSAN nedir, niçindir,
gayeli midir, mahiyeti nedir? YANİ insanın varlık gayesi ve hakikati nedir
meselesi...
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Yoktu var oldu. Bunu bilir.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: İnsan alemde varlık olarak bu
üç temel meseleyle istese de istemese de karşı karşıyadır. Bundan kaçamaz ve
insan bu soruları sormaktan vazgeçemez.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: 2- İçinde bulunduğumuz ve
idrakimize konu olan varlıklar nedir, niçindir, gayeli midir, mahiyeti nedir?
Yani varlığın gayesi ve hakikati nedir meselesi...
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: 3- Hem insan hemde diğer
varlıkları var eden bir TANRI-MUTLAK var mıdır? Tanrı-Mutlak nedir, niçindir,
gayeli midir, mahiyeti nedir? Yani MUTLAK'ın hakikati nedir meselesi..
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bunu bildiği içindir ki
sorar. Nereden geldim? Nasıl var oldum. Ölüyorum! Bir yere mi gidiyorum? Niçin
buradayım vs..
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: En iptidaî bir insan dahi
şuurlu veya şuursuz bu soruları ömrünün bir aşamasında sorar.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: İsterse bu cevaplar bu
meselelerin cevaplarının BİLİNİMEYECEĞİ şeklinde verilmiş olsun.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Sistemli ve haysiyetli bütün
felsefî akımlar bu meselelere dair mutlaka bir cevap vermişlerdir.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Buradaki konumuz bu temel
meselelere dair cevaplar değil. Konumuz bir GÖRÜŞÜN, DÜNYA GÖRÜŞÜ olabilmesi
için hangi özelliklere sahip olması gerektiğini anlamak!!!
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: 1) İnsanın varlık gayesi ve
hakikati nedir 2) varlığın gayesi ve hakikati nedir 3)MUTLAK'ın hakikati nedir
kısaca bunu şu şekilde ezberleyin..
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: ALLAH-ALEM-İNSAN meselesi!!!
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: İlk adım bu. Çünkü bunu
anlamadan alelade bir görüş ile veya halk dilindeki kullanım şekliyle BİZİM
"DÜNYA GÖRÜŞÜ" dediğimizde kast ettiğimiz ŞEYİ ayırt edemeyiz.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu arada konuları işledikçe
bu şekilde bazı kavramları da tanımış olacağız.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Batı Felsefesi literatüründe
bu bahisler ONTOLOJİ ve/veya METAFİZİK başlığı altında ele alınıyor.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: MÜCERRET: Tecrit edilmiş
demek. Buradaki anlamı ise bir "şey"i tek başına ele almak. Yani
alakalardan soya soya çıplak varlığı, özü ve hakikatini ele almak.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Mücerretin zıddı müşahhas..
Müşahhas: Teşhis edilmiş olan. Yani bütün özellikleri, alakalarıyla BELİRLİ ve
KESİN bir tanıma varmak.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Tecrit ve teşhis... Mücerret
ve Müşahhas! Uydurukçası :) Soyut ve Somut... Soyutlama ve somutlama...
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Dikkat ederseniz bu meseleler
EN GENEL ANLAMIYLA "varlık bilgisi-ontoloji" şeklinde toplu olarak
ele alınabilir.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu temelden filizlenen diğer
meseleler ise BİLGİ, DEĞER, AHLÂK şeklinde devam ediyor.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Konulara aşina olanların
olduğu bir mecliste ONTOLOJİ ve EPİSTOMOLOJİ dediğin an MÜCERRET FİKİR sahasına
dair bir şeyleri konuşacağın anlaşılır.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Evet şimdilik detaylara
girmeden şunu söylemiş olduk; genel olarak "varlık ve bilgi" bahsi ve
bahsin davet ettiği zorunlu meseleler bir DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN MÜCERRET CEPHESİNİ
TEŞKİL EDER.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Yani lafın gelişinden belli
hesabı İNSANÎ OLUŞ ve KURULUŞLAR SAHASI, Dünya Görüşü'nün MÜŞAHHAS CEPHESİNİ
TEŞKİL EDİYOR.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Nedir İNSANÎ OLUŞ ve
KURULUŞLAR? Elbette saymakla bitmez ama misâller verebilirsiniz..
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Soruları olanlar sorabilir.
Atlamadan cevap vermeye çalışırım inşallah. Aradan ne kadar zaman geçtiği
önemli değil. Dilediğiniz zaman okuyabilir ve sorularınızı gurup sayfasına
yazabilirsiniz. Bu mecranın bize tanıdığı bu imkânı kullanmış olalım inşallah.
Hepinize hayırlı akşamlar..
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: İnsan ürünü olan bütün oluş
ve kuruluşlar. Daha net ifadesi ile insanı hayattan çekin, neler yok oluyorsa
işte bunların hepsi..
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Evet şimdi tekrar başa
sarıyoruz: "Dünya Görüşü, insanoğlunun temel meselelerinden başlamak üzere
tüm İNSANÎ OLUŞ ve KURULUŞ SAHALARINI kuşatan sistemli ve tezatsız fikir örgüsü
demektir."
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Evet bugünlük bu kadar.
Böylece DÜNYA GÖRÜŞÜ'nün tanımını bize veren iki temel unsuru, iki temel
cepheyi tanımış olduk. Elbette bu genel bir tanışma.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Ben bir iki misâl vereyim siz
devamını getirin.
[25/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Pozitif ilimler; fizik,
kimya, matematik, biyoloji vb gibi... Evet.
[23/1 22:57] Abdullah Kuloğlu: İdeolojiler arası kavganın şiddetlenmesi ve hafiflemesi diyelim ayrı bir mevzu
[23/1 22:57] Abdullah Kuloğlu: Önce şu netleşsin
[23/1 22:58] Abdullah Kuloğlu: İdeolojisizlik diye bir şey bahsi mevzu değildir.
[23/1 22:58] Abdullah Kuloğlu: Müesseseleşmesi de ayrı bir mevzu.
[23/1 22:59] Abdullah Kuloğlu: Şimdi temel mevzumuzu tazelemek bakımından tekrarlayayım;
[23/1 22:59] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşü, insanoğlunun temel meselelerinden başlamak üzere tüm insanî oluş ve kuruluş sahalarını kuşatan sistemli ve tezatsız fikir örgüsü demektir.
Buna göre; Temel meseleler, en geniş anlamıyla varlığın hakikati, insanın hakikati ve mutlakın hakikati nedir sorularına karşılık gelen hususları belirtirken, insanî oluş ve kuruluş sahaları ise devlet, hukuk, iktisat, sanat, bilim, eğitim vb gibi insanın varlığına bağlı tüm oluş ve kuruluş sahalarını belirtir.
Batı dünyasından neşet eden dünya görüşleri Marksist, Libral-Kapitalist ve Faşist Dünya Görüşleri olmuştur.
Eşya ve hadiseler: İnsanın hayat boyu karşı karşıya kaldığı ve idrakine mevzu edebildiği bütün varlık ve oluşlar. Bir mânâda, temel meseleler gibi mücerret (soyut), insanî oluş ve kuruluş sahaları gibi müşahhas (somut) bütün şeyleri ve değişimlerini ifade etmek üzere kullanılan bir terkibî kavram.
Mücerret meseleler; varlık, zaman, bilgi ve değer gibi meseleleri kapsar iken, müşahhas meseleler; insanî oluş ve kuruluşları ifade eden devlet, hukuk, iktisat, psikoloji, sosyoloji vb gibi sahaları ifade eder.
Tatbik Sistemi: Bir dünya görüşünün müşahhas meselelere tatbikine ait tezatsız teklifler manzumesi.
Daha geniş mânâda ele alındığında dünya görüşü karşılığında da kullanılabilir.
[23/1 23:01] Abdullah Kuloğlu: Yarın bu tanım ve tarif üzerine bazı sorular soracağım. Bir nevî kendi tarif ve tanımımı zorlar gibi yapacağım. Ve sizden bekleyeceğim savunmasını 😊
[23/1 23:02] Abdullah Kuloğlu: Veya şimdiden ilkini sorayım. Yarın cevapları alırız.
[23/1 23:04] Abdullah Kuloğlu: Eşyanın hakikati nedir sualine karşılık olmak üzere fizik, kimya, biyoloji, matematik vs gibi temel ilimler de eşyayı konu alıyor. Öyle ise bir dünya görüşünün eşyayı ele alışının anlamı nedir? Farkı nedir?
[24/1 19:10] Abdullah Kuloğlu: Nefeslenme payı halinde ve üzerinde durduğumuz meselenin önemini gösterici iki fotoğraf paylaşacağım.
[25/1 21:13] Abdullah Kuloğlu: Vasıta Sistem-Dünya Görüşü-Bütün Fikir- Tatbik Fikri kavramları nüansları olmakla birlikte aynı hizada kavramlar...
[25/1 21:19] Abdullah Kuloğlu: ( Henüz birinci maddenin açılışını yapıyoruz. Tazeleyelim. Mevzumuzun başını kaybetmeyelim. ) 1-Dünya görüşünün tarifi
2-Dünya görüşünün konusu
3-Dünya görüşünün gayesi
4-Dünya görüşünün faydası
5-Dünya görüşü kimin işine yarar kimin işine yaramaz
[26/1 18:46] Abdullah Kuloğlu: Ezberlendiğini farz ederek... DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN KONUSU NEDİR diyerek ikinci maddeye geçelim. Eğer siz de uygun görürseniz. Birer cümlelik cevaplarınızı ver alalım. Veya birinci madde ile ilgili sorusu olan sorabilir.
[26/1 21:57] Abdullah Kuloğlu: Evet zaten bir tanım, tanımlanmak istenen şeyin mahiyet (konu), gaye ve çeşitli yönlerden vasıfları üzerinden yapılır. Bu bakımdan söyledikleriniz doğru. Örnek olmak üzere paylaştığım SM'nin İdeolocya ve İhtilal adlı eserinden yaptığım alıntıda da VASITA olma vasfı işaretlenmişti.
[26/1 21:58] Abdullah Kuloğlu: Biraz daha derinleşelim. Mesela biyolojiyi ele alalım. Hayatiyet ilmi diyelim.
[26/1 21:59] Abdullah Kuloğlu: Biyoloji'nin Dünya Görüşü açısından nasıl konu olabildiğini bilmeli ve anlamalıyız.
[26/1 22:03] Abdullah Kuloğlu: Yani her bir şubenin hangi yönden dünya görüşü ile ilişkili olduğunu izah edebildiğimiz yerde bu genel izaha nüfuz edebiliriz. Aksi halde mesela bizatihi biyolojinin konusu ile dünya görüşünün biyolojiyi konu alması birbirine karışabilir, karışır.
[26/1 22:07] Abdullah Kuloğlu: Zaten tanımımızda dünya görüşünün şûmulü (konusu) var. Herkesin bunu gördüğünü peşinen kabul ederek biyoloji örneğinde dile getirdiğim "mesele" ye örneğe de sadakat gösterek nasıl bir cevap verebiliriz?
[28/1 18:42] Abdullah Kuloğlu: En son Biyoloji örneği üzerinden bir soru sormuştum.
[28/1 18:42] Abdullah Kuloğlu: Oradan devam edeyim.
[28/1 18:48] Abdullah Kuloğlu: Biyoloji gibi bütün pozitif ilimlerin kendisine has konuları var. Biyoloji canlılar dünyası ile ilgili inceleme ve araştırmalar yaparak bize bu dünya ile bilgileri sunar. Ki bu bilgiler kanıtlanabilir nitelikte bilgiler olmalıdır vs.. Fakat canlılık nedir, niçin canlılar vardır, canlılığın kökeni nedir, canlılığın varlık gayesi nedir? vs gibi konuları biyoloji ele almaz, alamaz. Zira bu soruların cevapları alan itibariyle biyoloji ilminin sınırları dışındadır.
[28/1 18:50] Abdullah Kuloğlu: İşte mevzu buraya geldiğinde işin içine ama felsefî ama dinî kabullere dayanan dünya görüşleri devreye girer.
[28/1 18:50] Abdullah Kuloğlu: Kısaca dünya görüşü pozitif ilimleri temellendiren bir rol oynar.
[28/1 18:56] Abdullah Kuloğlu: Her ne kadar içtimaî ilimler veya psikoloji gibi ferdin iç dünyasına ait ilimler pozitif ilimler kategorisinde kabul edilme temayülünde iseler de, bu ilimlerin konusu fert ve topluluğa ait olduğu için doğrudan doğruya insanın varlığına, "İNSAN NEDİR; NİÇİNDİR" gibi temel sorulara dayanmak zorundadırlar. Bu zorunluluk bu ilimleri pozitif ilimlerden çok daha fazla olarak dinî ve felsefî temellendirmenin mevzusu haline getirir. Yani bu şubeler öncelikle ve doğrudan dünya görüşü ile ilişkilidir.
[28/1 18:57] Abdullah Kuloğlu: Sosyal ilimlerin teknik yönü taraf ilzâm etmez bilgileri içerir. Mesela İktisatta "Azalan Verimler Kanunu" gibi...
[28/1 18:58] Abdullah Kuloğlu: Fakat İktisad'ın mesela " serbest rekabetin en iyi sonucu getireceği" ile ilgili varsayımı böyle değildir. Bir kabule ve dünya görüşüne dayanır
[28/1 19:01] Abdullah Kuloğlu: Yani sosyal ilimlerin her dünya görüşü için geçerli olan olabilen bir yönü var.
[28/1 19:02] Abdullah Kuloğlu: Hatta ilimlerin bu şekilde tasniflenmesi ve zımnî olarak bir kısım ilimlerin diğer ilimlerin altında ve ona bağlı görülmesi gibi hususlar dünya görüşüne bağlı olarak değişir.
[28/1 19:03] Abdullah Kuloğlu: Mesela Batı dünyası için pozitif ilimler bütün diğer ilimlerin üstünde iken, bizde mesela Mutlak Fikir dediğimiz Şeriat ilimleri pozitif ilimleri kendine bağlar.
[28/1 19:05] Abdullah Kuloğlu: Dikkat ediliyorsa burada maddî varlıklardan başlamak üzere İNSANA, İnsandan MUTLAK'a doğru ve bunlara bağlı ilimler var
[28/1 19:06] Abdullah Kuloğlu: Temel meseleler denilen Eşyanın hakikati, İnsanî hakikat ve Mutlak'ın hakikati şeklindeki izahımıza hüvesi hüvesine uygun.
[28/1 19:08] Abdullah Kuloğlu: Hususî olarak BD-İBDA Dünya Görüşü'ne girmediğimiz için şimdilik bunların bizim yönümüzden nasıl ele alındığını izaha çalışmayacağım.
[28/1 19:13] Abdullah Kuloğlu: Her dünya görüşü, belli bir itikat, o itikada bağlı bir akıl ve o akla bağlı bir fikir örgüsünden müteşekkildir.
[28/1 19:14] Abdullah Kuloğlu: Ve her dünya görüşünün gayesi bağlısı olduğu itikat ve akla uygun bir dünya düzeni kurmaktır.
[28/1 19:14] Abdullah Kuloğlu: Bizim yönümüzden bunun ifadesi, Mutlak Fikri hayata tatbik etmek şeklinde geçiyor.
[28/1 19:17] Abdullah Kuloğlu: İTİKAT-AKIL ve FİKİR... Bu gözle İdeolocya Örgüsünde Derin ve Gerçek Müslüman'da Tasavvuf ve Akıl bahislerine bakılabilir.
[28/1 19:22] Abdullah Kuloğlu: Pekiyi Mutlak Fikrin hakimiyeti ne içindir? Külliyatta yeri geldikçe belirtildiği gibi "Allah'a erme gayesi" yolunda en müsait şartları temin etmek için... Yani kişinin öz nefsiyle olan savaşının dış şartlarını oluşturmak için.
[28/1 19:23] Abdullah Kuloğlu: BD-İBDA Dünya Görüşüne Giriş adlı çalışmada bu konulara değindim. İlgilisi için tekrar linki paylaşayım. Okuyan okusun.
[28/1 19:23] Abdullah Kuloğlu: http://kulogluelif.blogspot.com.tr/2017/08/muslumanlarn-dunya-gorusu-meselesi.html
[28/1 19:39] Abdullah Kuloğlu: Yeri geldikçe bu konulara döneceğim için uzun uzadıya izah etmiyorum. Lakin şunu söylemem lazım paylaştığım linkteki giriş çalışması anlaşılmadan bundan sonrasını da takip etmeniz mümkün değil. Yani takip edebilirsiniz ama size faydası olmaz. Bu yüzden mutlaka anlamadığınızı sormalısınız. Mesela şöyle anlıyorum ama doğru mu gibi...
[28/1 19:47] Abdullah Kuloğlu: Ara not: "İdeolojisizlik diye bir şey olmaz. İdeolojisizlik ideolojisi olur olsa olsa...
Sudaki balığın "su nerede" diye sorması gibi farkında olmasan da uyar uymaz veya tezatlı kurduğun her değer cümlesinin temelinde örtük bir ideoloji vardır. Şuurlu veya şuursuz.."
[28/1 19:55] Özer: Hocam Allah razı olsun Çok memnun ve müstefid oldum.
Yalnız Batı dünyasından Neşet eden dünya görüşlerinin iltifatları nelerdir bunu biraz açabilir misin
[28/1 19:57] Abdullah Kuloğlu: İltifatları derken? Kastınız?
[28/1 20:02] Özer: İtikatları olacaktı özür dilerim
[28/1 20:04] Abdullah Kuloğlu: Liberal-Kapitalist Dünya Görüşü agnostik (bilinemezci)
[28/1 20:05] Abdullah Kuloğlu: Komünizim, ateist.
[28/1 20:05] Abdullah Kuloğlu: Faşizim ise deist...
[28/1 20:12] Abdullah Kuloğlu: Yani ALEM-İNSAN-MUTLAK hakkında 3 farklı tavrı temsil ediyor. Birincisi bunların hakikati bilinemez diyor. Dolayısı ile herkesin inandığı kendine ve eşit değerde diyor. İkincisi bunların ayrıca hakikatleri yok. Hakikat maddeden (görünenden) ibarettir diyor. Üçüncüsü ise bunların hakikati var ve insanî çaba ile bilinebilir diyor.
[28/1 20:15] Özer: Demek ki İBDA külliyatında sık sık Varlık ve oluş bahislerine girilmesinin sebebi bu herhalde
[28/1 20:17] Abdullah Kuloğlu: "Varlık ve Bilgi". Oluşu Varlık bahsine dahil edersek böyle diyebiliriz.
[28/1 20:18] Abdullah Kuloğlu: Bu meseleleri de Kültür Davamız adlı eserden okuyabiliriz ki eserin alt başlığı zaten "TEMEL MESELELER"
[28/1 20:30] Abdullah Kuloğlu: Uzunca bir yazı ama bu 3 farklı tavrın Batı Dünyası içinde nasıl ele alındığı ve özellikle marksistler nazarında bilinemezcilerin durumu hakkında fikir vermesi açısından okunabilir.
[28/1 20:30] Abdullah Kuloğlu: http://www.teorivepolitika.net/index.php/okunabilir-yazilar/item/2-devrimci-maddeci-felsefe-icin-baslangic-noktalari
[28/1 20:33] Özer: Agnostisizmin kendi başına bir sistem haline gelmeden gücü tesiri ve tehdit oranı nedir
[28/1 20:33] Abdullah Kuloğlu: Bu yazıda görülebileceği gibi marksistler burjuvazi (Liberal-Kapitalist) ideolojiyi bilinemezcilik özelinde tenkit ediyorlar. Onların tabiri ile utangaç metaryalistler.
[28/1 20:34] Özer: Aynı şey ateist ve Deist itikatlar için de geçerli
[28/1 20:34] Abdullah Kuloğlu: Sadece agnostikler değil hiç bir itikat sistem haline gelmeden genişliğine dünyaya tesir ve hükmünü hakim kılamaz
[28/1 20:35] Abdullah Kuloğlu: Hak veya Batıl
[28/1 20:37] Abdullah Kuloğlu: Daha doğrusu reaksiyoner kalır ve zıddı itikadın sistemini besler.
[28/1 20:37] Özer: O zaman İslam itikadı sistem haline gelmeden genişliğine dünyaya tesir ve hükmünü hakim kılamaz sonucuna varıyoruz yaşadığımız halde bunun Şekil A'da görüldüğü gibi ispatı Öyle değil mi hocam
[28/1 20:38] Abdullah Kuloğlu: Kültür Davamızın sonunda SM bunlara (modern) Putçuluk diyor. Topuna...
[28/1 20:38] Abdullah Kuloğlu: Aynen öyle.
[28/1 20:40] Abdullah Kuloğlu: Zaten itikatlarına karşı itikadımız var. Lakin sistemlerine karşı sistemimiz yok, bunun gerekliliğine dair şuurumuz yok.
[28/1 20:41] Abdullah Kuloğlu: Her şey kendi cinsini iptal eder.
[28/1 20:42] Abdullah Kuloğlu: Tabii şuna da dikkat edelim ben bu 3 tavrı kutuplaştırarak rahat anlaşılsın diye böyle anlatıyorum. Bu her 3 tavrın çeşitleri olduğu gibi birbirine geçmiş şekilleri de var.
[28/1 20:43] Abdullah Kuloğlu: Bütün bir Batı Felsefe Tarihi bunların binbir tonuyla dolu.
[28/1 20:45] Abdullah Kuloğlu: Şöyle diyelim Sistemli Putçular karşısında sistemsiz Allahçıyız... ALLAH kalbimizde lakin tamda bu yüzden dünya onların elinde.
[28/1 20:47] Özer: O zaman BD.İBDA. Dünya görüşü fikir sistemi ne dersek diyelim ne muazzam bir ihtiyacın karşılığı..
.
[28/1 20:48] Abdullah Kuloğlu: Aynı zamanda BD-İBDA tamda bu yüzden ne muazzam bir sessizliğin muhatabı... Niye çünkü sistem şuuru yok.
[28/1 20:48] Abdullah Kuloğlu: Gerekliliğinin şuuru... SM'nin ilk eserinin Bütün Fikrin Gerekliliği olması da, işe buradan başlaması da bu sebeple diye düşünüyorum.
[28/1 21:12] Ahmet Çetin: Hocam, mevzularda kullandığınız “itikat” kavramını, dini literatürdeki anlamında mı anlamalıyız, doğru mu anlıyorum ?
[28/1 21:53] Abdullah Kuloğlu: Güzel soru Ahmet...
[28/1 21:53] Abdullah Kuloğlu: İslâm itikatı hususî ve nevî şahsına münhasır bir ilim. Akaid ve Kelâm diyoruz.
[28/1 21:55] Abdullah Kuloğlu: Bizim burada kullandığımız itikât ise temel meseleler dediğimiz konulara dair peşin fikir anlamında... Elbette buna dair İslâm itikadının da bildirdiği var... Fakat daha dar anlamda ve kapsamda buradaki itikat.
[28/1 21:57] Abdullah Kuloğlu: Şöyle söyleyelim her dünya görüşünün inancına bağlı bir aklı ve bu akla bağlı bir sistemi var
[28/1 21:59] Abdullah Kuloğlu: Bu inanmanın kapsamı da birbiriyle kesişen ve kesişmeyen yönleriyle neyse o...
[28/1 22:15] Abdullah Kuloğlu: Bu arada dinî derken dinsiz insan olmaz. Ateistin de dini var. Kastettiğin elbette daha çok anlaşılan şekliyle Semavî dinler veya özelde İslâm dini. Buna da dikkat çekeyim de Liberal Kapitalist Dünya Görüşü'nün dini mi olurmuş denmesin :)
[28/1 22:19] Abdullah Kuloğlu: Hadi yarım kalmasın şunu da belirteyim. Zaten görülmüş olması lazım. Bir dünya görüşü iman, akıl ve sistemiyle tezatsız bir fikir örgüsü iken, her iman ve akıl bir dünya görüşü haline dönüşmüş değil. Ama bir dünya görüşü mutlaka bir iman ve akla dayanır.
[28/1 22:21] Ahmet Çetin: Eyvallah ağabey
[29/1 21:17] Abdullah Kuloğlu: Selam ile.. Bugün Dünya Görüşü'nün faydası konusuna geçelim. Yani bir dünya görüşü sahibi olan ile olmayan arasında, yani dünya görüşü sahibi olan fert yönünden faydası, cemiyet yönünden faydası, siyasî hareket yönünden faydası vesaire gibi bir çok yönden ele alınabilir bir konu bu.
[29/1 21:20] Abdullah Kuloğlu: Dünya görüşü kimin işine yarar veya yaramaz sorusunun cevabı da bu mesele yani "dünya görüşünün faydasının ne olduğunun şuurunda" olup olmamaya bağlı olarak verilir.
[29/1 21:21] Abdullah Kuloğlu: Yani 4. Sorumuz aynı zamanda 5. sorumuz için ölçü veriyor...
[29/1 21:23] Abdullah Kuloğlu: BD-İBDA Dünya Görüşü'ne Giriş adlı çalışmanın başında ki paylaşmıştım linkini vurgulandığı gibi "faydasız ilim" insana zarar olarak yeter.
[29/1 21:24] Abdullah Kuloğlu: Burada kilit bir kavram kullanacağım müsadenizle
[29/1 21:24] Abdullah Kuloğlu: Külliyatta sıklıkla kullanılıyor bu kavram
[29/1 21:24] Abdullah Kuloğlu: "YAŞANMAYA DEĞER HAYAT"
[29/1 21:26] Abdullah Kuloğlu: Hangi Dünya Görüşü açısından bakılırsa bakılsın dünya görüşünün en mühim faydası, "yaşanmaya değer hayatı" mümkün hale getirmesidir.
[29/1 21:26] Abdullah Kuloğlu: TEMEL FAYDASI bu!.. İmkân kullanabilene o ayrı mesele.
[29/1 21:28] Abdullah Kuloğlu: İdeal fert ve toplum hayatını genişliğine dünya zeminde temin etmenin temel manivelası olduğu içindir ki Dünya Görüşü başlı başına EN BÜYÜK FAYDAYI temsil eder.
[29/1 21:28] Abdullah Kuloğlu: Meşhur hadisi biliyorsunuz
[29/1 21:29] Abdullah Kuloğlu: Kalp, Dil ve EL!...
[29/1 21:29] Abdullah Kuloğlu: İmanın en olgun hali ELDE TOPLU zira ELDE hem kalp hem dil mündemiç.
[29/1 21:30] Abdullah Kuloğlu: Burada El deyince; TATBİK FİKRİ olmadan TATBİK olmaz ölçüsünü hatırlayın.
[29/1 21:32] Abdullah Kuloğlu: Demek ki TATBİK FİKRİ de TATBİK etmek için. Yani TATBİK FİKRİNİN (Dünya Görüşünün) ikinci temel faydası tutarlı ve faydalı bir TATBİKİ mümkün kılması.
[29/1 21:36] Abdullah Kuloğlu: Şöyle ifade edebiliriz; YAŞANMAYA DEĞER HAYAT o hayattır ki Allah rızasına erdirsin. Allah, kendi rızasını MUTLAK ÖLÇÜLERE bağlı bir hayata bağladı. Mutlak Ölçüleri bağlı bir hayat ise Mutlak Ölçülere bağlı bir Dünya Görüşü-Vasıta Sistem olmadan kurulamaz.
[29/1 21:37] Abdullah Kuloğlu: Bir ilmin faydası vasıtalık ettiği şeyin kıymetine göredir.
[29/1 21:38] Abdullah Kuloğlu: Çok dağınık mı oldu bilmiyorum.
[29/1 21:39] +90 543 208 67 99: Anladığım kadarıyla oldukça kafi abi sağolasın.
[29/1 21:41] Abdullah Kuloğlu: Burada şuna dikkat edelim. "Yaşanmaya Değer Hayat" herkesin kendi bağlısı olduğu dünya görüşüne göre değişir.
[29/1 21:42] Abdullah Kuloğlu: Yaşanmaya Değer Hayatın HAKİKATİ ise İslâm'dadır ve bu hayatın GENİŞLİĞİNE DÜNYA ZEMİNİ TEMİN ETMENİN TEMEL ARACI DÜNYA GÖRÜŞÜDÜR!
[29/1 21:42] +90 543 208 67 99: Mesela abi?
[29/1 21:44] +90 543 208 67 99: Abi bizim dünya görüşümüzün temeli ile diğer dünya görüşlerinin temeli aynı mı?
[29/1 21:44] Abdullah Kuloğlu: Mesela ideal fert ve toplum hayatı olarak Komünist Dünya Görüşü'nün vaad ettiği fert ve toplumun belli hayat tarzı ve anlayışı vardır.
[29/1 21:44] Abdullah Kuloğlu: Temeli derken? Kaynağını mı soruyorsun?
[29/1 21:45] +90 543 208 67 99: Gördüğüm kadarıyla; liberalizm-komünizm gibi dünya görüşleri daha fazla iktisat temelli açıklamalarla ele alınıyor
[29/1 21:45] +90 543 208 67 99: Bizim temel farkımız?
[29/1 21:46] Abdullah Kuloğlu: İktisat temelli diye bir şey yok aslında ama bu yorum daha çok marksistlerin söylediğidir.
[29/1 21:46] Abdullah Kuloğlu: Üretim ilişkileri üst yapıyı tayin eder derler
[29/1 21:47] Abdullah Kuloğlu: Bizde merkezi fakülte üretim ilişkileri değil
[29/1 21:47] Abdullah Kuloğlu: AHLÂK
[29/1 21:49] +90 543 208 67 99: Evet kat meteforu(alt üst) her şeyi iktisat temelliyor. Ama liberalizmle ilgili Adam Smith de iktisadi açıklama yapmıyor mu? Veya Weber (Kapitalizm ve Protestanlık Ahlakı)
[29/1 21:50] Abdullah Kuloğlu: Adam Smith, libralizmin iktisadî meselelere tatbikini açıklıyor
[29/1 21:50] +90 543 208 67 99: Anladım
[29/1 21:51] Abdullah Kuloğlu: Bu Kapitalistler kendilerine kapitalist demez :)
[29/1 21:52] +90 543 208 67 99: Dünya görüşümüzün hukukun neye göre yespit edeceğiz
[29/1 21:52] +90 543 208 67 99: Anayasal hukuk içtihat hukuku ?
[29/1 21:52] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşümüzün hukuk kanyağı ŞERİAT
[29/1 21:53] Abdullah Kuloğlu: Ama Şeriat hukuk demek değil, hukuk kaynağı...
[29/1 22:09] Özer: Dünya görüşünün faydası YAŞANMAYA DEĞER HAYATI OLUŞTURMAK SA bizim dünya görüşümüz yani BÜYÜK DOĞU İBDA daha Hayata hakim kılınamadı bundan önce o zaman yaşanmaya değer hayat hiç kurulmamış mı oldu
[29/1 22:10] Abdullah Kuloğlu: Yaşanmaya değer hayatın yaşanamadığı yerde, yaşanmaya değer hayat cihaddır.
[29/1 22:11] Abdullah Kuloğlu: Ve buna ilave... Dünya Görüşü mücadelenin amacı olduğu gibi, en büyük aracıdır da. Yani cihadın kâmil mânâda yapılabilmesi için de DÜNYA GÖRÜŞÜ lazım.
[29/1 22:11] Özer: Hocam zaten Cihat gerektiğinde her zaman ve her yerde
[29/1 22:13] Özer: Hocam demek istediğim 1400 seneden beri İslam'a nispetle yaşanmaya değer hayat kurulamadı mı yani kurulamamış olması lazım kurulduysa dünya görüşü olmadan nasıl kuruldu
[29/1 22:14] Abdullah Kuloğlu: Tarihte "dünya görüşü" mevzu?
[29/1 22:17] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşü daima vardı ama müesseseleşmesi zaten 18yy sonrası bir mevzuu. Hususiyle Batı'da.. Yani ayrı bir ilim şubesi olarak müstakil hale gelmesi.. Bizde 16yy başında Dünya Görüşü yenilenemiyor. Donma yaşanıyor ve çöküş gerçekleşiyor.
[29/1 22:18] Abdullah Kuloğlu: Ama 15yy'da ne doğu da ne batıda böyle müesseseleşmiş ve müstakil hale gelmiş bir dünya görüşünü aramayın.. Var mı var ama müstakil ve müesseseleşmiş değil.
[29/1 22:19] +90 543 208 67 99: Peki sebebi?
[29/1 22:22] +90 543 208 67 99: Biz neden geride kaldık dünya müesseseleşirken?
[29/1 22:22] Abdullah Kuloğlu: Soru: Allah Rasûlü'nün devrinde ve hatta İslâm tarihine bakıldığında Dünya Görüşü olarak ifade ettiğiniz ve Allah Rasûlü'ne uymak için gerekli gördüğünüz müesseseye ait her hangi bir iz görmüyoruz. Bu bir çelişki değil midir? Ayrıca Allah ve Rasûlü neyi eksik bırakmıştır ki bu müesseselere ihtiyaç olsun. İzah eder misiniz...
Cevap: Peşin cevabımız bunun bir çelişki olmadığıdır. İslâm tarihinde mezhep ve tasavvuf müessesesinin teşekkülü nasıl belli bir zaman sonra ZARURET haline geldi ise dünya görüşü müessesesi de aynı şekilde zaruret haline gelmiştir. Müesseseleşmeden önce yani sistemli bir bütün haline gelmeden önce mezhep, tasavvuf ve dünya görüşü bahisleri elbette vardı ve bu bahislere cevaplar veriliyordu. Fakat bahisler birbirinden ayrılmamış ve dolayısı ile müstakilen bugünki isimleri ile isimlendirilmemişti.
Bahislerin birbirinden ayrılma zarureti öncelikle bütün bahislere hakim ve bütün bahislerde ehil olan kişilerin git gide azalması neticesi oldu. Allah Rasûlü devrinde yetişmiş hafızların çoğunluğunun şehit olması neticesi İlahî Kelam'ın bir kitapta toplanması gibi.. Yani her bir sahada emanet olarak alınan vazifenin ehliyetlileri azalıp yok olmaya yüz tuttukça müesseseleşme bir zaruret haline geldi.
İkinci husus ise bu müesseselerin vazife sahalarına ait muhtevanın zaman geçtikçe genişlemesidir.
Dolayısı ile Allah Rasûlü devrinde bir eksiklikten bahsedilemez. Eksiklik her devrin insan malzemesinde ve her devrin yeni durum ve ihtiyaçlarına cevap vermek zaruretinden kaynaklandı. Daha net bir ifade ile bu üç müessese devrin insan ve eşya zaafını ikmâl etmek üzere teşekkül ettiler. Böylece hedef eksiksiz Allah Rasûlü devrine bütün devirleri bağlayabilmek ve yükseltebilmek oldu.
Bunu şöyle bir misâl ile açıklayabiliriz. Gayet sağlıklı ve genç bir insan düşünelim. Bu insanın tıbba ihtiyaç duymayacağı aşikârdır. Zira tıbbî açıdan eksiksiz ve tamdır. Fakat belli bir süre sonra bu gencin yaşının ilerlediğini ve çeşitli hastalık ve marazlar yaşadığını düşünelim. Bu durumda marazların gitgide artan çeşitliliği ve zorluk derecelerine bağlı olarak tedavinin gerektirdiği bilgi birikimi ve uzmanlıkların çeşitlenmesi tabiidir. Burada dikkat ediliyorsa artan bilgi birikimi ve uzmanlık zarureti baştaki eksiksizliğin kaybına bağlı olarak zuhur etmiştir. Bu misâlden hareketle hem Allah Rasûlü devrinin eksiksizliğini hem de sonrası takip eden devirlerde niye müesseseleşme zaruretinin doğduğunu kabaca anlayabiliriz.
Bu gözle her ne kadar müstakil bir müessese olarak zuhur etmemiş olsa da Allah Rasûlü'nün hemen peşi sıra gösterebileceğimiz örnekler mevcuttur. Bu konuda en bariz örnek Hz.Ömer devri uygulamalarında görülebilir. Örneğin Hz. Ömer, Allah Rasûlü devrinde olmayan maaşlı ve mesleği askerlik olan bir ordu kurmuştur. Bu uygulama-tatbik şekline ait bir yenileme demektir. Bunun gibi maliye, devlet idare şekli, kamu personeli rejimi vs gibi konularda çeşitli düzenlemeler yapıldığını biliyoruz.
Diğer bir örnek Memlûk Devleti'nin hükümet şeklinin bir hanedanlığa bağlı olmaktan çıkarılması ve ehliyetli ve nüfuzlu emirlerin kendi aralarında yaptıkları bir seçimle sultanın işbaşına geçmesidir. Ki bu sayede hanedan mensupları arasında başgösteren iktidar mücadeleleri son bulmuş ve siyasî istikrar temin edilerek ülkenin parçalanması ve zayıflaması engellenebilmişti.
Başka bir örnek daha vermek gerekirse Anadolu Selçuklu devlet bürokrasinin türk beyliklerine dayanması ve evlilik yolu ile hanedanlığa sadakatinin sağlanması yöntemi Osmanlı'larda tamamen değiştirilmiş ve yerine devlet bürokrasisinin devşirme usûlü ile temini cihetine gidilmiştir. Padişahların da hanımları ekseriyetle devşirmeler olmuştur. Böylece hanedanlık hakkını ileri sürerek başgösteren isyanlara imkân kalmamış ve İslâm tarihinin en istikrarlı idarî sistemi vücud bulmuştur.
Elbette diğer bir çok alanlarda ve konularda örnekler vermek mümkündür. Fakat bu çalışmanın konusu bizzat bu örnekler olmadığından sözü uzatmanın faydası olmayacağına inanıyoruz.
İslâm tarihinde tatbik sahalarındaki bu yenileme ve düzenleme faaliyetleri 17.yy başlarına kadar devrin empoze ettiği ihtiyaçlara göre az veya çok, yeterli ve yetersiz bir şekilde devam etmiştir. 17.yy'da ise İslama Muhatap Anlayış'ta başlayan bozulma tatbik sahasının yenilenememesi ve neticede çöküşün gerçekleşmesine sebep olmuştur. Bu konunun daha teferruatlı anlatımını Üstâd Necip Fazıl Kısakürek'in İdeolocya Örgüsü adlı eserinde "Fasledici Tarih Çizgisi" ve "İslâm Nasıl Bozuldu?" başlığı altından takip edebilirsiniz.
Bu izahın diğer bir yönünü de ele almakta fayda var.
Temel metinde dikkat ediliyorsa şöyle bir ifade var: " İçinde yaşanılan zaman ve mekânın farklılaşması boyunca doğan meseleler dediğimizde hemen anlaşılacağı üzere insan, DEĞİŞMEZ ŞERİAT ÖLÇÜLERİ ile DEĞİŞİR EŞYA VE HADİSELER zemini arasında yer tutmak durumundadır. Buna göre değişmez, yani zaman ve mekân üstü olan şeriat hükümlerinin tanıdığı İMKÂN çerçevesinde değişir eşya ve hadiselere hakim olunması gereği açıktır. Bu ise dış hayatımızın eşya ve hadiseye göre fakat şeriatın tanıdığı İMKÂN içinde düzenlenmesini gerektirir."
ŞERİATIN tanıdığı İMKÂN!
Bu vurguda şöyle bir husus var ki, bunu bir ifade kalıbı halinde ifade edelim; "Mümkün olma özelliği ile var olan".
Yani dünya görüşü Şeriatın hasrında mümkün olma özelliği ile zaten vardır. Aynen toprakta, domatesin, biberin, elmanın, armutun POTANSİYEL olarak var olması gibi. Elma ve armut toprakta nasıl mevcut ise dünya görüşü de Şeriatta mevcuttur. Yani ona bir ilave değildir. Aksine Şeriatta mümkün olma özelliği ile var olan bu dünya görüşü,, muayyen-yani belirli- zaman ve mekânın ihtiyaçları vesilesi ile keşf edilip açığa çıkar ve görünür olur. Şeriat ve Dünya Görüşü başlığında izah edildiği gibi bu İMKÂN bizzat Şeriatta mübahlar sahasının varlığında mündemiçtir.
Bu yönden de bir eksiksilik ve dolayısı ile bir ilavenin söz konusu olmadığı fakat devrin ihtiyaçlarına göre Şeriattaki örtük ve gizli olgunlukların keşfedilip ortaya konmasının söz konusu olduğu anlaşılır.
[29/1 22:25] Özer: Peki şu anda dünyada toplam 4 tane dünya ggörüşümü var bizimle beraber
Yani biz diğer üçünü yendiğimiz de dünya şampiyonu mı olacağız
Tabii sistemleşememiş itikat ve felsefi akımları saymıyorum
[29/1 22:25] Abdullah Kuloğlu: Teorik olarak evet Bd-İbda ile birlikte 4 tane
[29/1 22:26] Abdullah Kuloğlu: Fiilen ise 2 tane
[29/1 22:26] Abdullah Kuloğlu: Birincisi hakim dünya görüşü olarak Liberal Kapitalist Dünya Görüşü
[29/1 22:26] Abdullah Kuloğlu: İkincisi ise DENENMEMİŞ olarak Bb-İbda Dünya Görüşü
[29/1 22:29] Abdullah Kuloğlu: Aslına bakılırsa İslâm Ümmetinin de iman ve aklı bugün sistemleşememiş olduğu içindir ki dünyayı elinden kaçırdı.
[29/1 22:30] Abdullah Kuloğlu: Bd-İbda Dünya Görüşü, Ümmet adına bugün tek Sistem teklifi..
[29/1 22:40] Abdullah Kuloğlu: Elbette bu sisteme bağlı ideolojik şuurun ümmete mal edilmesi lazım. Aynen Batı'da olduğu gibi..
[29/1 22:42] Abdullah Kuloğlu: Mücadele zaten bunun mücadelesi.. Bizim burada yaptığımız ne? Öyle değil mi? Veya BDFO'nun varlık gayesi ne?
[1/2 19:37] Abdullah Kuloğlu: Deizim, ateizim ve agnostizim tabirleri klasik kullanımında Yaratıcı'nın varlığı konusunda takınılan 3 farklı tavır için kullanılıyor.
[1/2 19:38] Abdullah Kuloğlu: Agnostizim (Kelâmda buna laedriyye deniyor) türkçeye bilinemezcilik şeklinde çevriliyor.
[1/2 19:39] Abdullah Kuloğlu: Daha önce kısaca temas ettiğimiz 3 temel mesele karşısında bilinemez hükmünü verirler agnostikler.
[1/2 19:39] Abdullah Kuloğlu: Fikirde şüpheci metodu kullanırlar.
[1/2 19:41] Abdullah Kuloğlu: Klasik Yunan'da sofistler bu türden
[1/2 19:42] Abdullah Kuloğlu: Neredeyse hiç bir konuda kesin hükme inanmadılar.
[1/2 19:43] Abdullah Kuloğlu: Batı'da Kant'tan sonra ise bu tavrın pozitif ilimler dışında -ki sınırlarının tayini tartışmalıdır- yine tazelendiği ve genel bir hal aldığını biliyoruz.
[1/2 19:44] Abdullah Kuloğlu: Özellikle Faşist ve Marksist sistemlerin fiilen yenilmesinden sonra
[1/2 19:46] Abdullah Kuloğlu: Avlayıcı tarafı hürriyet mefhumunu merkezine alması... Herkesin hakikati kendine dedikten sonra mevcut hakikat anlayışlarını ferdî kabul sınırları içinde tutmak kaydı ile eşit kabul etmeleri.
[1/2 19:46] Abdullah Kuloğlu: Buradan fert için din ve vicdan hürriyeti, fikir hürriyeti vs gibi temel kabuller çıktı
[1/2 19:48] Abdullah Kuloğlu: Ayrıca devlet karşısında bütün inanış ve kabul edişlerin eşitliği ve devletin bunlardan birini diğerine tercih etmemesi ilkesi ki biz buna laiklik diyoruz
[1/2 19:48] Abdullah Kuloğlu: Fikir hürriyeti ilkesi ise sisteme partiler sistemi şeklinde yansıdı vs...
[1/2 19:51] Abdullah Kuloğlu: Tefekkür metodu olarak şüpheciliği kullanır dedim. Agnostiklerde hem metod hem de esas olarak şüphe temeldir ve askıda kalmak, kesin hükme varmamak daima korunur.
[1/2 19:52] Abdullah Kuloğlu: Bir metod olarak şüpheci metodun (ki tenkid demektir) biz de yeri vardır.
[1/2 19:53] Abdullah Kuloğlu: Şüpheci metodun bizdeki tefekkür geleneğimizdeki dev ismi İmam-ı Gazali
[1/2 19:54] Abdullah Kuloğlu: Özetle söylersem şüpheden de şüphe etmek ve şüphenin de asıl ve esas olamayacığını akılla anlamak gereği agnostizmin en zayıf noktası
[1/2 19:55] Abdullah Kuloğlu: Öyle ise şüpheci metodun bizi vardırdığı nokta insan idrakinin aczini göstermesidir.
[1/2 19:56] Abdullah Kuloğlu: Bu anlaşıldıktan sonradır ki, iman bir zaruret haline gelir.
[1/2 19:57] Abdullah Kuloğlu: Demokratik sisteme bu meselenin yansıması şu şekilde oldu
[1/2 19:57] Abdullah Kuloğlu: Demokrasilerde fikir hürriyeti (?) demokrasinin iptali için kullanılamaz.
[1/2 19:58] Abdullah Kuloğlu: Gelinen bu nokta bizzat demokrasinin bahsini ettiği fikir hürriyetinin gerçek bir hürriyet olmadığını göstermeye yeter.
[1/2 20:01] Abdullah Kuloğlu: Aynen şüpheden şüphe etme noktasında agnostiklerin susması gibi.
[1/2 20:01] Abdullah Kuloğlu: Fakat dediğim gibi avlayıcı tarafı kolayından ve zahiren bir hürriyet ve barış görüntüsü verebilmesi.
[1/2 20:02] Abdullah Kuloğlu: Komünizimin avlayıcı tarafının adalet olması gibi
[3/2 09:41] Abdullah Kuloğlu: Bir not:
ALİMİN (Fakih, Mürşid ve Mütefekkirin) KIYMETİ
"Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılır, âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir."
(Suyûti, el Câmiu’s Sağir, nr 10026; İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni’l- İlm, nr. 139.)
Alim; malûmat sahibi demek değildir!.. Öyle olsaydı Oryantalist kâfirlere de ALİM denirdi.
İSLAMA MUHATAP DOĞRU ANLAYIŞA ERMİŞLERE ALİM DENİR.
Bunlardan İLAHÎ ÖLÇÜLERLE meşgul olanına FAKİH, bu ölçüleri kalplere nakşetme işiyle meşgul olana MÜRŞİT, aynı ölçüleri eşya ve hadiselere tatbik etme işiyle meşgul olana da MÜTEFEKKİR denir.
Fakih'ten MEZHEP,
Mürşit'ten TASAVVUF,
Mütefekkir'den DÜNYA GÖRÜŞÜ tahsil edilir.
Kısaca ALİMLİK vasfı malûmatla ilgili değil malûmatı doğru bir anlayışla meşgul olduğu sahaya göre idrak edebilmek ile ilgilidir.
[4/2 12:11] Abdullah Kuloğlu: Bd-İbda Dünya Görüşüne Giriş adlı çalışmada Efendi Hazretlerinden bir nakil yapmıştım. Bu nakilin başlangıcında şöyle bir cümle var:
[4/2 12:11] Abdullah Kuloğlu: "Nebilerin en büyüğü olan Kâinat Efdendi'sinden sonra Peygamberlik yoktur, yanlız o NURA verâset vardır... "
[4/2 12:12] Abdullah Kuloğlu: İbda Diyalektiği eserinde Salih Mirzabeyoğlu bu nakli yaparken NUR tabirini büyük harflerle yazarak bir vurgu yapıyor.
[4/2 12:13] Abdullah Kuloğlu: Ve naklin devamında BU NURA VERASET davasını anlayabilmek için diye devamı var.
[4/2 12:15] Abdullah Kuloğlu: Veraset malûm ölenin ardından HAK SAHİPLERİNE bıraktığı malı mülkü.
[4/2 12:16] Abdullah Kuloğlu: Söz konusu olan Nebilerin en büyüğü olunca O'nun verasetinin bildiğimiz soydan mal mülk olmadığını anlamak için asgari bir anlayış sahibi olmak yeter.
[4/2 12:17] Abdullah Kuloğlu: Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus NUR meselesi
[4/2 12:21] Abdullah Kuloğlu: Veraset davasına dair bir Hadis-i Şerifte buyruluyor: " Alimler, Peygamberin varisleridir"
[4/2 12:23] Abdullah Kuloğlu: Şimdi dikkat alimin bildik soydan malûmat -bilgi- sahibi kişi olmadığı aksine VERASET konusu olanın NUR olduğu herhalde anlaşılıyor.
[4/2 12:23] Abdullah Kuloğlu: Bilgi sahibi değil NURUN SAHİBİ..
[4/2 12:26] Abdullah Kuloğlu: Fakihin içtihadında, mürşidin keşfinde, mütefekkirin fikrinde tezahür eden, görünen, açığa vuran ŞEY işte bu NURDUR
[4/2 12:28] Abdullah Kuloğlu: Fakatbu NUR her ne kadar aynı NUR olsa da her birinin yöneldikleri sahaları içinde görünüşleri değişir.
[4/2 12:29] Abdullah Kuloğlu: Güneşin her bir eşyada görünüşünün farklı olması gibi.
[4/2 12:29] Abdullah Kuloğlu: Şimdi biraz dikkat
[4/2 12:30] Abdullah Kuloğlu: Bilgi için bilinen şey, bilen ve ışık unsuru lazımdır.
[4/2 12:31] Abdullah Kuloğlu: Bunu güneş misalinden hareketle tasvir edersek zifiri karanlıkta gören göz ve görünecek eşya var olmasına rağmen nasıl görme olmuyorsa... Bilgide de NUR olmadan olmaz.
[4/2 12:32] Abdullah Kuloğlu: Bilinen ile bilen arasını bağlayan bağa biz anlayış diyoruz.
[4/2 12:33] Abdullah Kuloğlu: Geniş anlamıyla fıkıh tabirinin FEHİMDEN "derin anlayış"tan geldiğini bilelim.
[4/2 12:34] Abdullah Kuloğlu: Bu durumda ANLAYIŞ NURUN ilk tecellisi, zahire çıkması, kabuğu oluyor.
[4/2 12:36] Abdullah Kuloğlu: İster dar anlamıyla FAKİH ister MÜRŞİD ister MÜTEFEKKİR denilmiş olsun bu üç farklı vasıfta görünen şey ANLAYIŞ davasıdır. Yani bu üç vasfı kendisinde toplayan şey bu ANLAYIŞ BİRLİĞİDİR.
[4/2 12:37] Abdullah Kuloğlu: Ki bunun NUR demek olduğunu izah ettik.
[4/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: NURA veraset demek ki BİR VE AYNI olan NURUN, BELLİ BİR ANLAYIŞLA mevzular boyu SİSTEMLEŞMESİ demekmiş
[4/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: BİR ve AYNI NURUN
[4/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: BELLİ BİR ANLAYIŞLA
[4/2 12:39] Abdullah Kuloğlu: YÖNELDİĞİ MEVZUYA BAĞLI OLARAK
[4/2 12:39] Abdullah Kuloğlu: SİSTEMLEŞMESİ
[4/2 12:40] Abdullah Kuloğlu: Biz bu BELLİ ANLAYIŞA Dünya Görüşümüzün dilinde -yani fikir cephesinden- İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ diyoruz.
[4/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Nebilerin en büyüğü olan Kâinatın Efendisine has ve O'nunla mukayyed ANLAYIŞA ise MUTLAK MUHATAP ANLAYIŞ diyoruz.
[4/2 12:42] Abdullah Kuloğlu: Büyük Doğu; İslâma Muhatap Anlayışın Dünya Görüşü...
[4/2 12:44] Abdullah Kuloğlu: Bu Anlayışın batını O NUR ve zahiri ise DİYALEKTİK (USÛL) olmuş oluyor.
[4/2 12:44] Abdullah Kuloğlu: NUR-ANLAYIŞ-DİYALEKTİK-SİSTEM...
[4/2 12:45] Abdullah Kuloğlu: Kısa ifadesi şu; Ruh, anlayış ve sistem.
[4/2 12:45] Abdullah Kuloğlu: Burada ruh ve nur aynı mânâda.
[4/2 12:47] Abdullah Kuloğlu: Bu GÖZLE iki eser;
[4/2 12:47] Abdullah Kuloğlu: İslâma Muhatap Anlayış
[4/2 12:47] Abdullah Kuloğlu: İbda Diyalektiği
[4/2 12:50] Abdullah Kuloğlu: İdeolocya Örgüsünde "İslâm yenilenmez anlayış yenilenir" denilen bahsin muhtevası bu İKİ ESERDE
[4/2 12:51] +90 530 553 83 66: Eyvallah ağabey 😊👍🏻
[4/2 13:03] Abdullah Kuloğlu: Burada zevkinize hitap eder bir tarzda bir iki kelam ilave etmek isterim.
[4/2 13:04] Abdullah Kuloğlu: Allah ile kul arasındaki bağ (IŞIK UNSURU) VAHİY ki muhatabı Allah Rasûlü
[4/2 13:05] Abdullah Kuloğlu: Bu seviyede diyalektik-usûl?
[4/2 13:05] Abdullah Kuloğlu: CEBRAİL
[4/2 13:06] Abdullah Kuloğlu: Demek ki Diyalektik-Usûl; ESASI TAŞIYAN, GETİREN VE BİLDİREN YOL...
[4/2 13:07] Abdullah Kuloğlu: Ve Cebrail'in vasfı AKIL... Miraçta belli bir yere kadar EŞLİK EDEN.
[4/2 13:09] Abdullah Kuloğlu: Ya o belli bir yerden sonrası ZEVKEN İDRAKE erdiren AŞK EŞLİĞİNDE...
[4/2 13:09] Abdullah Kuloğlu: Elbette burada zevken idrakin MUTLAK ZEVKEN İDRAK olduğunu belirtelim.
[4/2 13:11] Abdullah Kuloğlu: Diyalektik-Usûl-Akıl-Aşk bu gözle hep aynı hizada.. O NURUN her varlık tabakasında kendi varlık tabakasına ait hususiyetler içinde KABUĞU-SURETİ-ŞEKLİ...
[4/2 13:17] Abdullah Kuloğlu: Bizim konumuz Dünya Görüşü olduğu için şöyle diyebiliriz; İslâma Muhatap Anlayışın Dünya Görüşü Büyük Doğu, bu dünya görüşünü doğuran İslâma Muhtap Anlayışın Diyalektiği ise İbda Diyalektiği (Tefekkür usûlü, ölçüleri ve prensipleri)
[5/2 12:26] Abdullah Kuloğlu: Dün İslâma Muhatap Anlayış ve buna bağlı Diyalektik yani usûl davasına vurgu yapmış ve 2 eser tavsiyesinde bulunmuştum.
[5/2 12:29] Abdullah Kuloğlu: Bu iki eser bu meselenin "niçin" yönünü ele alıyor. "Nasıl" yönü ise İdeolocya Örgüsünde "ham softa kaba yobaz" "roformacılar" "nefsanî tefsirciler" başlıkları ile "Derin ve Gerçek Mümin" başlıklarında ele alınıyor.
[5/2 12:30] Abdullah Kuloğlu: Bu arada nasıl ve niçin yönünü biraz açayım.
[5/2 12:32] Abdullah Kuloğlu: Bir şeyi mevzu olarak ele alışta iki yön söz konusudur; o şeye nasıl yaklaştığınız ve niçin öyle yaklaştığınız...
[5/2 12:33] Abdullah Kuloğlu: "Nasıl?" yönü zevken idrake yöneliktir. "Niçin" yönü ise akla yönelik.
[5/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: İdeolocya Örgüsü'nde ham softa kaba yobaz ve reformacılar iki yanlış anlayışı tasvir eder
[5/2 12:39] Özer: "Eşya ve hadiseler karşısında ruhun nasıl tavrına karşı akıl niçinlerle yaklaştır ve fikir meydana gelir'...
Hemen bu aklıma geldi
"
[5/2 12:39] Abdullah Kuloğlu: İslâma Muhatap YANLIŞ Anlayış sahipleri
[5/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Fikrin iki cephesi... Ruh bulur akıl tamimleştirir.
[5/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Fikir zaten zevken idrakin akılla suretlenmesidir
[5/2 12:43] Abdullah Kuloğlu: Reformacı anlayışı alt dallarıyla birlikte, mutlak ölçüleri "eşya ve hadislerin"in peşine takan ve bu yolla mutlak ölçülere ilave veya çıkarma yapan zihniyetin sahipleridir. Mealcilik, tarihselcilik, şeriatsız (hümanist)tasavvuf, demokratik veya sosyalist İslam gibi şeyleri savunurlar.
[5/2 12:44] Abdullah Kuloğlu: Ham softa kaba yobaz anlayışı ise alt dallarıyla birlikte "eşya ve hadiselere" gözlerini kapayan ve mutlak ölçülerle nisbetini kuramayan zihniyet sahipleridir. Her çeşidi ile haricî-selefilik, tasavvufsuz şeriatçılık, "İslam'da fikir değil hüküm vardır" diyerek dünya görüşünden mahrum bir fıkıhçılık vb gibi tezahürler bu tip anlayışın tezahürleridir.
[5/2 12:44] Abdullah Kuloğlu: Derin ve Gerçek Mü'min anlayışı ise mutlak ölçülere ne ilave ne çıkarma yapmadan "eşya ve hadiseleri" zevken ve aklen kuşatma gereğini idrak eden ve buna bağlı olarak tasavvuf ve dünya görüşü zaruretini anlayan zihniyet sahipleridir. Ehl-i Sünnet Mezhepleri, şeriata bağlı tasavvuf ve bunlara bağlı tefekkürden doğan dünya görüşü sahipleri bu cümledendir...
[5/2 12:46] Abdullah Kuloğlu: Ne ilave ne çıkarma yapmadan "eşya ve hadiseleri" zevken ve aklan kuşatan. Bu kısım nasıl kısmı!
[5/2 12:47] Abdullah Kuloğlu: Bu gerçekleştirebilecek bir TEFEKKÜR'ün hangi ölçülere uyması gerektiğinin izahı ise NİÇİN kısmı..
[5/2 12:49] Abdullah Kuloğlu: Ne ilave ne çıkarma yapmadan "eşya ve hadiseleri" zevken ve aklen kuşatma keyfiyetine bağlı bir TEFEKKÜR hangi ölçülere riayet ederse bu netice elde edilmiş olur?
[5/2 12:50] Abdullah Kuloğlu: İşin işte bu kısmı NİÇİN yönüdür. Ve bu bilinmeden, buna ait esaslar kavranmadan, bu ölçülerin temsil ettiği ANLAYIŞA erilmeden OLMAZ demektir bu.
[5/2 12:53] Abdullah Kuloğlu: Demek ki mevzu sadece kuru bilgi ve malûmat işi de değildir. Aksine TEFEKKÜR USÛLÜNÜN bilinmesindeki gaye İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞA fikren yakîn getirebilmektir.
[5/2 12:55] Abdullah Kuloğlu: Yanımda İdeolocya Örgüsü şu anda yok. Eğer aranızda yanında olan varsa Derin ve Gerçek Mümin bağlığına ait fotoğrafları paylaşabilir.
[5/2 13:24] Abdullah Kuloğlu: Özer Abi'den Allah razı olsun. Bu sayfalara bakıldığında Üstâdın OLMASI GEREKENİ İCMALEN TASVİR ettiğini görüyoruz. Büyük Doğu'nun hükümleri hep böyle... Pekiyi Üstâd bu neticelere hangi TEFEKKÜR ESASLARINA RİAYETLE ile varmıştır? Bu cümlelerin altında nasıl bir MUHAKEME USÛLÜ çalışmakta ve bu teşhisleri netice vermektedir?
[5/2 13:27] Abdullah Kuloğlu: Bu soruların cevaplarının bilinmediği yerde ezbere soydan bir taklidin taklid edene ne faydası olur? Ve daha da önemlisi bu MUHAKEME USÛLÜ bilinmeden sürekli değişen ve yenilenen "eşya ve hadiselere" Büyük Doğu İdeolocyasını zenginleştirecek ve geliştirecek tarzda ve tezada düşmeden el atabilmek mümkün müdür?
[5/2 13:28] Abdullah Kuloğlu: İBDA DİYALEKTİĞİ ve İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ eserlerinin ne olduğu anlaşılsın
[5/2 13:30] Abdullah Kuloğlu: Eserlerin muhtevasından önce NE OLDUĞU, NEYİN KARŞILIĞI OLDUĞU bilinsin ki, O GÖZLE YAKLAŞILSIN ve bakılsın.
[5/2 13:40] Abdullah Kuloğlu: Teferruatına girip bunaltmak istemem ama İBDA DİYALEKTİĞİ BÜYÜK DOĞUNUN MUHAKEME USÛLÜ DEMEK ZATEN. Eser bunu tafsiliyle izah ediyor. Büyük Doğu'nun muhakeme usûlü olmadan Büyük Doğu Dünya Görüşü nasıl yaşatılıp "eşya ve hadiseler" boyu pıhtılaştırabilir ki?
[5/2 13:42] Abdullah Kuloğlu: İBDA DİYALEKTİĞİ Büyük Doğu'nun derinliğine İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞINI ve genişliğine "EŞYA VE HADİSELERE" yanaşma tarzını ortaya koyuyor. Yani çift cepheli..
[5/2 13:43] Abdullah Kuloğlu: Yanaşma tarzı derken TEFEKKÜR cephesinden... Giyim, yiyim, içim ve sıçım tarzı gibi günlük sünepe anlamına kurban gitmesin kelime :)
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Selam ile
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Dün Muhakeme Usûlü
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Diyalektik
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Metod
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Yöntem
[6/2 16:00] Abdullah Kuloğlu: Yaklaşma tarzı vs gibi
[6/2 16:00] Abdullah Kuloğlu: Kavramlardan bahsettik
[6/2 16:01] Abdullah Kuloğlu: Batı Felsefesinde "Felsefenin Başlangıç İlkeleri" veya "Felsefenin İlkeleri" başlığı altında tümen tümen bu konuyu ele alan eser var
[6/2 16:02] Abdullah Kuloğlu: İster dünya görüşü çapına ermiş olsun isterse olmasın derli toplu her felsefi ekolün, ilim şubesinin, mahalli idrak sahasının MUTLAKA buna dair bir şeyler söylediğini biliyoruz
[6/2 16:03] Abdullah Kuloğlu: Buna dair bir örnek olması ve zihninizde bir yer tutması açısından meşhur bir eseri tavsiye etmek istiyorum Batıdan
[6/2 16:04] Abdullah Kuloğlu: Politzer'in "Felsefenin Başlangıç İlkeleri" adlı eseri
[6/2 16:04] Abdullah Kuloğlu: Politzer marksist bir yazar ve elbette bağlısı bulunduğu dünya görüşünün anlayışı ile bu İLKELERİ temellendirip izaha çalışmış
[6/2 16:05] Abdullah Kuloğlu: Bunu paylaşmamdaki gaye TEFEKKÜR USÛLÜ'nün her haysiyetli Dünya Görüşü için elzem olduğunu göstermek ve anlaşılmasını sağlamak.
[6/2 16:06] Abdullah Kuloğlu: Bu Şeriat ilimlerinde de aynen geçerli bir husus
[6/2 16:06] Abdullah Kuloğlu: Usulü Fıkıh, Usulü Hadis, Usulü Tefsir vs şeklinde cilt cilt eserler var
[6/2 16:07] Abdullah Kuloğlu: Bugün fırsat bulursam bu konuda GENEL bir bilgilendirme yapacağım.
[6/2 16:09] Abdullah Kuloğlu: Fakat sizi uyarmam gerekir. Tefekkür Usûlünü malumat olarak bilmek ile bu usûle uygun bir biçimde tefekkür verimi ortaya koyabilmek farklı şeyler. İlk önce malûmat şart ama bu yeterli değil
[6/2 16:09] Abdullah Kuloğlu: Bunu yabancı bir dili öğrenirken önce o dilin gramerini öğrenmeye benzetebilirsiniz.
[6/2 16:10] Abdullah Kuloğlu: Grameri bilmeniz o dili konuşabileceğiniz anlamına gelmiyor
[6/2 16:11] Abdullah Kuloğlu: Lakin ilk adım bu. Gramersiz de olmaz. Gramer size o dilde kelime dizilişlerinin NİÇİN öyle olması gerektiğini gösterir. Aklen idrake hitap eder.
[6/2 16:12] Abdullah Kuloğlu: Siz bu gramere uygun bir biçimde DÜŞÜNE DÜŞÜNE konuşmaya, yazmaya çalışırken ZAMANLA yani İŞ İÇİNDE bu AKLÎ BİLGİ sizde ZEVKEN İDRAKE mal olmaya başlar.
[6/2 16:13] Abdullah Kuloğlu: Gramer tam anlamıyla ZEVKEN İDRAKE YÜKSELDİĞİNDE ise artık DÜŞÜNMEDEN AMA YAŞAYARAK o dili konuşur hale gelirsiniz.
[6/2 16:14] Abdullah Kuloğlu: Tefekkür USÛLÜNÜ sizde YAŞAYAN BİR BÜNYE haline getirdiğinizde DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN DİLİNİ konuşabiliyorsunuz demektir.
[6/2 16:15] Abdullah Kuloğlu: Bu konuşma ŞAHESER olur veya ortalam bir kıymet belirtir ayrı dava.
[6/2 16:15] Abdullah Kuloğlu: Anlaşıldı herhalde..
[6/2 16:15] Abdullah Kuloğlu: Bir mani olmaz ise akşama görüşürüz. İnternetten Politzer'in bahsini ettiğim eserine göz atabilirsiniz. Olması lazım.
[7/2 01:02] Abdullah Kuloğlu: https://www.marxists.org/turkce/politzer/politzer.pdf 29 -126. sayfalar arası... Politzer'in bahsini ettiğim marksist fesefe için ortaya koyduğu MUHAKEME USULÜ..
[11/2 21:48] Abdullah Kuloğlu: Selam ile
[11/2 21:49] Abdullah Kuloğlu: Birazdan tefekkür usûlümüz hakkında bir kaç kelâm etmeye çalışacağım
[11/2 21:49] Abdullah Kuloğlu: Uzunca bir ara vermiş olduk
[11/2 21:50] Abdullah Kuloğlu: Bunun sebebi kaynak eser olarak tavsiye ettiğim eserlere bu gözle bakmanıza fırsat tanımaktı.
[11/2 21:53] Abdullah Kuloğlu: Büyük Doğu-İbda Dünya Görüşünün DİYALEKTİĞİ, yani fikir düzeni -benim temel tespitlerimle- iki ana cepheye ayrılıyor.
[11/2 21:53] Abdullah Kuloğlu: Birinci cephe BAĞLI AKIL espirisi içinde PEŞİN FİKİR cephesi
[11/2 21:56] Abdullah Kuloğlu: Peşin Fikire mevzu olan 3 başlık var. Ve her başlık sırasına göre bir önceki ile çerçeveli ve kayıtlı...
[11/2 21:56] Abdullah Kuloğlu: 1. BEDAHATİN HAKİKATİ olarak Mutlak Ölçüler manzumesi ŞERİAT
[11/2 21:59] Abdullah Kuloğlu: 2. Kalp yolunun, yani RUHÇULUĞUN HAKİKATİ olarak TASAVVUFUN HİKEMİYAT cephesi
[11/2 22:01] Abdullah Kuloğlu: 3. Topluluk Hakikati yolunda BD-İBDA Dünya Görüşünün HÜKÜMLERİ
[11/2 22:03] Abdullah Kuloğlu: Bu 3 başlığın kapsamı TEFEKKÜR USÛLÜMÜZDE peşin fikir mevzuu olup Tefekkürümüz ile DOĞRULANMASI GEREKENLERDİR.
[11/2 22:06] Abdullah Kuloğlu: İKİNCİ ana cephemiz bağlı aklımızla kuşatma konusu olan cephe...
[11/2 22:07] Abdullah Kuloğlu: Bu cephe de kabaca iki madde halinde
[11/2 22:07] Abdullah Kuloğlu: 1. Aklın işleyiş ilkeleri ve metodları
[11/2 22:10] Abdullah Kuloğlu: 2. Bu işleyiş ilkeleri ve metodlarına riayetle eşya ve hadiseler hakkında insansoyunun o güne kadar elde ettiği MEVCUT BİLGİ BİRİKİMİNİ TEVİL, TABİR VE İRCÂ etmek. Yani PEŞİN FİKRİMİZİ DOĞRULAYACAK ŞEKİLDE KULLANMAK.
[11/2 22:12] Abdullah Kuloğlu: AKLIN İŞLEYİŞ İLKELERİ VE METODLARI bahsi bizim dünya görüşümüzün fikretme usûlünde ALET MEVKİNDE olup diğer dünya görüşlerince de kullanılmaktadır.
[11/2 22:15] Abdullah Kuloğlu: Formel (klasik) mantık ve diyalektik mantık işleyiş ile ilgili iken diyalektik ve diyalog metodu ise adı üstünde metod ile alakalı
[11/2 22:16] Abdullah Kuloğlu: Hangi mantığın hangi metod ile kullanılacağı meselesinde TAYİN EDİCİ KRİTER-ÖLÇÜ PEŞİN FİKRİMİZİN hangileri ile doğrulandığıdır.
[11/2 22:22] Abdullah Kuloğlu: Bir benzetme yaparsak yukarıda kabaca maddeleştirdiğimiz bu TEFEKKÜR USÛLÜMÜZ Gramer ise, bu tefekkür usûlümüze riayetle MEVCUT BİLGİ BİRİKİMİNİ TEVİL, TABİR ve İRCÂ Gramere riyayetle kelimeleri ANLATILMAK İSTENENİN emrine ve hizmetine almak olarak ele alabiliriz.
[11/2 22:23] Abdullah Kuloğlu: Anlatmak istediğimiz; PEŞİN FİKRİMİZ, Kelimeler; Mevcut Bilgi Birikiminin bütün unsurları, gramerimiz ise Tefekkür Usûlümüz yani Diyalektiğimiz.
[11/2 22:27] Abdullah Kuloğlu: İBDA DİYALEKTİĞİ eserinde Diyalektik Ölçülerimiz levhasında PEŞİN FİKİRİMİZ olan ŞERİAT-TASAVVUF VE DÜNYA GÖRÜŞÜ hükümlerinin NİÇİN bu şekilde olması gerektiği bahsi; birincisi BEDAHAT DAVASI başlığında, ikincisi İSLAMIN KALBİN YOLU OLMASI başlığında, üçüncüsü ise topluluk hakikati yolunda TECRİT ÖLÇÜLERİMİZ başlığında izah ediliyor.
[11/2 22:29] Abdullah Kuloğlu: (Son paragrafa düzeltme) NİÇİN bu şekilde kabul edilmesi gerektiğinin izahı
[11/2 22:37] Abdullah Kuloğlu: Yoğun bir giriş oldu lakin ilerideki günlerde sizden gelecek sorulara da bağlı olarak mevzuları açmaya çalışalım.
[11/2 22:38] Özer: Hocam biz kolay ve güzel Tefekkür usulünü öğrenmeyi düşünürken sen bize tefekkürün imkansız gibi olduğunu gösterdin
Yani düşünmek bu kadar zor mu hocam
Bu usulleri bilmeden Biz düşünemez miyiz Veya bizim düşünmemiz ne oluyor o zaman???
Veya birçok kişi düşünüyor zaten Hatta kafir de düşünüyor münafıkt da müşrik de...
[11/2 22:40] Abdullah Kuloğlu: İmkânsız gibi demeyelim lakin soylu tefekkür bu şartlara bağlı
[11/2 22:42] Abdullah Kuloğlu: Kuran ve Hadis'i herkes okuyabilir ve üzerine düşünebilir lakin ÜMMETİ BAĞLAYICI hüküm çıkarmak söz konusu olduğunda herkesin okuduğu ve üzerine düşünebildiğinden farklı bir KEYFİYET olması gerektiği açık
[11/2 22:42] Abdullah Kuloğlu: Ehliyet Şartlarını aramak şart
[11/2 22:42] Abdullah Kuloğlu: Aksi savrukluk ve gevşeklik olur.
[13/2 14:12] Abdullah Kuloğlu: Diyalektiğimizi kabaca tarif ettikten sonra anlaşılmasını kolaylaştırmak için kullandığımız Gramer ve DİL benzetmesini hatırlatarak ikinci fotoğrafta geçen DİL ALANI bahsini bunun yanında VASIFLANDIRMA vurgusu ile Tevil, tabir ve ircâ bahsini hatırlayınız..
[13/2 14:14] Abdullah Kuloğlu: Yine ikinci fotoğrafta ikinci paragrafta geçen "Büyük Doğuya vücud veren Tefekkür ilkeleri" tabirine dikkat..
[13/2 14:17] Abdullah Kuloğlu: Bu arada Özer Abinin sorduğu soruya cevabımı erteliyorum. Açıkcası doğru veya yanlış önemli değil takipçilerden daha canlı reaksiyonlar bekliyordum, bekliyorum. Sebebi de bu.
[13/2 14:19] Abdullah Kuloğlu: Tevil biliyorsunuz kelime anlamı olarak döndürmek karşılığı... Veya bir kelimenin ilk akla gelen anlamı dışında diğer anlamlarına tahsis demek.
[13/2 14:22] Abdullah Kuloğlu: Tevil bu geniş anlamıyla tümdengelim ve tümevarım metodlarını da kuşatıyor. Klasik-Formel Mantıkta bu iki metodun esaslı bir yeri var.
[13/2 14:25] Abdullah Kuloğlu: Dikkat ediliyorsa burada eşya ve hadiselere ait mevcut bilgi birikimi AYNI BİR SÖZLÜKTEKİ KELİME YIĞINI gibi önümüzde dururken bunun BİZİM YÖNÜMÜZDEN "aslın görünmesi için gerekli araz" rolünde olduğunu ve ASILDAN KASTIN DA "PEŞİN FİKİR" olarak kabul ettiğimiz maddeler olduğunu görelim.
[13/2 14:27] Abdullah Kuloğlu: Yani şöyle söyleyebiliriz; PEŞİN FİKRİMİZİN GÖRÜLMESİ İÇİN GEREKLİ VE EMRİMİZE ALMAMIZ GEREKEN BİLGİ YIĞINI...
[13/2 14:28] Abdullah Kuloğlu: Derdimiz de zaten PEŞİN FİKRİMİZİN GÖRÜLMESİNİ SAĞLAMAK
[13/2 14:30] Abdullah Kuloğlu: Bu anlamda DİYALEKTİKTEN kastımız BİLGİ YIĞININA PEŞİN FİKRİMİZİ konuşturabilmenin USÛLÜ diyebiliriz.
[13/2 14:30] Abdullah Kuloğlu: Ya bu ne demek?
[13/2 14:31] Abdullah Kuloğlu: TERKİP demek. BÜTÜN parçaların-unsurların toplamından daha fazla bir şeydir diyoruz.
[13/2 14:34] Abdullah Kuloğlu: Buna göre DİYALEKTİK, mevcut bilgi birikimi UNSURLARINI Peşin Fikrimizi gösterecek ŞEKİLDE DÜZENLEME demektir. Muhtevaya göre ŞEKİL demektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ŞEKLİN unsur üstü mahiyette olması.
[13/2 14:35] Abdullah Kuloğlu: Toplu halde ifade etmeye çalıştığımda söyleyebileceğim şey şu şekilde formül halinde ifade edilebilir;
[13/2 14:37] Abdullah Kuloğlu: PEŞİN FİKİR MUHTEVASINI GÖSTEREN DİYALEKTİĞİN EMRİNE ALINMIŞ UNSURLAR...
[13/2 14:38] Abdullah Kuloğlu: İşte bu yapılabildiğinde DİLDEN MAKSAT MÂNÂ olduğundan yani MUHTEVA olduğundan, DİL ALANI GENİŞLETİLMİŞ olur.
[13/2 14:38] Abdullah Kuloğlu: Buradaki DİL, DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZÜN DİLİ..
[13/2 14:41] Abdullah Kuloğlu: Ayrıca Dünya Görüşümüzün Diyalektiği dediğimizde AKLIN İŞLEYİŞ İLKELERİ VE METODLARININ diyalektiğimiz için ALET vasfında olduğunu anlayalım.
[13/2 14:43] Abdullah Kuloğlu: Buna göre SOYLU CİNSİNDEN BİR FİKİR OCAĞI OLABİLMENİN ŞARTLARI ortaya çıkmış oluyor
[13/2 14:43] Abdullah Kuloğlu: Bunlara ZAHİRİ şartlar veya asgari şartlar diyelim.
[13/2 14:44] Abdullah Kuloğlu: Birincisi DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZÜN DİL ALANINA DAHİL ETMEK İSTEDİĞİMİZ SAHAYA AİT PEŞİN FİKİR ÖLÇÜLERİNE HAKİMİYET
[13/2 14:45] Abdullah Kuloğlu: İkincisi AYNI SAHAYA AİT BİLGİ BİRİKİME HAKİMİYET
[13/2 14:46] Abdullah Kuloğlu: Üçüncüsü ise ikincisini birinciyi gösteren unsur kılabilmenin DİYALEKTİK İLKELERİNE RİAYET
[13/2 14:48] Abdullah Kuloğlu: Mesela İKTİSAT sahasına ait PEŞİN FİKİR ÖLÇÜLERİMİZE HAKİMİYET
[13/2 14:49] Abdullah Kuloğlu: Yine İKTİSAT SAHASINA AİT mevcut BİLGİ BİRİKİMİNE HAKİMİYET
[13/2 14:51] Abdullah Kuloğlu: Ve ikinciyi birinciyi gösteren unsur haline sokan DİYALEKTİĞİN meselelere TATBİKİNİ GÖSTEREN FİKİR
[13/2 14:52] Abdullah Kuloğlu: Böylece UYGUN MUHTEVAYA UYGUN ŞEKİL şeklinde DİL ALANININ GENİŞLEMESİ gerçekleşmiş olur ve bunun başka da bir yolu yoktur.
[13/2 14:53] Abdullah Kuloğlu: "YÜRÜYEN BÜYÜK DOĞU" tabirinin ne anlama geldiğini bu bahisten görelim ve anlayalım.
[13/2 14:53] Abdullah Kuloğlu: VE..VE..VE.. Büyük Doğu FİKİR OCAĞI olabilmenin ne demek olduğunu..
[13/2 17:08] Özer: Arkadaşlar ben büyük doğu fikir ocaklarından istifa ediyorum düz İbdacı olmayı tercih ediyorum
Hatta belki direk büyük dodoğucu bile olabilirim.
Ne bu ya kolaylaşacağına daha zorlaşıyor
Hoca tuttuk bize anlatsın diye daha bizi anlayamaz hale getiriyor
Hocam bu işin kolayı yok mu hani "Zorlaştırmayın kolaylaştırın"ölçüsü gereği
[13/2 17:23] Abdullah Kuloğlu: Hürriyet zorunluluğun şuuruna varıştır :) Mesela Tıp Fakültesi doktor olmanızı kolaylaştırır ve doktor olma hürriyetini size sunar... Zorlaştırmayın kolaylaştırın ölçüsünü BÖYLE ANLAMAK LAZIM. Ki bu ANLAYIŞ da Tasavvuf ehlinden ve dünya görüşümüzde "hakiki hürriyet hakka esarettir" şeklinde hükme bağlanmış... Ben de bu ruh, anlayış ve sisteme bağlı birisi olarak bu meseleye yani ideolojik eğitim zorunluluğu meselesine bunu tatbik ederek bir müfredat çıkarmış oluyorum ki bu da FİKİR oluyor ve DİL ALANI genişlemiş oluyor.
[13/2 17:26] Abdullah Kuloğlu: Aslında bir zorluğu yok. Şuurun zamanla form tutması için gayret, ısrar ve sabır lazım. Ve anladım kolaycılığına sapmadan çalışmak.
[13/2 17:29] Abdullah Kuloğlu: Mesela EŞYA VE HADİSELER diyoruz. EŞYA, herşey! Hadiseler ise oluş! Alın size VARLIK VE OLUŞ çerçevesinde Kainat Muhasebesine sizi mecbur bırakan bir BEDAHAT meselesi...
[13/2 17:29] Abdullah Kuloğlu: Oluş dediğimiz an DEĞİŞİM VE ELBETTE ZAMAN..
[13/2 17:30] Abdullah Kuloğlu: Demek ki Zamanın hakikati ve buna bağlı bir TARİH MUHASEBESİ zorunlu bir DÜNYA GÖRÜŞÜ için
[13/2 17:38] Abdullah Kuloğlu: Zamanın VARLIK GAYESİ NE? YANİ OLUŞUN VE DEĞİŞİMİN ERMEK İSTEDİĞİ NOKTA NERESİ? Zaman ölçüsü bu mânâda DEĞİŞİMİN VE DÖNÜŞÜMÜN ölçüsünü veriyor. DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM yani içtimaî sistem çapında ifadesi ile İHTİLAL VE İNKÎLAP hangi ölçüye bağlanmalı? Ve değişim denildiğinde metod olarak ilk akla gelen husus elbette DİYALEKTİK... Kabaca söylersek DİYALEKTİK MANTIKLA ele alınması gereken bir husus bu. Hani her mevzuunun kendisine ait esas-usûl ile ELE ALINABİLİR OLUŞU...
[13/2 17:39] Abdullah Kuloğlu: Marksistler KOMÜNİST BİR TOPLUMA DOĞRU ZAMANIN VE DEĞİŞİMİN GAYESİNİ ifade ederler
[13/2 17:40] Abdullah Kuloğlu: Ve bunun bir DİYALEKTİĞİ vardır...
[13/2 17:42] Abdullah Kuloğlu: Liberaller ise gayet tabii olarak belirsizliğe vurgu yaparak İNSAN HÜRRİYETİNİ ve İRADESİNİ öne alır ve bunun düzenini zamanın gaye noktası olarak işaretlerler. Bu bakımdan İLKELDEN GELİŞMİŞE DOĞRU bir zaman anlayışı varıdır
[13/2 17:44] Abdullah Kuloğlu: Liberallerin ZAMANIN GAYE noktası bu bakımdan GELİŞMEYE AÇIKLIK ve AKLIN HAKİMİYETİNE dayalı bir içtimaî sistemdir. Buna yaklaştığınca İLERİ ve uzaklaştığınca GERİ.. vesaire.
[13/2 17:47] Abdullah Kuloğlu: Elbette bunun İTİKADÎ VEHCESİ cüzzi irade ve Külli İrade davasına kadar çıkar. Her Dünya Görüşü kendi HURRİYET VE ZORUNLULUK anlayışını ortaya koymak ve buna bağlı olarak Eşya ve Hadiselere ait SÜREKLİ DEĞİŞEN bilgi birikimini buna göre VASIFLANDIRMAYA tabii tutarlar.
[13/2 17:49] Abdullah Kuloğlu: Mesele şu; Hürriyet ve Zorunluluk bir BEDAHAT! Kimse bunu inkâr edemiyor. Pekiyi bu BEDAHATİN HAKİKATİ NEREDE?
[13/2 17:52] Abdullah Kuloğlu: Bu işin mücerret yönü... Ya bunun müşahhas yönü?
[13/2 17:54] Abdullah Kuloğlu: Mesela Hürriyet ve Zorunluluğun hakikati -ki o her ne ise- İKTİSAT SAHASINA AİT müşahhas mesele ve unsurları VASIFLANDIRIŞI..
[13/2 17:55] Abdullah Kuloğlu: Liberaller serbest girişim hakkı der mesela... Mesela açık piyasa der. Görünmez El Kanunu der, KENDİLİĞİNDEN der.
[13/2 17:57] Abdullah Kuloğlu: Markistler DEVLETİN DÜZENLEYİCİ rolünü öne alır. Fert değil toplum der. Merkezî Planlamayı esas alır ve toplum mülkiyetini savunur.
[13/2 17:58] Abdullah Kuloğlu: Ya bizim VASIFLANDIRMAMIZ nedir bu müşahhas sahalarda?
[13/2 17:58] Abdullah Kuloğlu: Teklifimiz nedir?
[13/2 17:59] Abdullah Kuloğlu: Neyin kavgasını veriyor ve neyi istiyoruz? Neyin kavgasını NİÇİN VERİYORUZ?
[13/2 18:01] Abdullah Kuloğlu: Bu arada SÜZGEÇ ÖLÇÜMÜZ bahsine de örnek olması açısından bir hatırlatma yapayım. "Hürriyet zorunluluğun şuuruna varıştır" sözü Hegel'e aittir.
[13/2 18:02] Abdullah Kuloğlu: Söz Ona aittir ama HİKMET bize ait, O'na değil!
[13/2 18:03] Abdullah Kuloğlu: Yitik mal meselesi.
[13/2 18:04] Abdullah Kuloğlu: Ve bu hikmetli söz BİZİM DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZDE hakikatine kavuşuyor.
[13/2 18:07] Abdullah Kuloğlu: ŞİMDİ FARK ETTİM :))) Düz İBDACI olmanın konforu ha. Bak bu güzeldi işte!!! Oldum diyene ne oldun, nasıl oldun, niçin oldun diyende yok nasıl olsa. Oldum deyince olmuş oluyor nasıl olsa :)))
[13/2 19:59] Abdullah Kuloğlu: İslâma Muhtap Anlayışın Dünya Görüşü BD-İBDA denilmiş, deniliyor. Konunun bütünlüğünü bozmadan bu ifadeyi yanlış anlamanın da önüne geçmek istiyorum. Bir vesile şahit olduğum bir yanlış anlaşılmadır. Bir ARA NOT halinde ifade etmiş olayım.
[13/2 20:04] Abdullah Kuloğlu: Suyun; sıvı, gaz, katı hali gibi bulunduğu şartlara bağlı olarak 3 farklı şekilde görünüş kazanması gibi, İslâma Muhtap Anlayış da ŞERİAT, TASAVVUF ve DÜNYA GÖRÜŞÜ halinde görünüş kazanır. Yani İslâma Muhtap Anlayış dediğimiz şey üç farklı vazife sahasının kendine has şartlarına bağlı müesseseleşmesi halinde TEK BİR KEYFİYETTİR!
[13/2 20:05] Abdullah Kuloğlu: İslâma Muhatap Anlayışın Dünya Görüşü Bd-İbda dediğimiz gibi, yine İslama Muhatap Anlayışın Şeriatı 4 Hak Mezhep, İslâma Muhatap Anlayışın Tasavvufu Nakşilik, Kadirilik vs deriz
[13/2 20:06] Abdullah Kuloğlu: Bu durumda şu soru sorulabilir. İslama Muhtap Anlayışı YENİLEYEN BD-İBDA ne demektir?
[13/2 20:12] Abdullah Kuloğlu: Ashâbdan Kanunî devrine gelen çizgide İslâma Muhtap Anlayış bozulmadan geldi. Günümüze kadar ise münzevî ve ferdî iklimlerde içtimaî sistem mânâsında her hangi bir tesir sahası bulamadan korundu. Yani gizli fert iklimlerine kadar çekildi. Hakim İslâma Muhtap Anlayış, ham softa kaba yobaz, reformacı, nefsani tefsirci ve sahte sofi anlayışı oldu. Ki bunlar Yanlış İslama Muhtap Anlayışları temsil ederler.
[13/2 20:19] Abdullah Kuloğlu: İşte Bd-İbda Dünya Görüşü gizli fert iklimlerinde mahfuz DOĞRU İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞI yenileyerek, tazeleyerek, sistemleştirerek bu yanlış İslama Muhatap Anlayışları bir çok tezahür sahalarında bertaraf etme mücadelesini başlattı. Yani YENİLENEN İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞ, BD-İBDA DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN İCADI OLAN YENİ BİR KEYFİYET değil... Allah Rasûlü'nün NURUNA VERASET diye hem broşürde hem burada söz konusu ettiğimiz BİR VE AYNI NURUN işte o günden bugüne İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞ şeklinde ifade edilmiş BİR VE AYNI KEYFİYETİ.. Yenileme tabiri de bozulmuş olanın tekrar ele alınarak OLMASI GEREKEN ANLAYIŞI tekrar İKMAL ETMEK VE İADE etmek anlamında. Keşfi Kadim diyelim.. Herhalde anlaşıldı.
[13/2 20:20] Abdullah Kuloğlu: Yoksa bugüne kadar olmayanı icat etme anlamında değil.
[13/2 20:21] Abdullah Kuloğlu: Bu konu mühim olduğu için tekrar etmekte fayda gördüm.
[13/2 23:14] Abdullah Kuloğlu: Güneş yenilenmez göz yenilenir teşbihindeki gibi göz sağlıklı iken bozulmuş ve hasta olmuş. Yenilemekten kasıt tekrar sağlıklı haline kavuşturulması.
[15/2 07:45] Abdullah Kuloğlu: HATIRLATMA: İyi niyetlerinden başka bir anlayışları olmayan bazı müslümanların şevkini kırmayalım ama, yalnız üstün ve gerçek müslümanlara mahsus olan kafa ve ruh inceliklerini kavramaksızın, hâkim bir davanın mahkûm tavrını temsil etmekten öte bir görünüşümüz olamayacağını da bilelim.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
[15/2 07:59] Abdullah Kuloğlu: FİKRE Hakimiyetin gereği olarak İBDA Külliyatı üzerinde SİSTEMLİ ve İSTİKRARLI bir çalışma olmadan BÜYÜK DOĞU FİKİR OCAĞI olmak mümkün değil. İLK ADIM bu. Bu zor ama şart olan adım atılmadan, bundan uzak durarak veya bu adımı başkalarına havale ederek alınabilecek bir mesafe yok. Aksi halde olacak olan şey, tam 500 yıldır bugüne kadar olandan farklı olmayacak. Bu bakımdan sizlerden iyi düşünülmüş, sindirilmiş ve sağlam bir KARARA bağlanmış bir muhasebe ve bunun tezahürlerini bekliyorum. Olacak mıyız yoksa olmuş gibi bir teselli içinde nefsimizi ve miskin kafa konforumuzu muhafaza mı edeceğiz?
[15/2 11:46] Abdullah Kuloğlu: Muhakeme Usûlümüze ait Prensipler konusundan devam ediyoruz. İdeolocya Örgüsünde Temel Prensiplerimiz ana başlığı altında bu prensiplerin tasvirini görebilirsiniz. Birinci Prensibimiz Ruhçuluk! Yukarıdaki alıntı da İdeolocya Örgüsünden.
[15/2 11:48] Abdullah Kuloğlu: Görüldüğü üzere GERÇEK MÂNASIYLE MÜ'MİNLERİN eşya ve hadiseler bakışındaki mizaç ve üslûp ölçüsü şeklinde bir tasvir var.
[15/2 11:49] Abdullah Kuloğlu: Buradaki KASIT BATIN YOLU KAHRAMANLARI...
[15/2 11:50] Abdullah Kuloğlu: Ve dikkat Batın yolu kahramanlarının EŞYA VE HADİSELERE BAKIŞINDAKİ mizaç ve üslub ölçüsü
[15/2 11:51] Abdullah Kuloğlu: "Allah alemi insan ve insanı kendi marifetine ulaşması için yarattı"
[15/2 11:54] Abdullah Kuloğlu: Batın yolu kahramanlarının GÖZÜNDE ALEM İNSAN VE ALLAH ilgisi ve nisbetinin temel taşı bu hükümde... Ve dolayısı ile bütün iş ve hamle merkezlerinin bu hükmün ifade ettiği hakikate göre ayarlanması, düzenlenmesi ve şekillendirilmesi gereği açıktır.
[15/2 12:02] Abdullah Kuloğlu: İşte Muhakeme Usûlümüze yön veren birinci prensip BU GÖZDÜR; BU ANLAYIŞTIR! Ki muhakeme usûlümüzü kabaca ve maddeler halinde yukarıda izah ettim.
[15/2 12:09] Abdullah Kuloğlu: Buna göre biz bütün insanî oluş ve kuruluşlara dair olmak üzere KENDİ BÜTÜN SİSTEMİMİZİ, mevzular ve sahalar boyu tefekkür usûlümüzle genişletirken GÖZ ÖNÜNDE TUTMAMIZ gereken ESAS yukarıda bütün VARLIĞI temellendiren HÜKÜM OLMALIDIR.
[15/2 12:13] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşümüzün GAYESİ konusunu işlerken ifade ettiğimiz gibi; Allaha erme gayesi yolunda en müsait şartları oluşturmak için... Dünya Görüşümüzün GAYESİ BUDUR.
[15/2 12:20] Abdullah Kuloğlu: BÜTÜN SİSTEMİMİZE BAĞLI ALT SİSTEMLERDEN olan MESELA İktisadî Sisteme dair bir vasıflandırma, düzenleme, şekillendirme yapmak durumunda olduğumuzda, bu öyle bir vasıflandırma, düzenleme ve şekillendirme olmalıdır ki, İNSANIN VARLIK GAYESİ olan ALLAHA ERMEK GAYESİ'NE hizmet etsin.
[15/2 12:22] Abdullah Kuloğlu: Yani bu vasıflandırma, düzenleme ve şekillendirmenin hareket noktası ve temel kabûlü-kaziye ve önermesi, İNSANIN VARLIK GAYESİNİN ALLAHA ERMEK OLDUĞUDUR.
[15/2 12:23] Abdullah Kuloğlu: Bu husus diğer tüm VASIFLANDIRMA (ki tevil, tabir ve irca demektir) sahaları içinde aynen geçerlidir.
[15/2 12:25] Abdullah Kuloğlu: Ki aranızda sahası hukuk, siyaset, fizik, matematik vs olanlar bizim durumumuz nedir diye sormasın.
[15/2 12:28] Abdullah Kuloğlu: Muhakeme Usûlü Prensipleri bütün insanî verim şubelerine hakim prensipleri ifade eder. Ki Ruhçuluk bunlardan birincisi. Ve hakikati belirttiğim hükümdedir bizim yönümüzden.
[15/2 12:29] Özer: "Allah eşya ve hadiseleri insan ve insanı kendi marifetine ulaşması için yarattı" şekline dönüşüyor.
[15/2 12:32] Abdullah Kuloğlu: Aynen öyle.. Ve buna bağlı BEDİHÎ diğer bir hüküm de " Allah alemi insanın KULLUK YAPMA ŞARTLARINA uygun olarak yarattı"
[15/2 12:33] Abdullah Kuloğlu: Hz.Ebu Bekir Efendimizin buyurduğu gibi bu GÖZLE "Bu dünyadan güzeli yok"...
[15/2 12:34] Abdullah Kuloğlu: Niye? Çünkü Allah'ın yaratmasında eksiklik ve başıboşluk yoktur.
[15/2 12:35] Abdullah Kuloğlu: Buradan da anlaşılması gereken yine yaratılış itibariyle İNSANDAN GÜZELİ YOK!
[15/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: Şimdi mesela bu hükümden hareketle KIYAS yaptık ve TÜMDENGELİM metodunu kullanarak İCMALİ OLANI TAFSİLE GETİRDİK.
[15/2 12:39] Abdullah Kuloğlu: Bu yaradılışın HAKKINI vermede ZİRVE İNSAN; Allah Râsûlü...
[15/2 12:40] Abdullah Kuloğlu: Bu durumda söz şuna döner; "Allah alemi Sevgilisi, ve Sevgilisini de kendi marifetine ulaşması için yarattı"
[15/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Sevgilisi olmasa alemin varlık gayesi yok... Olmasaydın meselesi.
[15/2 12:42] Abdullah Kuloğlu: Diğer bir husus varlık ve oluş ki O'nda gaye noktasına erdi. Yani yaratılış gayesine erdi.
[15/2 12:43] Abdullah Kuloğlu: Hem alem yönünden hem de İNSAN yönünden her şey YERLİ YERİNDE oldu.
[15/2 12:46] Abdullah Kuloğlu: Buna Dünya Görüşümüzün dilinde... DİL ALANI diyoruz. Hakikat-i Ferdiyye diyoruz. Fert Hakikati..
[15/2 12:48] Abdullah Kuloğlu: Bakınız ve dikkat ediniz Tefekkür Usûlümüz nasıl işliyor... Kavramlaştırma yani VASIFLANDIRMA nasıl oluyor..
[15/2 12:53] Abdullah Kuloğlu: Neyse mevzu dağılmasın O'NUN NURUNA VERASET ve İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ ilgisi içinde Ruhçuluğun hakikati BATIN KAHRAMANLARINDA... Ve mevzusu genişliğine dünya olan bizler için yani FİKİR olanlar için BATIN KAHRAMANLARININ GÖZÜNE GÖRÜNEN eşya ve hadiselere ait HÜKÜMLER bedahat ifade ediyor. Bu bilgi yığını anlamında değil, değer hükümü anlamında, ANLAYIŞ anlamında.. Eşya ve hadiselere ait DEĞER HÜKÜMLERİ.. Eşya ve Hadiselerin 5 hasse planının ötesinde ve maverasındaki HAKİKATİNE AİT HÜKÜMLER..
[15/2 12:54] Abdullah Kuloğlu: Yarın inşallah Keyfiyetçilik Prensibine değinelim. Herkese hayırlı ve bereketli günler diliyorum.
[15/2 15:51] Özer: Nasıl hakikatine kavuşuyor hocam biraz açabilir miyiz Yani HALİS HÜRRİYETİ HAKKA KÖLELİKTE BULAN BİR GENÇLİK
Tamam bunu biliyoruz da KÖLELİK VE HÜRRİYET
ZORUNLULUK VE HÜRRİYET
Ve bunların bizdeki hakikati
[15/2 15:54] Özer: Bu Metin sorunun üstüne gelmesi lazımdı gelmedi
[15/2 15:55] Özer: Bu arada SÜZGEÇ ÖLÇÜMÜZ bahsine de örnek olması açısından bir hatırlatma yapayım. "Hürriyet zorunluluğun şuuruna varıştır" sözü Hegel'e aittir.
[15/2 15:55] Özer: Yitik mal meselesi.
[15/2 15:55] Özer: Söz Ona aittir ama HİKMET bize ait, O'na değil!
[15/2 15:55] Özer: Ve bu hikmetli söz BİZİM DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZDE hakikatine kavuşuyor.
[15/2 19:46] Abdullah Kuloğlu: Aslında Hürriyet ve Zorunluluk bahsinde daha önce bir kaç kelâm etmiştim. Lakin biraz daha açmaya çalışayım. Hürriyet ve Zorunluluk iki zıt hakikat olarak bütün dünya görüşleri için geçerli olacak şekilde izahını buluyor. Zorunluluğun olmadığı yerde hürriyetten, hürriyetin olmadığı yerde de zorunluluktan bahsedilemez. Çünkü bunlar bütün zıt hakikatler gibi karşılıklı olarak var olabilen hakikatlerdir.
[15/2 19:47] Abdullah Kuloğlu: Bir misâl verelim. Tabiatta sebep-sonuç ilişkilerine bağlı bir kızım zorunlulukları ifade etmek üzere kanunlar var. Yer çekimi kanunu, enerjinin sakınımı kanunu, hareket kanunları vs gibi...
[15/2 19:48] Abdullah Kuloğlu: Misâlen en kısa ve en hızlı biçimde bir yerden diğer bir yere ulaşmak gibi bir meseleniz varsa ki buna dair engeller sizin hürriyetinizi kısıtlayan şeylerdir.
[15/2 19:50] Abdullah Kuloğlu: Tabiattaki zorunluluklara riayetle araba, uçan balon, pervanelik uçak, jet uçak vs gibi bir çok tatbik şekilleriyle bu gayenize ulaşabilirsiniz. Burada hürriyet zorunluluğun şuuruna varışla elde edilen bir karşılık oluyor.
[15/2 19:53] Abdullah Kuloğlu: Söz konusu olan Allaha ermek gayesi olduğunda, ki insan farkında olsun veya olmasın Allahı aramaktadır, İslâm'ın öğrettiği-bildirdiği-gösterdiği zorunluklara riayetle bu gayesine erebilir yani hürriyete kavuşur.
[15/2 19:56] Abdullah Kuloğlu: Şeriat ve Dünya Görüşü nisbetini izah ederken amelî planda zorunlulukları FARZ ve HARAMLAR şeklinde belirtmiş var bu zorunluluğun dışında kalanları MÜBAH diye ifade etmiştik. Amelî planda, yani eşya ve hadiseler zemininde FARZ ve HARAM zorunluluklarına riayetle MÜBAHLAR sahasında ortaya konulan TATBİK FİKİRLERİ kendi bağlı bulunduğu zamana ve mekâna bağlı olarak HÜRRİYET REJİMİNİ ifade ederler.
[15/2 19:57] Abdullah Kuloğlu: Tabiat zorunluklarına riayetle ortaya konan tatbik fikirleri - at arabasından tutun jet uçaklara kadar- hürriyet rejimi ifade etmesi gibi..
[15/2 20:00] Abdullah Kuloğlu: Bizim yönümüzden PEŞİN FİKİR sahası zorunluluğu ifade ederken aklın at koşturacağı eşya ve hadiselere dönük saha ise hürriyeti ifade eder.
[15/2 20:02] Abdullah Kuloğlu: Zorunluluk ruha-inanmaya-zevken idrake bağlı bir vasıf iken, hürriyet akla bağlı bir husus..
[15/2 20:03] Abdullah Kuloğlu: Zaman nasıl ruha ve mekân nasıl akla nisbet ediliyorsa aynen öyle...
[15/2 20:05] Abdullah Kuloğlu: Böylece ve kısaca MUTLAK FİKRİN olmadığı yerde ne ZORUNLULUĞUN hakikati ne HÜRRİYETİN hakikati ortaya konulabilir.
[15/2 20:07] Abdullah Kuloğlu: Zorunluluk hürriyeti mümkün kılan ve temellendiren keyfiyettir kısaca.
[15/2 20:07] Abdullah Kuloğlu: BD-İBDA' da malûm olduğu üzere kul planında MUTLAK HÜR Allah Rasûlüdür.
[15/2 20:09] Abdullah Kuloğlu: Hürriyet başıboşluk ve kafana göre takılma demek değildir.
[15/2 20:10] Abdullah Kuloğlu: İnsan çevrelenen ve kuşatılan bir varlık olarak zaten o türlü bir hürriyetin sahibi olamaz.
[15/2 20:12] Abdullah Kuloğlu: Bütün bunlardan sonra Hegel "Hürriyet zorunluluğun şuuruna varıştır" hikmetli sözünü söylerken bizzat ZORUNLUĞUN ŞUURUNDAN MAHRUM olduğu için hür olamamıştır.
[15/2 20:15] Abdullah Kuloğlu: Genel olarak Batı filozoflarının temel açmazı MUTLAK FİKİR'den mahrum olmaları. Hegel gibi bütün diğerleri de MUTLAK'ı ne olarak kabul etmiş olurlarsa olsunlar MUTLAK ADINA KONUŞMAK DURUMUNDA kalmışlardır. Yani ortada MUTLAK'IN Mutlak Kelâmı değil, MUTLAK adına İzafînin kelâmı vardır ki bu ZORUNLULUK taklidi olup HAKİKATİ değildir.
[15/2 20:16] Abdullah Kuloğlu: Kısaca her biri PUT dikmiştir kendi ELLERİ, FİKİRLERİ ve KALPLERİYLE...
[15/2 20:16] Abdullah Kuloğlu: Sahte zorunluluğun hürriyeti de sahtedir.
[15/2 20:17] Abdullah Kuloğlu: Daha fazla dallanıp budaklandırmak istemiyorum. Bu mevzu BD-İBDA Külliyatında yeri geldikçe alakalı olduğu mevzulara bakan yönleriyle de yeterince ele alınıyor.
[15/2 20:49] Özer: Hocam daha önce gördüğümüz mevcut dünya görüşleri içerisinde FAŞİZM KOMÜNİZM VE BİZİM DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZ AÇISINDAN zorunluluklar Yani Emir ve yasaklar kısıtlamalar çok ama Hürriyet hiç yok gibi görünüyor
LİBERAL KAPİTALİST dünya görüşünde ise tam tersi zorunluluklar kısıtlamalar yok gibi sadece Hürriyetler varmış gibi görünüyor
Şu şekilde biraz daha açabilirsiniz daha iyi olur kanaatindeyim
Liberal kapitalizmin zorunlulukları yasakları var mıdır Nelerdir ?
İkisi zorunlulukların yasakların olmaması mataf bir şey midir?
[15/2 20:57] Abdullah Kuloğlu: Liberal Demokratik Kapitalist Dünya Görüşü'nün de zorunlulukları ve şartları var. Mesela laiklik ilkesi gibi... Seçim sistemi gibi... Mülkiyet rejimi gibi
[15/2 20:57] Abdullah Kuloğlu: Hürriyet hakkının hürriyetin aleyhine kullanılamayacağı ilkesi gibi
[15/2 20:58] Abdullah Kuloğlu: Ki dediğim gibi her dünya görüşünün kendisince tarifini yaptığı hürriyet, kelime olarak aynı kelime kullanıyor olsa da, birbirinden farklı hürriyet anlayışlarını temsil ederler.
[15/2 20:59] Abdullah Kuloğlu: Liberal Hürriyet demek lazım. Yoksa hürriyet kelimesi bizzat bu dünya görüşünün malı değil.
[15/2 21:03] Abdullah Kuloğlu: Fakat şunu belirtmekte fayda var, Liberal Kapitalist sistem açısında hürriyet temel gayedir. Burada gözden kaçan husus hürriyetin bizzat gaye olduğu yerde dahi "gayesizlik gayesi" şeklinde bir gaye belirtmesidir.
[15/2 21:07] Abdullah Kuloğlu: Hani şu "bilinemezciliğin-agnostik tavrın" tabii neticesinin GAYESİZLİK olmasını da dikkate alırsanız bu gayenin ele edilmesi yolunda bir rejim ifade etmesi de tabiidir..
[16/2 18:41] Abdullah Kuloğlu: Evet geldik Muhakeme Usûlü Prensiplerimizden Keyfiyetçilik bahsine
[16/2 18:42] Abdullah Kuloğlu: Birincisi ruhçuluktu ki hakikatinin akılüstü zevken idrak yolu olarak Tasavvufta olduğunu belirtmiştik.
[16/2 18:43] Abdullah Kuloğlu: Keyfiyetçilik ise buna bağlı akıl işi olarak tecrit tavrıdır.
[16/2 18:44] Abdullah Kuloğlu: Tecrit herhangi bir eşya ve hadiseyi alakalarından soyarak bizzatihi kendisi ve ana cevheri yönü ile ele alabilme kuvvetidir.
[16/2 18:46] Abdullah Kuloğlu: Mutlak Fikir-Zevken İdrak- Akıl nisbetinde Zevken idrak ile akıl arası temas "soylu tecrit" zemini üzerinden olur.
[16/2 18:50] Abdullah Kuloğlu: Daha önce yeri geldi MUTLAK FİKİR anlama mevzuu değil inanma mevzuudur. Kuşatılamaz, kuşatır. Bu bakımdan Mutlak Fikre ilk elden muhatap olan akıl değil ruhun doğrudan doğruya idrak etmesidir. Ki buna da idrak diyoruz ama bu bilmek mânâsında değil. Daha yerinde bir ifade ile ruhun bu idrakine ANLAYIŞ, aklın idrakine ise anlamak ve bilmek diyoruz.
[16/2 18:51] Abdullah Kuloğlu: Ruh, anlayış ve sistem olarak dediğimizde ŞERİAT, TASAVVUF ve DÜNYA GÖRÜŞÜ denkleşmesini hatırlatmış olayım.
[16/2 18:52] Abdullah Kuloğlu: Buna göre anlamak en yüksek seviyede TECRİTTEN kök alan ve safha safha müşahhas zemine doğru bir tabakalanma- hiyerarşi belirtir.
[16/2 18:53] Abdullah Kuloğlu: Üstâdın ifadesiyle anlamanın daimî cephesi, kökü, temeli..
[16/2 18:54] Abdullah Kuloğlu: Buna bağlı olarak eşya ve hadiselere ait bilgi yığının düzenlenmesi ve vasıflandırılması ise YÜRÜYEN SİSTEMLE kesintisiz bir oluşu resmeder.
[16/2 18:55] Abdullah Kuloğlu: Mücerret; yani tecrit olunmuş temel meseleler nelerdir?
[16/2 18:58] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşü'nün tanımında ele aldığımız gibi TEMEL MESELELER yani eşya ve hadisenin DAİMÎ cephesi VARLIK, ZAMAN ve BİLGİ gibi bütün eşya ve hadiselerin müşterek temellerinde yüzleştiğimiz meselelerdir. Ki bunun kökü de VARLIK bahsidir.
[16/2 18:59] Abdullah Kuloğlu: BD-İBDA külliyatında HUSUSEN bu konuları ele alan ESERİMİZ; KÜLTÜR DAVAMIZ -Temel Meseleler- eseridir.
[16/2 19:01] Abdullah Kuloğlu: Tefekkür usûlümüzde PEŞİN FİKİR hikmetine mevzu olan 3.maddemiz malûm olduğu üzere topluluk hakikati yolunda TECRİT ölçüleri olarak BD-İBDA Dünya Görüşünün terkibî hükümleri idi.
[16/2 19:02] Abdullah Kuloğlu: Niye? Çünkü BAĞLI AKLIN hakikatini biz BD-İBDA DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZDE görüyoruz.
[16/2 19:03] Abdullah Kuloğlu: Tasavvufta Ruhçuluğun hakikatini gördüğümüz gibi...
[16/2 19:06] Abdullah Kuloğlu: Burada teferruata girmeden PRENSİPLERİ ele aldığımız için GENEL TASVİR ile işin havası ve ruhunu hissettirmeye çalışmak ve sezişinize mevzuyu ısmarlamakla yetiniyorum.
[16/2 19:13] Abdullah Kuloğlu: Yukarıda ki İFADEDE hem BÜYÜK DOĞUYU ANLAMAK İÇİN hem MESELERERE SARKAMININ YOLU olması bakımından TAHLİL ALETİ olarak MUHAKEME USÛLÜNÜN KİLİT rolüne dikkatinizi çekmek isterim. Kabaca maddeler halinde sayıp döktük. Teferruatına dair veya meseleler içinde nasıl işletildiği ise ayrı bir konu. Bunun için önce MESELELERİ TANIMAK gerekir ki buna ben gramere nisbetle sözlük bilgisi-kelime tanıma benzetmesi yapmış idim.
[16/2 19:16] Abdullah Kuloğlu: Ki hem Büyük Doğu Külliyatı boyunca hem İBDA Külliyatında çeşitli sahalar (iktisat, hukuk, fizik, matematik, dil, psikoloji, idari sistemler, biyoloji vs ) ile ilgili eserler boyunca bu MUHAKEME USÛLÜNÜN İŞLEYİŞİNİ yani TATBİKİNİ görebiliriz, görebilmeliyiz.
[16/2 19:20] Abdullah Kuloğlu: Eğer bunu görebilir ve nasıl TATBİK EDİLDİĞİNİ İZELEYEBİLECEK BİR kıvama erebilirsek, YENİ MESELERE SARKABİLMENİN İLK ŞARTINA erebilmişiz demektir. Sonrası kendi sahanızın BİLGİ BİRİKİMİNE DOĞRU AÇILMAK ve BU KIVAMIN EMRİNE BAĞLI BİR DÜZEN TEKLİFİ SUNABİLMEK olacak... FİKRETMENİN YERİ DE BURASI.
[18/2 17:06] Özer: Hocam Ne demek bu "doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz"
[18/2 20:54] Abdullah Kuloğlu: Fatihliğin ilk şartı ıstıraptır. Istırap... Genç adam ıstırap çekebilme kabiliyetine malik olan adam demektir.
Necip Fazıl | İman ve Aksiyon
[20/2 00:27] Abdullah Kuloğlu: Doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz
[20/2 00:29] Abdullah Kuloğlu: Bu Mutlak Fikirin Gerekliliği bahsine zorunlu olarak çıkılacağının en özlü ifadelerinden olan bir söz
[20/2 00:30] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan bu söze eşlik edercesine BD-İBDA Külliyatında "Peygamberler olmasaydı medenyetler olmazdı" diye tekrar edilir.
[20/2 00:32] Abdullah Kuloğlu: Bizim tefekkür usûlümüzde bunun yer tuttuğu kısım PEŞİN FİKİR HİKMETİ başlığı altında açmaya çalıştığımız kısım..
[20/2 00:33] Abdullah Kuloğlu: Telkin ile alınanı tahkik ile bulma... Aradığının ne olduğunu bilmeden, bulduğunu da anlayamazsın... Bilinen aranır ve bulunur...
[20/2 00:33] Abdullah Kuloğlu: Bu sadece bizim yönümüzden değil İslâm dışı tüm beşerî sistemleri de kuşatan bir hikmet.
[20/2 00:35] Abdullah Kuloğlu: Kâfir de PEŞİN FİKİRLE başlar... Yani doğru düşünce ile... Doğruladığı veya doğrulamaya çalıştığı veya doğruladığını zannettiği budur. Ve bunun peşinde düşünce faaliyetini devam ettirir.
[20/2 00:37] Abdullah Kuloğlu: Kâfirin hali temel meselelerde PEŞİN FİKRİ kendisinin inşaa etme durumunda olmasıdır.
[20/2 00:37] Abdullah Kuloğlu: Ki bunu da MUTLAK FİKİR olmasa yapamazdı.
[20/2 00:39] Abdullah Kuloğlu: Bunu yeri geldiğinde daha da açarız.
[20/2 00:39] Abdullah Kuloğlu: Şimdi Şahsiyetçilik Prensibimize geçelim.
[20/2 00:40] Abdullah Kuloğlu: Şahsiyetçilik Prensibi bizde "ehliyetlileri imtiyazlandırma" neticesini veren bir prensiptir. Pratik ve uygulamaya dair neticesi bu olan..
[20/2 00:43] Abdullah Kuloğlu: Topluluk Hakikati diye bahsini ettiğimiz ve bizde ŞAHSİYETLER TOPLULUĞU olarak ASHÂBA denk gelen bir kökten temellenir.
[20/2 00:46] Abdullah Kuloğlu: Buna göre ŞAHSİYET, FERT HAKİKATİNE bağlı bir keyfiyet belirtir. Yani Fert Hakikatinin olmadığı yerde Şahsiyet ve dolayısı ile Şahsiyetler topluluğu olamaz.
[20/2 00:47] Abdullah Kuloğlu: Merkezinde Allah Rasûlü ve etrafında ASHÂB
[20/2 00:49] Abdullah Kuloğlu: Sahabenin her biri kendi mizaç hususiyetinde O NURUN aksettireni... Her bir eşyada güneşin o eşyanın kendi hususiyeti içinde görünmesi gibi.
[20/2 00:51] Abdullah Kuloğlu: Buna TOPLU HAKİKATİN tafsile gelmesi, açılması ve görünmesi de diyebilir.
[20/2 00:52] Abdullah Kuloğlu: Aslın görünmesi için gerekli araz diyoruz. Burada iki yönlü bir durum söz konusu. Araz gösteren olduğu kadar, asılla görünendir de.
[20/2 00:55] Abdullah Kuloğlu: Demek bizde Şahsiyetçilik Prensibi, kaba saba ve teknik bir ehliyetlileri imtiyazlandırma meselesi değil, merkezinde Allah Rasûlü bulunan, yani şeriat ve tasavvuf bulunan bir mânânın karşılığı.
[20/2 00:56] Abdullah Kuloğlu: Fikrin damgasını eşya ve hadiselere vurabilmenin ehliyetine ermişleri imtiyazlandırma.
[20/2 00:57] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan RUHÇULUK ve KEYFİYETÇİLİK prensibi ile gayet sıkı bir iritbatı var.
[20/2 01:01] Abdullah Kuloğlu: Tefekkür Usûlümüzde, mevcut eşya ve hadiselere ait bilgi yığınını PEŞİN FİKRİMİZİN EMRİNE ALMAK bakımından gerekli şartlara ERMİŞ fertler topluluğunu imtiyazlandırma
[20/2 01:02] Abdullah Kuloğlu: İşin özeti bu. Yoksa malûmat sahibi mânâsına bağlı bir imtiyazlandırma değil.
[20/2 01:06] Abdullah Kuloğlu: Ruhçuluk; Zevken imanın hakikati, Keyfiyetçilik; Aklen İdrakin Hakikati; Şahsiyetçilik ise bu hakikatlere bağlanmanın şartlarına ermişleri imtiyazlandırma davası.. Dikkat ediliyorsa merkezden muhite doğru, mücerretten müşahhasa doğru, fertten topluluğa doğru, BİRDEN çoka doğru bir açılma var... Prensiplerimizin devamında buna dikkat ediniz ve takip ediniz.
[20/2 01:18] Abdullah Kuloğlu: Bir not:
"Oysa, ‘doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti’ olmaması, doğru düşünce olmadan doğru faaliyet olmamasıyla ilişkili. Bu ilişki, pratiğin sayısız tekrarlarından ‘ilk’ bilginin doğumunu kabul etmiyor, çünkü, ilk düşünce gibi ilk düşüncenin doğurucusu pratikleri de bağlıyor; ‘doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz’ gerçeği de ‘doğru düşünce’ olmasaydı bilinmeyecekti. Dikkat edilirse, kurulan teori, doğru düşüncenin kendisi değil, doğru ve yanlışlığı ‘doğru’ ile muhakeme edilecek teoridir. Pratiğin sayısız tekrarlarıyla elde edilecek ‘ilk doğru’dan bahsetmeyi, pratik anlamındaki felsefenin faydacılık anlayışı olarak kabul edebiliriz. Ancak, fayda yahut zarar, doğru düşünce muhasebesi de, ‘düşünceyi ve düşünmeyi bilen varlık’ için sözkonusudur. Düşünce olmadı mı, ne fayda vardır ne zarar, ne doğru vardır ne yanlış, ne iyi vardır ne kötü. Düşünme ise ‘konuşabilme – dil’ özelliğiyle ilgili…”
(S. Mirzabeyoğlu, Bütün Fikrin Gerekliliği, İbda yay.)
[20/2 01:20] Abdullah Kuloğlu: Ve ilk dil ilk Peygamber ile indi..
[20/2 01:31] Özer: Doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmazdıya Hocam
Demek önce doğru düşünceyi bulmam lazım
Peki doğru düşünceyi nasıl bulacağım?
Çünkü düşünceye başlamadım daha veyahut doğruluğu veya yanlışlığı belli olmayan bir düşünceyle buldum veya başka bir şeyle bulmam lazım
Yani doğru düşünceyi ben neyle ve nasıl bulacağım??
[20/2 01:35] Abdullah Kuloğlu: Düşünme faaliyeti ile bulamazsın. Ancak bildirilmiş olması gerekir doğru düşünce... Telkin ile alınanı tahkik ile bulma ancak bu şekilde mümkün. Telkin yoksa tahkikin mevzusu olmaz.
[20/2 01:37] Özer: Bildirilenin doğru olduğunu nereden bileceğim
[20/2 01:38] Özer: Çünkü daha doğru düşünceyi bilmiyorum Dolayısıyla doğru düşünce faaliyetinde de bulunamıyorum
[20/2 01:40] Abdullah Kuloğlu: Doğrusu yanlışı bir tarafa düşünme dil olmadan mümkün değil.
[20/2 01:41] Abdullah Kuloğlu: İlk bilgi ve düşünme nasıl doğdu meselesine dair zaten mevzu
[20/2 01:45] Abdullah Kuloğlu: Bilginin ve düşünmenin doğuşunu geçsek bile... Doğru düşünce mutlak fikir olmadan düşünme faaliyeti ile doğruluğu bilinemez olandır. Mutlak Fikir şart ve beşerî olamaz.
[20/2 01:53] Abdullah Kuloğlu: Mutlak Fikir düşmanları içinde en tutarlı olanlar bu bakımdan agnostikler. Bilinemez diyorlar. Çelişkileri şu; bilinemez hükmünün doğru düşünce olduğu da bilinemez. Öyle ise Mutlak Fikir şart! Aksi halde insan düşüncesi de olmayacaktı. Mevzu ilk dil bahsine doğru kıvrılıyor. Düşünme dilsiz mümkün değil. Öyle ise dil düşünme eseri değil... Peşin vergi. Başka ihtimal yok.
[20/2 20:11] Abdullah Kuloğlu: Selam ile bugünki ele alacağımız prensibimiz Ahlâkçılık... Giriş için 2 fotoğraf paylaşacağım.
[20/2 20:19] Abdullah Kuloğlu: İnanılan ve buna bağlı iş ve eser arasındaki uygunluk ahlâkın dışa yönelik tecellisinden ibaret. Bunun böyle olmadığı yerde ise ahlâk, cihad ahlâkı olarak ortaya çıkar.
[20/2 20:23] Abdullah Kuloğlu: Fikir ve fiil halinde, yani ister fikrî ister fiilî iş ve eser konuları olsun bu konularda-sahalarda inanılana uygunluğun temini gayesi ahlâkı doğrur.
[20/2 20:26] Abdullah Kuloğlu: Genişliğine ahlâkın mânâsı budur. Bugün biz müslümanların fikrî ve fiili sahalarda inandığımıza zıt iş ve eserlerle kuşatıldığımız hakikati göz önünde tutulursa bu mânada ahlâksız olduğumuz söylenebilir
[20/2 20:28] Abdullah Kuloğlu: Veya İFADESİZ ve SURETSİZ olduğumuz ki bu da suretler olmadan mânalar ebediyyen tecelli etmez hükmü mucibince yine ahlaksızlık neticesini verir.
[20/2 20:31] Abdullah Kuloğlu: Mevcut eşya ve hadiselere ait bilgi yığınını Peşin FİKRİMİZİN emrine alamadığımız her saha veya mesele bu gözle tamamlanması gereken bir ahlakî zaafı ifade eder.
[20/2 20:34] Abdullah Kuloğlu: Kısaca tatbik fikri ve buna bağlı tatbik halinde bütün ayakları ile tamam bir ahlakçılık anlayışı ve prensibine sıkı sıkıya bağlı olmak durumundayız. Aksi halde iman derdi ve buna bağlı ahlâk derdi bedava ve içi boş bir iddiaya dönüşür.
[20/2 20:37] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görülümüzün DİL ALANINA kazandırılan, yani uygun bir şekilde vasıflandırılabilen, her bir YENİ BİLGİ bir fetih ve bu gaye ile ortaya konan her bir çaba CİHADDIR.
[20/2 20:38] Abdullah Kuloğlu: Şehidin kanını temellendiren alimin mürekkebinin kıymetide buradan.
[20/2 21:02] Özer: Hocam bu ahlakçılık prensibi ni muhakeme usulü ne dair mi ele aldınız
Yoksa müstakilen içtimai prensipleri mizi bitirmek kastıyla mı
Yani ahlakçılık ın muhakeme usulü ile alakası var mı?
[20/2 21:06] Abdullah Kuloğlu: Var elbette. Muhakame usûlümüzün Peşin Fikir (inanılan) ile eşya ve hadiseler arasını bağlayan akıl, yani uygunluğu temin eden fikir ile nisbeti açık...
[20/2 21:07] Abdullah Kuloğlu: Genişliğine ahlakın inanılan ile iş ve eser arasındaki uygunluğun tezahürü olduğunu belirttik.
[20/2 21:11] Abdullah Kuloğlu: Münasebet açık tatbik fikri olmadan ahlâk teşekkül edemez. Fikretme usûlü anlaşılmadan da uygunluk şartını yerine getiren bir tatbik fikri...
[21/2 20:42] Abdullah Kuloğlu: Selam ile dün basit ve en genel mânasıyla ahlakçılık prensibimiz üzerinde durmuştuk.
[21/2 20:44] Abdullah Kuloğlu: Bu konuda dikkatinizi vermenizi istediğim husus prensiblelerimizin muhakeme usûlümüzde YÖNLENDİREN, yerinde hareket noktası vererek temellendiren bir fonksiyon göstermesidir.
[21/2 20:46] Abdullah Kuloğlu: Bundan sonraki prensipleri tek tek ele almadan genişliğine saha ile alakası bakımından toplu halde verelim.
[21/2 20:46] Abdullah Kuloğlu: Milliyetçilik
[21/2 20:47] Abdullah Kuloğlu: Sermaye ve Mülkiyette Tedbircilik
[21/2 20:47] Abdullah Kuloğlu: Cemiyetçilik
[21/2 20:47] Abdullah Kuloğlu: Nizamcılık
[21/2 20:47] Abdullah Kuloğlu: Müdahalecilik
[21/2 20:48] Abdullah Kuloğlu: Ruhçuluktan Müdahaleciliğe kadar uzanan çizgide MÜCERRETTEN başlayarak DOĞRUDAN DOĞRUYA TATBİKE kadar FERT ve TOPLUMU ait ilişkileri temellendiren bir çerçeve böylece çıkmış oluyor.
[21/2 20:52] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşümüzün tanımında geçen TEMEL MESELELER bu bakımdan en mücerret meseleler olup bahsin merkezinde de VARLIK bahsi yer tutar.
[21/2 20:53] Abdullah Kuloğlu: Hem Batı Feslefesi yönünden hem İslâm Tefekkürü yönünden bu böyle...
[21/2 20:55] Abdullah Kuloğlu: Varlık bahsine bağlı olarak peşi sıra BİLGİ, ZAMAN gibi diğer temel bahsiler...
[21/2 20:57] Abdullah Kuloğlu: Varlık dediğimizde ise MUTLAK VARLIK, İNSAN VARLIĞI ve ALEMİN VARLIĞI bahisleri kendiliğinden zaten ortaya çıkıyor.
[21/2 20:59] Abdullah Kuloğlu: Bd-İbda Diyalektiğinde PEŞİN FİKİR olarak varlık bahsi Batın yolu kahramanlarının dilinden bir kısım metinlerden HAREKTELE ele alınıyor.
[21/2 21:01] Abdullah Kuloğlu: Kültür Davamız adlı eseri bu konuları ele alırken işlemiş olacağız.
[21/2 21:01] Abdullah Kuloğlu: Bize yardımcı olması açısından eserden bir kısım çekimleri de paylaşmaya çalışacağım.
[21/2 21:03] Abdullah Kuloğlu: Fakat bundan önce yapmaya çalışacağım izahların BENİM ANLADIKLARIM ve BANA DÜŞEN PAY olarak kabul edilmesi gerektiği hususunda uyarımı yapmış olayım. Zira bu TEMEL MESELELER gayet tabii olarak sonuna kadar izah edilemezler.
[21/2 21:04] Abdullah Kuloğlu: İzahsızlığı izah edilebilir noktalara varılır.
[21/2 21:05] Abdullah Kuloğlu: Bizim burada yapmaya çalışacağımız ise bu meselelere dair bir göz alışkanlığı kazandırmak ve mümkün olduğunca nüfuz edilmesini temin etmek.
[21/2 21:06] Abdullah Kuloğlu: Hem Batı Felsefesinde hem de İslâm Tefekküründe bu bahislerin külliyatlar boyu ele alındığını bilelim.
[21/2 21:07] Abdullah Kuloğlu: Ben sistematik olması açısından KÜLTÜR DAVAMIZ eserinin konu tertibini takip edeceğim.
[22/2 14:03] Abdullah Kuloğlu: Hemen ilgimizi çekmesi gereken husus varlık derecelerine bağlı olarak ZAMAN meselesinin aldığı şeklin de değişiyor oluşu..
[22/2 14:06] Abdullah Kuloğlu: Merkezde idrak eden biz-insan olmak üzere bütün varlık derecelerinde zaman anlayışımızın değişmesi, bu husus; zamanın hangi varlık derecesine bağlı olarak ele alınıyorsa alınsın İNSAN HAKİKATİNE bağlı olarak vasıflandırıldığını bize gösteriyor.
[22/2 14:09] Abdullah Kuloğlu: Ve insanda ruh ve madde, ruh ve akıl hususiyetlerini dikkate aldığımızda, zamanın ruha ve mekânın akla, zamanın kesiksiz oluşa ve aklın tecride yönelen iki meleke olduğu, varlığa bu iki cepheden yaklaştığı görülüyor.
[22/2 14:11] Abdullah Kuloğlu: Bilmek (akla nisbetle varlık) varlığı zaman dışı anlamanın yolu iken, anlayış (ruha nisbetle varlık) zaman üstünden oluşa şahitlik ifade ediyor.
[22/2 14:12] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle akıl ruha tabiidir. Bu bir tercih değil farkında olunsa da olunmasa da bir zorunluluk.
[22/2 14:18] Abdullah Kuloğlu: İnsanî Hakikate bağlı olarak dediğimiz yerde ise HEMEN AKLIMIZA GELMESİ GEREKEN husus, Allah Rasûlü'nün İNSANİ HAKİKATİN hakikati oluşu. Yani O'NUN Ruhu ve Aklının geniş manasıyla VARLIĞA karşı tavır halinde ŞERİAT VE TASAVVUF şeklinde tecelli etmesi..
[22/2 14:20] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan Zahir ve Batın yolu kahramanlarının VARLIK ve ZAMAN hakkında bildirdikleri bizim açımızdan PEŞİN FİKİR mevzuu... NİYE? Çünkü Allah Rasûlüne bağlanmanın "nasıl ve niçin"i oldukları için.
[22/2 14:37] Abdullah Kuloğlu: Bilmek varlığı zaman dışı anlamanın yolu dedik. Bunun en bariz örneği matematik ve mantık gibi ilimlerdir. Ki matematikte ve mantıkta zaman mevzu dışıdır. Bunu bir nevî fotoğrafçılık gibi anlayın. Fotoğraf zamandışı.. Zamanüstü değil..
[22/2 14:40] Abdullah Kuloğlu: Zamanüstü dediğimizde varlığı zamanüstü bir seviyeden yani oluş halinde kavrıyoruz. Kesiksiz hayat ruhî hayattadır dememiz de bu sebeple. Ki varlık ve oluş bir bütün halinde yine kesiksiz.
[22/2 14:41] Abdullah Kuloğlu: Kesiksiz ifadesi yerine yerinde sürekli kavramı da kullanılabiliyor. Süreksiz denildiğinde kesikli denmiş oluyor.
[22/2 14:42] Abdullah Kuloğlu: Bu mânada akıl süreksize, ruh sürekliye muhatap..
[22/2 14:45] Abdullah Kuloğlu: Sürekli denildiğinde ise "sonsuzluk"... Yanlız buradaki sonsuzluk, sonluya nisbetle ve sonlunun zıddı anlamında..
[22/2 14:46] Abdullah Kuloğlu: Pekiyi iş ruhun ruhla sezilişi halinde zaman seviyesine geldiğinde?
[22/2 14:50] Abdullah Kuloğlu: İş buraya geldiğinde EZELİLİK duygusunu yakalar gibi oluyoruz. Bu sonluya nisbetle sonsuz gibi değil. Sonlunun da sonsuzun da olmadığı, eridiği, tükendiği bir ezelilik..
[22/2 14:51] Abdullah Kuloğlu: Buradan KADER'e kadar yükselebiliriz fakat konumuz bu değil dolayısı ile bu mevzuya girmeyeceğim.
[22/2 14:52] Abdullah Kuloğlu: Şu kadarını söyleyeyim. Kader DEĞİŞMENİN MEVZUSUNUN OLMADIĞI bütün varlığı ve oluşu, zamanı ve mekânı kuşatan, ZAMANI DA KUŞATANDIR.
[22/2 14:53] Abdullah Kuloğlu: MUTLAK'IN ruhla sezilişine gelirsek...
[22/2 14:54] Abdullah Kuloğlu: Allah'ın sıfatlarından DEHR'e varıyoruz ki burada ne ruhî ne aklî idrakin payı yok... Ötelerin ötesinde, ötelerin ötesinde...
[22/2 14:55] Abdullah Kuloğlu: DEHR'İ hiç bir yönden bilemeyeceğimizi biliyoruz.
[22/2 14:56] Abdullah Kuloğlu: Bildirilmese, bilmediğimizi bile bilemeyeceğimiz.
[22/2 15:29] Abdullah Kuloğlu: Temel Meselelerin tümünün olduğu gibi "varlık ve zaman" meselesi de çetrefildir. Buna hazır olalım :) Bir anda herşeyi anlayabilmeyi ve sindirebilmeyi beklemeyin. Fakat bundan dolayı da gardınız düşmesin :)
[22/2 20:10] Abdullah Kuloğlu: Varlık Tabakaları derken Halk Alemi, Emir Alemi ve Zat Alemi olarak bildirilen tabakalara bağlı olarak zamanın ele alınışı: 1.si Halk Aleminde (Akılda) geçmiş, şimdi ve gelecek formunda 2.si Emir Aleminde (Ruhta) Ezeli Hal Şuuru formunda 3.sü Zat Aleminde "Zamansız Varlık" olarak DEHR sıfatında fani oluş formunda...
[22/2 20:13] Abdullah Kuloğlu: Burada "Zamansız Varlık" ile "Zamandışı Varlık" olarak üçgen veya daire gibi veya insanlık kavramı gibi sırf aklî kavramlar karıştırılmamalı... Zamandışı Varlık aklın varlıktan çıkardığı form anlamında, zamandan tecrit ederek elde edilen varlıklar anlamında.
[22/2 20:17] Abdullah Kuloğlu: Bu mânalara riayet etmek kaydı ile, Halk Alemi zamanın hükmü altında ve zamaniçi, Emir Aleminden olan Ruh zamanüstü, Zat alemi ise Zamansız... Allah için zamandan ve mekândan münezzeh diyoruz ya, işte bu mânada..
[22/2 20:19] Abdullah Kuloğlu: İnsanın bütün çabası, diğer tüm çabalarını kendisine bağlayan çaba olarak VAROLMA isteğidir.
[22/2 20:21] Abdullah Kuloğlu: Ezelilik duygusu diyoruz ya.. Bu Ruhun damağına çalınmış bir lezzet olarak farkında olunsun veya olunmasın aradığımız..
[22/2 20:28] Abdullah Kuloğlu: İnsan cevabını veremeyeceği sorularla yüklü olarak dünya gelmiştir diyordu Kant. Bu ezelilik duygusunun objesi, içinde bulunduğumuz Halk Alemi olamayacağına göre.. Zira şekilden şekile giren, yani sınırlılık vasıflarıyla görünen bu alemde karşılığı olması mümkün değil, yok.
[22/2 20:28] Abdullah Kuloğlu: İnsanın cevabını veremeyeceği soruların temeli de görünüyor.
[22/2 20:29] Abdullah Kuloğlu: Ruhen ve zevken peşin ve hazır olarak idrak ettiğimiz ezelilik ve devam arzusu içinde "alemde insan" olarak arıyoruz...
[22/2 20:32] Abdullah Kuloğlu: Bu cevabını aklımızdan da alamayacağımız soruların temelinde de SORDURAN VE ARATTIRAN Ruh!
[22/2 20:35] Abdullah Kuloğlu: Dikkat edilirse "varlık nedir?" gibi en esaslı bir meseleye dair arayışımızın temelinde de yine bu ZEVK HALİ var.
[22/2 20:39] Abdullah Kuloğlu: Aklımıza bu soruyu sorduran ve kesiksiz bir arayışa süren bu ruhî çaba olmasa ki bu da ruhun aslından -ki sır- "zamanüstü" olma iştiyakı yani sonsuzluk arayışı olmayacağı gibi BİLGİLENME faaliyeti de olamazdı.
[22/2 20:40] Abdullah Kuloğlu: Her şey TAM iken aramak niye, değil mi? Aramanın olmadığı yerde de bulmak olmaz. Ki aradığının ne olduğunu bilmeden de bulduğunu bilemezsin.
[22/2 20:44] Abdullah Kuloğlu: EZELİLİK iştiyakı ki İLAHÎLEŞMEK temayülü -aranılanın ne olduğunun bilgisinin kökü de bu- insansoyuna peşin vergi. Bu bilme şuura çıkmış bir bilme halinde değil varoluşan tarzda huzurî-kendinden bir bilme..
[22/2 20:46] Abdullah Kuloğlu: Canım bir şey çekiyor ama bilmiyorum deriz ya... Bunun gibi deniyoruz; şu değilmiş, bu değilmiş derken, bak işte oymuş dedirten bilme. Bulduğumuzu bir kanma duygusu ile bize bildiren bir bilme.
[22/2 20:48] Abdullah Kuloğlu: Yeri geldiği için ifade etmiş olayım. "Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur" denilen. Ki zikir DAHA ÖNCE BİLİNENİN hatırlanması, doğrulanması, şahitliği demek. Kalben TASDİKİN hakikati de bu yoldan.
[22/2 20:51] Abdullah Kuloğlu: İmanın hakikatinin Batın yolunda oluşu, İslâmın kalbin yolu oluşu veya "velîlik mecburiyettir" hikmeti hep bu çerçeve içerisinde.
[22/2 20:53] Abdullah Kuloğlu: Halk Alemi hakikati var mahiyeti yok bir varlık derecesini belirtiyor. Şahit olanların icma halinde şahitlikleri bu yönde.
[22/2 20:53] Abdullah Kuloğlu: Bunu şuna benzetebiliriz. Şimdi ben bu yazıları yazıyorum. Siz ekranda bir kısım çizigiler ve şekiller görüyorsunuz.
[22/2 20:54] Abdullah Kuloğlu: İşte bu gördükleriniz halk alemindeki varlıklar gibi hakikati var ama bizatihi mahiyeti olmayan şeyler..
[22/2 20:58] Abdullah Kuloğlu: Bu şekillerin hakikati bu şekillere vucut veren mânaları ifade etme iradem. Asıl o. Şekiller ise bizatihi hayal ve vehim.
[22/2 20:59] Abdullah Kuloğlu: Elbette bir benzetme yapıyorum lakin bunu bizzat insanî hakikatimize bağlı böyle bir tecrübe üzerinden hissedilir hale getirebiliriz ki zaten bu mevzular sezdirilebilir anlatılamaz.
[22/2 21:01] Abdullah Kuloğlu: Bu mânada halk alemi varlıkları; Allah Kelâmı'nın suretleri
[22/2 21:02] Abdullah Kuloğlu: Her şeyden önce KELÂM vardı. Bu gözle HALA DA öyle..
[22/2 21:05] Abdullah Kuloğlu: Külli Ruh ise ki Ruhi Muhammedîdir... OL EMRİNDEN. Yani bizatihi İLAHÎ Kelam'ın ilk sureti EMİR ALEMİ ve bu suretin sureti halinde Halk Alemi...
[22/2 21:06] Abdullah Kuloğlu: Buna NURU MUHAMMEDİ de deniyor. Bir ve aynı hakikatin çeşitli veçhelerden vasıflandırılış var. Buna dair Batın yolu Kahramanlarının sözleri çoktur..
[22/2 21:10] Abdullah Kuloğlu: İleride Varlık ve Oluş bahsine geçtiğimizde bu konuyu daha biraz daha teferruatlı olarak ele alırız.
[22/2 21:15] Abdullah Kuloğlu: YİNE VE DAİMA kabaca meseleleri ele alma ilkesimi korurken hem Batı Felsefesi yönünden hem İslâm Tasavvufu yönünden işin teferruatına girmeyi şimdilik bu GENEL ANLAYIŞIN temininden sonrasına bırakmayı tercih ediyorum. Genel Anlayış ve PORTRE oraya çıksın ve zihinlerde bir TASVİR oluşsun ki, teferruata girdiğimizde dağılmaya, neyin nereye ait olduğuna dair bir bocalama olmasın.
[22/2 21:18] Abdullah Kuloğlu: Espriyle karışık kimin neyi ne kadar takip ettiğini ve sindirdiğini de bilmiyorum. Buna sebep de meseleler akıp giderken soru veya yorum şeklinde her hangi bir tepkinin verilmeyişi.
[23/2 14:09] Abdullah Kuloğlu: Yukarıda "ezeli hal şuuru" şeklinde emir alemi-ruha nisbetle geçen kavrama biraz açıklık getirelim. Husserl'in -ki varoluşcu felsefenin babalarındandır- ortaya attığı ve saf şuur karşılığı olmak üzere kullandığı bu kavramı anlayabilmek için Onun felsefesinin orjinalliğinden biraz bahsetmek lazım.
[23/2 14:11] Abdullah Kuloğlu: Varlığın özü ve görünüşü, nomen ve fenomen diye VARLIK felsefesinin meşhur ayrımında Husserl alışılagelmişin dışına taşarak Hegel diyalektiğini -güyya- ayakları üzerine doğrultan Marks'in yaptığı gibi bir tersine döndürme yapıyor.
[23/2 14:11] Abdullah Kuloğlu: Şöyle
[23/2 14:17] Abdullah Kuloğlu: İnsan karşısında "eşya" veya bilgi nesneleri diyelim dururken bizim fenomenlere yani beş duyu yolu ile eşyanın görünüşüne sahip olabileceğimiz fakat nomenin yani şeylerin özünün ise bilinemez olduğuna dair KANT ile sabitlenmiş bir kabul vardı. İnsan-Görünüş ve Eşyanın Hakikati şeklinde bir sıralama yaparsak nomen görünüşün aşılmaz perdesi ardında bir sır olarak ele alınıyordu. Husserl ise nomeni yani eşyanın hakikatini insanın hakikati ile bir ve aynı kabul ederek saf şuura dair bilginin nomenin bilgisi olacağını kabul ederek bu aşılmazı aştı. Daha doğrusu felsefesi bu şekilde...
[23/2 14:19] Abdullah Kuloğlu: Buna göre özün bilgisi BEN BİLGİSİ haline geldi. Yani BEN, Ben'e ait fenomenleri paranteze alır ve beni bütün tezahürlerinden öncesi haliyle kavrarsam bu varlığın özüne nüfuz etmek demek olur, dedi.
[23/2 14:23] Abdullah Kuloğlu: Şimdi dikkat fenomenler ŞEKİL ve ÖZÜN SURETLERİ olduğundan ve insan idrakinde AKIL şekil ve suretlerle iş gördüğünden insanı bütün insanî tezahürlerinden tecrit etmenin akıl cephesinden sürdürülemeyeceği açıktır.
[23/2 14:23] Abdullah Kuloğlu: Bu bilme ile yaşama (ruhun ruhla sezilişi) zıtlığından kaynaklanır.
[23/2 14:24] Abdullah Kuloğlu: "Yaşayan bilmez, bilen anlatamaz"...
[23/2 14:25] Abdullah Kuloğlu: Aklın kuşatma zeminini-araçlarını elinden aldığın her durumda akıl için bir çıkmaz sokak tabelası koyulmuş demektir.
[23/2 14:29] Abdullah Kuloğlu: Buraya kadar mesele yok... Fakat Husserl buradan hareketle zamanı da parantez içine alarak insanî özün "ezeli bir hal içinde olduğu şuuruna-duygusuna varıyor. EZELİ BİR HAL DUYGUSU İÇİNDE OLMAK vasfını da bütün eşyanın hakikati-ruhuna teşmil ederek panteist bir kabule kapıyı aralıyor.
[23/2 14:30] Abdullah Kuloğlu: EZELİ VE EBEDİ olmayı kendisinde ŞEY olarak kabul ettiğinden VARLIĞIN HAKİKATE İLAH olduğu..
[23/2 14:30] Abdullah Kuloğlu: Bunu doğrudan doğruya söylemesede lafın gelişinden varılan yer bu
[23/2 14:33] Abdullah Kuloğlu: Şimdi... Salih Mirzabeyoğlu bu konuyu ele alırken Husserl'in aklî faaliyetin kökünde yer tutan zamandışı varlık şuurunu zamanüstü gibi kabul edişiyle Husserl'in yanıldığını ifade ediyor.
[23/2 14:34] Abdullah Kuloğlu: Zamanüstü yaşayış rejimi İslâm Tasavvufunda. Bunun kefareti de bu yaşayışın-tecrübenin ŞERİATIN yani Mutlak Fikir çerçevesinde olması...
[23/2 14:38] Abdullah Kuloğlu: Eşya ve İnsanî hakikatin birleştiği kök ise KULLİ RUH -ki Ruhu Muhammedi- diyoruz. Yani öyle İLAH olma falan yok.
[23/2 14:42] Abdullah Kuloğlu: Buna benzer bir izi psikolojide ŞUUR-ŞUUR ALTI ve MÜŞTEREK ŞUUR ALTI şeklinde JUNG'da da görüyoruz. O söyleyemez ama biz işin müntehasinda varılacak olanın ve varılanın KÜLLİ RUH olduğunu söyleriz. Batın yolu Kahramanların bildirdiği üzere..
[23/2 14:44] Abdullah Kuloğlu: Ezeli Hal Şuuru kavramını muhafaza ederken alışkın olunan kavramlar içerisinden kendi mânamızı fışkırtmak işte böyle bir şey...
[23/2 14:44] Abdullah Kuloğlu: Veya Müşterek Şuur Altı kavramını...
[23/2 14:48] Abdullah Kuloğlu: Ayrı bir misal de Hegel'de Külli Ruhun aktüel varlık kazanması olarak OLUŞU ve ZAMANI-TARİHİ bir gayeye bağlamasının hakikatinin Ruhu Muhammedî ve Allah Rasûlü ilgisi ve GERÇEKLEŞMESİ halinde yerini bulmasıdır.
[23/2 14:48] Abdullah Kuloğlu: Alemin ve İnsanın VARLIĞININ O'nda gaye noktasına ermesi davası.
[23/2 14:49] Abdullah Kuloğlu: HAKKIN BÜTÜN KEMALİYLE ZUHURUNUN O'nda gerçekleşmesi.
[23/2 14:52] Abdullah Kuloğlu: Zamandışı varlığa gelince matematik veya akli tecritle elde edilen kavramlar dünyasının zamandışı oluşu bir bedahat. Salih Mirzabeyoğlu'nun Husserl için söylediği AKLİ FAALİYETLERİN KÖKÜNDEKİ zamandışına ait şuur dediği husus bu dünyayı kapsar.
[23/2 14:54] Abdullah Kuloğlu: Kant'ta AKLIN İKİ KATEGORİSİ olarak kablî-peşin kabul ettiği ZAMAN VE MEKÂN KATEGORİLERİNDEN, zamanı dışladığında sırf mekânlı varlıklar kalır ki bunlara zamandışı varlıklar diyoruz.
[23/2 14:57] Abdullah Kuloğlu: Yerine ve mevzuuna göre bu vasıflandırma elbette değişebilir ve değişiyor.
[23/2 15:01] Abdullah Kuloğlu: Dolayısı ile Husserl'in yaptığı ve kendi içinde kapaklandığı yer işte bu aklın MEKÂN KATEGORİSİNİN zamandışı bir tasvirini yapmaktan ibaret...
[23/2 15:02] Abdullah Kuloğlu: Üçgen malûm eskimez pörsümez üzerinden zaman geçmez falan filan. Zamandışı..
[23/2 15:04] Abdullah Kuloğlu: Elbette varoluşculuk yapısı itibariyle bir çeşit değil. Zira tasvirî bir felsefe olduğu ve MUTLAK FİKİRİ tanımadığı için başka türlüsünün olması de mümkün değil..
[23/2 15:04] Abdullah Kuloğlu: Mesela Satre "Varoluş özden öncedir" diyor... İNSAN İÇİN.
[23/2 15:05] Abdullah Kuloğlu: Bunu tercüme dersek insan kendi varlığını inşaa eden, icad edendir demiş oluyor.
[23/2 15:06] Abdullah Kuloğlu: Yani özünü meydana getiren.
[23/2 15:08] Abdullah Kuloğlu: Satre Allahsızdır bu arada... Determizmi dolayısı ile diyalektiği de red eder.
[23/2 15:09] Abdullah Kuloğlu: Maddeye tabii bir insan değil de, insana tabii bir madde şeklinde de olsa insanın ilahlığına ve TEK BELİRLEYİCİ olduğuna vs.. Maddeyi HÜR İNSANA İRCA kısaca.
[23/2 15:10] Abdullah Kuloğlu: Yukarıdaki en son ifadede Maddeye tabii yerine maddeden insan değil de insandan madde şeklinde düzelteyim. Daha anlaşılır bir ifade olur.
[23/2 15:13] Abdullah Kuloğlu: Tenakuzlu gözüksede hürriyetçi bir metaryalist.. Allahlı-Allahsız fakat mutlaka MUTLAK FİKİR mahrumiyeti içinde cins cins varoluşculuklar... Kiegaard mesela sıkı bir Hıristiyan.
[23/2 15:16] Abdullah Kuloğlu: Özellikle varoluşculuk-kuantum mekaniği sonrası ve etkisiyle Budizim, Hint mistizmi, Taoculuk merakının Batı'da yükselişi de bundan. İslâm Tasavvufunun doğrulandığı müjdesiyle Varoluşculuğu selamlayan ahmâk yobaz tipi de 40. kopya adiliğinde memleketimizde bulunabilir.
[24/2 12:51] Abdullah Kuloğlu: İnsanın etkilendiği (hadi mevzu edinmek durumunda olduğu meseleler diyelim) birinci derecede "öz", ikinci derecede "özle ilgili" meselelerdir. "Öz" burada, bizim en başta tanımını verdiğimiz dünya görüşü yönünden TEMEL MESELELERİ ihtiva eder.
[24/2 12:52] Abdullah Kuloğlu: Başta VARLIK-ONTOLOJİ bahsi olmak üzere.
[24/2 12:56] Abdullah Kuloğlu: Varlık nedir? Varlık çeşitleri nelerdir? Varlık çeşitlerinin hakikatleri nelerdir? vs gibi İZAHINA YANIŞILMASADA DUYGU-DÜŞÜNCE ve İRADÎ FAALİYETİMİZDE, yani "BEN"e bağlı açılışın bütün derecelerinde HÂKİM mânalardır.
[24/2 13:01] Abdullah Kuloğlu: Varlık öylesine geniş bir kavram ki duygu-düşünce ve iradî faaliyetlerimize konu olabilen her şeyi kapsar. Demek ki varlık bu yönden İDRAK EDİLME müşterekliği zeminine dahil olan her şeydir. Bu gözle varlık idraktir, idraktedir. Yani varlığı biz var ediyoruz. Buna karşılık şöyle bir itirazda bulunabiliriz. İdrakimizin dışında varlıklar yok mudur?
[24/2 13:03] Abdullah Kuloğlu: Ötesinde var kabul edenlere verilecek cevap bunun böylece kabul edilişinin de bir idrak olduğudur.
[24/2 13:04] Abdullah Kuloğlu: Ötesindekini idrak edişimiz de BEN'e bağlı bir kabul ediş şeklinde idrakimize mevzu edebildiğimizdir.
[24/2 13:05] Abdullah Kuloğlu: Yok denirse, bu da ötesini (?) yok bilme şeklinde mefhum bir varlığa (öteye) dair bir idraktir ki idrak zeminin zımnındadır.
[24/2 13:06] Abdullah Kuloğlu: Bilemiyoruz denildiği durumda da aynen bu hal devam eder.
[24/2 13:07] Abdullah Kuloğlu: Bu durumda varlık nedir? Varlık, idrak edilendir diyebiliriz. Böyle dediğimiz an NE VARLIK DEĞİL Kİ demek durumunda kalıyoruz.
[24/2 13:14] Abdullah Kuloğlu: İnsanın, Allah-Alem -İnsan hakkındaki bu müşterek vasıf içine (idrak edilme vasfı içine) dahil olan her şey VARLIKTIR. Hakikati olan ve olmayanlarıyla.. İdrake konu olan.
[24/2 13:18] Abdullah Kuloğlu: Böyle bir genişlik içinde idrakimize konu olan her varlık, varlık olmak bakımından bu müşterek vasfını korurken, varlığının vasıfları değişir. Varlığın hakikati bahsi de dahil, her varlığın kendi hususiyeti içinde aşılamaz bir sınırlılığı varken varlığın varlığa bir bedahat halinde bağlılığı, derecelenmesi yükselişi boyunca mevzu ANLAŞILAMAZ ve BİLİNEMEZ MUTLAK VARLIĞA dayanır.
[24/2 13:21] Abdullah Kuloğlu: Bütün soylu -makbûl veya değil- felsefî ekollerin Allah (MUTLAK)-İNSAN-ALEM hakkındaki varlık açıklamaları olmak zorundadır.
[24/2 13:22] Abdullah Kuloğlu: İzahsızlık hükmüne bağlansa da, niçin izahsız olduğunun izahı şeklinde ama neticede izahlı haliyle..
[24/2 13:25] Abdullah Kuloğlu: Bu izahlardan anlaşılıyorki "varlık" bahsi idrak ile ve idrakin söz konusu olduğu yerde ise "BİLGİ-Epistomoloji" devreye girer. Bu da kaçınılması mümkün olmayan bir husus..
[24/2 13:28] Abdullah Kuloğlu: Bu hususu Batı Felsefe tarihinin seyri içinde görüyoruz. İlkçağ Batı Felsefesinin konusu TABİAT idi. Tabiat Felsefesi deniliyor zaten. Konusu 5 hasseye görünen tabiatın hakikatinin ne olduğudur?
[24/2 13:29] Abdullah Kuloğlu: Thales tabiatın hakikatinin-aslının "su" olduğunu söyledi. Çok basit gibi görünen bu terkibî hükmün hiç de öyle basit olmadığını yeri gelince göreceğiz.
[24/2 13:31] Abdullah Kuloğlu: Karşımıza bu türlü bir çok felsefî hükümler gelecek. İster tabiat felsefesi ister insan isterse MUTLAK'a dair olsun...
[24/2 13:32] Abdullah Kuloğlu: Yeri geldiği için belirteyim. Bizim farkımız MUTLAK FİKİR'e bağlılık içinde duygu, düşünce ve iradî faaliyet içinde BULUNABİLİYOR oluşumuz. Bu İMANIN HAKİKATİNE bağlanmış olmanın bize tanıdığı bir ÜSTÜNLÜKTÜR
[24/2 13:34] Abdullah Kuloğlu: Batı Felsefesinde sahte tarafından da olsa MUTLAK FİKİR yok.
[24/2 13:35] Abdullah Kuloğlu: Burada MUTLAK FİKİR diyoruz ama netleştirmek için bir kaç kelâm edeyim.
[24/2 13:36] Abdullah Kuloğlu: Hakikati şu veya bu, doğru veya yanlış MUTLAK GEREKLİDİR demek başka, MUTLAK ŞUDUR demek başkadır.
[24/2 13:39] Abdullah Kuloğlu: Birincisi insan idrakinin zorunlu olarak vardığı bir netice halinde Batı Felsefesinde de gayet yerinde bir husus iken, ikincisi MUTLAK'ın MUTLAK olmayan tarafından TAYİNİ halinde yanlıştır, batıldır, merduttur.
[24/2 13:39] Abdullah Kuloğlu: MUTLAK'ın Gerekliliği ayrı, MUTLAK FİKRİN GEREKLİLİĞİ ayrı...
[24/2 13:40] Abdullah Kuloğlu: MUTLAK FİKİR, MUTLAK'ın ne olduğu bahsinden başlar ve insanı derinliğine ve genişliğine bütün cepheleriyle kuşatan ÖLÇÜLERE kadar uzanır...
[24/2 13:42] Abdullah Kuloğlu: Bunun HAKİKATİ İSLÂM'da; Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyas halinde bütün mukadder oluşlarıyla İSLÂM ŞERİATIDIR.
[24/2 13:47] Abdullah Kuloğlu: İslâm Şeriatı da dinin aslı İTİKAT ve AMEL mevzuları halinde iki bölümlü... İtikat merkezinde MUTLAK'ın ne olduğu ile ilgili iken, AMEL kısmı ile birlikte insanı derinliğine ve genişliğine kuşatan -ruhî ve aklî aksiyonunu- bütün cepheleriyle kuşatan ÖLÇÜLERİ verir. Ve biz bu MANZUMEYE -buraya dikkat- Tefekkür cephesinden yaklaşırken Tefekkürü merkeze alarak MUTLAK FİKİR vasfıyla anıyoruz.
[24/2 13:48] Abdullah Kuloğlu: Yoksa ALLAH'ın fikri der gibi -haşa!- bir kasıt içinde değil!
[24/2 13:50] Abdullah Kuloğlu: Bizim FİKRİMİZE MUTLAKI TAŞIYAN anlamında MUTLAK FİKİR!
[24/2 13:51] Abdullah Kuloğlu: Bu MUTLAK FİKRE bağlı Tefekkür verimi halinde insan ve toplum meselelerini kuşatıcı SİSTEM VE HAREKET FİKRİNİN bütününe de BÜTÜN FİKİR diyoruz.
[24/2 13:52] Abdullah Kuloğlu: İslâm Felsefesi tabiri yerine İslâm Hikemiyatı der gibi, diğer Dünya Görüşlerine karşılık MUTLAK FİKRE BAĞLI DÜNYA GÖRÜŞÜ; BÜTÜN FİKİRDİR.
[24/2 13:55] Abdullah Kuloğlu: Thales'te tabiatın hakikati sudur demiştik... Buradan başlayarak süreç boyunca bu "ateş", "hava", "hyle", "mate" vs gibi müşahhas kavramlardan mefhum kavramlara doğru bir seyir izledi.
[24/2 13:58] Abdullah Kuloğlu: Görünenin ardında bir hakikat anlayışının ikiye ayırdığı tabiatı "hakikat"i şudur diyerek hakikat yönüne bağlayanlarına karşılık, görünenin hakikatin kendisi olduğu şeklinde "görünene" hakikati bağlayanları...
[24/2 14:00] Abdullah Kuloğlu: Bu iki tavrın bıktırıcı ve çözümsüz akıbetinden hız alarak mevzuyu bilinemez hükmüyle dağlayan agnostik-sofist-safsatacı hakimiyeti..
[24/2 14:02] Abdullah Kuloğlu: İş bu noktaya vardığında SOKRATLA birlikte insan tefekkürü tabiattan insana çevrildi. Bu esaslı bir kırılma noktasıdır.
[24/2 14:03] Abdullah Kuloğlu: Sen kimsin, necisin, nereden geldin ve nereye gidiyorsun meselesi...
[24/2 14:03] Abdullah Kuloğlu: Ve iki dal halinde Eflatun ve Aristo...
[24/2 14:07] Abdullah Kuloğlu: Neredeyse bütün bir Batı Felsefesinin bugün YENİ VERİLERLE (MEVCUT EŞYA VE HADİSELERE AİT BİLGİ YIĞINI dediğimiz unsurlarla) tarihî bu arka planın tekrarı diyebiliriz.
[24/2 14:07] Abdullah Kuloğlu: Salih Mirzabeyoğlu'nun MİHRAKSIZ TÜMEVARIMIN ZAAFİYETİ dediği hususun tarihî ve tekrarı.
[24/2 14:08] Abdullah Kuloğlu: MİHRAKTAN kasıt da MUTLAK FİKİR. Mihrak, malûm, kaynak demek.
[24/2 14:11] Abdullah Kuloğlu: Bizde ise yukarıda Üstâdın, İbrahim Hakkı Hazretlerinden aktardığı VARLIK dereceleri ve OLUŞ bahsi MUTLAK FİKRİN hasrı içinde ifade edilmiştir. MUTLAK FİKİRDEN ruhun rejimi yolundan alınan PAY HALİNDE verimi. Ki bizim aklın rejimi yolundan bu verime bağlı olduğumuzu TEFEKKÜR USÛLÜMÜZ bahsinde işlemiştik.
[24/2 14:46] Halil İbrahim Ömeroğlu: Varlık idrak edilendir dediniz.idrak edilen bilinendir,bilinmeyen yoktur denilebilirmi?bi de bilmemi yoksa idrak etmemi öncedir?
[24/2 14:46] Halil İbrahim Ömeroğlu: Böyle olunca bilinmeyenle YÖK olanın karıştırılması gibi bi zaaf ortaya çıkmazmı
[24/2 14:47] Halil İbrahim Ömeroğlu: Varlık ve epistemoloji alakasına değindiniz abi
[24/2 14:47] Halil İbrahim Ömeroğlu: Burda ahlakın konumu nedir mutlak fikre nisbetle
[24/2 14:48] Halil İbrahim Ömeroğlu: Bide; varlık ahlak ve epistemoloji arasında kategorik bi ayrım varmıdır yoksa bi içiçelik mi sözkonusu
[24/2 14:50] Halil İbrahim Ömeroğlu: Hoşgörüne soğınarak biraz ardarda sordum ama anlamaya çalışıyorum kendi müktesebatına abi...
[24/2 14:51] Halil İbrahim Ömeroğlu: Müktesebatımca....
[24/2 14:55] Abdullah Kuloğlu: İdrak ile bilme yeri geldiğinde birbirinin yerine de kullanılabilir. Fakat bilmeyi aklen idrake tahsisen kullandığımızda, zevken idrake bilme üstü bir idraktir. Ki zaten tasavvuftaki müşahadenin zevken idrak halinde akıl üstü olduğunu söylüyoruz. Biz yaşamasakta yaşayanların söylediği ve bildiridiği bu. Bu birinci husus.
[24/2 14:55] Abdullah Kuloğlu: Bu son mânayı dikkate alarak Varlık idrak edilendir diyoruz.
[24/2 14:57] Halil İbrahim Ömeroğlu: Yani bilmenin tecrübe edilenle alakası....
[24/2 14:58] Abdullah Kuloğlu: İlla bilmeye irca etmek istiyorsan o zaman geniş anlamıyla tecrübe-yaşanan-gözleneni de bilmeye dahil edebilirsin.
[24/2 14:59] Abdullah Kuloğlu: Lakin ben bilmeyi aklen idrake tahsis ederek, İDRAK kavramını insanın varlıkla temasını mümkün kılan bütün elde ediliş yollarını kapsar bir mânada kullanıyorum.
[24/2 15:01] Abdullah Kuloğlu: Şöyle düşün; birisi diyor ki " idrak edemediklerim de olabilir"... Bu "mümkün olma özelliği ile var" şeklinde YİNE BİR İDRAKTİR.
[24/2 15:02] Abdullah Kuloğlu: O yönden idrak edilmeyeni idrak edilemezliği içinde idrak etmiş oluyorsun ki bu "varlık idrak edilendir" hükmünün hasrına alıyor zaten idrak edilmeyenleri de..
[24/2 15:05] Abdullah Kuloğlu: O "varlık" hakkındaki bilgimiz; yine o "varlık"ı idrak edemediğimiz oluyor. Ki bu da o varlığa dair bir idraktir.
[24/2 15:05] Abdullah Kuloğlu: Yani ne yaparsan yap varlık idrak edilendir.
[24/2 15:08] Abdullah Kuloğlu: Burada "İdrak edeni" ferden alma... Sen (tek olarak) idrak etmesen de, -diyelim- ben idrak ediyorum. İdrak ettiğimi de doğrudan idrak edemeyen sana bildiriyorum. Ve bu yolla bu senin için de VAR oluyor ferden. Fakat nihayetinde ister sen ister ben fark etmez VARLIK idrak edilen olmuş oluyor.
[24/2 15:12] Abdullah Kuloğlu: Şöyle bir bahis açılabilir elbette. Varlık idrak edilendir, derken bu insanî çabaya bağlılık ve mahkûmiyet anlamında değil. Bildirilen şeklinde olur. Zaten bunu böylece kabul, bizim PEŞİN FİKİR konusu ettiklerimizi de yerli yerine oturtur.
[24/2 15:13] Abdullah Kuloğlu: Bu yoldan varlığından haberdar olduklarımız. Gayba dair idrakimiz bu yoldan.
[24/2 15:16] Abdullah Kuloğlu: Bak bilinmeyenle diyorsun zaten. Bu bildiklerinin ötesindeki varlıklara dair bir bilgidir. Yani bu da bir idrak. YOK olana gelince, OLANIN yokluğu söz konusu edilebileceğine göre bu da varlığa dair bir idrak.. Yani ortada çelişik bir durum yok.
[24/2 15:18] Abdullah Kuloğlu: Ahlâk konusunu sonraya bırakalım. Bu ayrı bir başlık.
[24/2 15:19] Abdullah Kuloğlu: Kategorik bir ayrım aklen mümkün. Tahlil edebilmek için ayırıyoruz. Yoksa böyle bir ayrım fiilen yok. HAYAT bir bütün..
[25/2 22:27] Abdullah Kuloğlu: Paylaştığım linkte Varlık Felsefesinin Batıdaki temsilcileri ve görüşleri özetlenmiş.. Özetleyenin yaklaşım tarzını bir tarafa bırakırsak -ki tenkit edilebilir- derli toplu olması bakımından okunabilir, okunsun. http://mustafaergun.com.tr/wordpress/wp-content/uploads/2015/11/varlikfelsefesi.pdf
[25/2 22:59] Abdullah Kuloğlu: Varlık karşısında takınılan tavırlara nisbetle felsefî akımları guruplandıralım.
[25/2 23:00] Abdullah Kuloğlu: Birinci guruptakiler; İdealistler
[25/2 23:01] Abdullah Kuloğlu: İkinciler; Metaryalistler
[25/2 23:05] Abdullah Kuloğlu: Üçüncüler; Madde ve İdealdir diyenler
[25/2 23:05] Abdullah Kuloğlu: Dördüncüler; Varlık, oluştur diyenler
[25/2 23:06] Abdullah Kuloğlu: Beşinciler; Varlık fenomendir diyenler
[25/2 23:07] Abdullah Kuloğlu: İdealistler varlığın hakikatini İDEALARDA görürler. En meşhur temsilcisi Eflatun..
[25/2 23:09] Abdullah Kuloğlu: Metaryalistler varlığın hakikati maddedir derler. Misâl Karl Marx ve Engels..
[25/2 23:10] Abdullah Kuloğlu: Madde ve ideali iki ayrı öz olarak kabul edip varlığın hakikatini bu iki öze bağlayanlar. Meşhuru Descartes..
[25/2 23:12] Abdullah Kuloğlu: Varlığın hakikatinin OLUŞ olduğunu söyleyenler... Meşhuru Herakleitos, Hegel vs...
[25/2 23:14] Abdullah Kuloğlu: Varlığın hakikati FENOMENLERDİR 'dir diyenler. Husserl ve bilimum varoluşcular
[25/2 23:20] Abdullah Kuloğlu: İdealistler her türlü varlığı idea'ya irca eder. Metaryalistler her türlü varlığı maddeye irca ederler. Düalistler varlığı birbirine indirgenemez iki farklı öze (idea-madde)ye irca ederler. Oluşcular ise varlığı "oluşa-değişime ve harekete" irca ederler. Varoluşcular ise "saf şuur"a, "saf ben"e irca ederler..
[25/2 23:20] Abdullah Kuloğlu: Bunların dışında Nihilizim ve Taoculuk gibi varlığı hiçliğe irca edenler de var
[25/2 23:24] Abdullah Kuloğlu: Fakat böyle bir guruplama bütün biçim ve tavırlarıyla batılı felsefecileri bütün yönleriyle kuşatamaz. Ancak bize bir manzara ve bakış açısı verebilir. Öyle filozoflar var ki, bakış açısına bağlı olarak o filozofu idealist çizgide görebileceğiniz gibi tam zıddı metaryalist bir çizgide görebilirsiniz.
[25/2 23:25] Abdullah Kuloğlu: Hangi filozofun nereye dahil edileceği meselesi felsefe tarihi yazanların bağlı oldukları görüşlere göre değişebiliyor. Elbette değişmeyenler de var.
[25/2 23:28] Abdullah Kuloğlu: Bu konuda en salim yol, en etkili olmuş hakim filozofların ortaya koydukları felsefelerini ele almak ve illa şu guruptan veya bu guruptan takıntısına kapılmadan değerlendirebilmekte..
[25/2 23:34] Abdullah Kuloğlu: Varlık idrak edilendir demiştik. Bu varlığın hakikati ve mahiyetinin ne olduğu meselesinden önce bedahat halinde kabul ettiğimiz.. Bu kabulden sonradır ki, varlığın hakikati ve mahiyeti nedir meselesi başlıyor ve esas çetrefilleşme, ayrılık ve aykırılıklar baş gösteriyor.
[25/2 23:36] Abdullah Kuloğlu: Kabaca bu konuda takınılan tavırları saymaya çalıştım. Bütünü için bizim söyleyebileceğimiz şey, hepsi için geçerli olmak üzere "başıboş akla bağlı tefekkür" neticelendirmeleri olduklarıdır.
[25/2 23:38] Abdullah Kuloğlu: Ayrıca varlık derken dikkat edilmesi gereken hususlardan bir diğeri de -bağlı olunan felsefî görüşe bağlı olarak- hangi varlık üzerine konuşulduğudur.
[25/2 23:40] Abdullah Kuloğlu: Mesela bir metaryalist varlık derken sadece tabiatı ve 5 hasseyle idrak edilenleri anladığı için, sadece bu varlıkların bütününü kuşatan müşterek vasıfları ölçü alır.
[25/2 23:41] Abdullah Kuloğlu: Yani kelime olarak "varlık" kullanılıyor olsa da her felsefî görüşün kendi has bir mâna dili kullandığını gözden kaçırmamak gerekiyor.
[25/2 23:46] Abdullah Kuloğlu: Böyle bir tasvirden sonra yarın belli başlı varlık felsefelerini ele almaya başlayalım inşallah.
[26/2 10:30] Abdullah Kuloğlu: Dün "varlık var mıdır?" sorusuna karşılık iki felsefî tavrın olduğunu söylemiştik.
[26/2 10:30] Abdullah Kuloğlu: 1. Var diyenler. Bunlara realistler deniliyor.
[26/2 10:31] Abdullah Kuloğlu: 2. Yok diyenler. Bunlara da Nihilistler (hiççiler) deniliyor
[26/2 10:33] Abdullah Kuloğlu: Realistler: 1.İdealistler 2.Metaryalistler 3. Düalistler 4. Oluşcular 5. Varoluşcular (Fenomenciler)
[26/2 10:35] Abdullah Kuloğlu: Şimdi Varlık meselesi etrafında bazı dikotomileri-zıtlık ve karşıtlıkları- bu felsefî ekollerin temsilcileri üzerinden ele alalım.
[26/2 10:36] Abdullah Kuloğlu: Kullandığım kaynak eser Hilmi Ziya Ülken'nin Varlık ve Oluş eseridir.
[26/2 10:36] Abdullah Kuloğlu: 1. Varlık ve Yokluk Meselesi
[26/2 10:37] Abdullah Kuloğlu: Varlık bahsinde ilk ele alınan felsefî mesele varlık-yokluk zıtlığı ve karşıtlığı
[26/2 10:38] Abdullah Kuloğlu: Parmenides bu zıtlığı red eder. Meşhur sözü "varlık vardır, yokluk yoktur"..
[26/2 10:45] Abdullah Kuloğlu: Parmenides'e göre, evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani varlık, mutlak anlamda birdir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur.
[26/2 10:48] Abdullah Kuloğlu: Eflatun mutlak olarak varlık ve yokluk sorusunu kabul etmez. Başka oluş, bulunmayış, mahrum oluş şeklinde anladı.
[26/2 10:49] Abdullah Kuloğlu: Aristo ve Bergson'da da bu tavır korundu. Buna göre varlık ezelî ve ebedîdir.
[26/2 10:55] Abdullah Kuloğlu: Hilmi Ziya Ülken bütün mitolojilerde evrenin doğuşu, olmakta olan başlangıçsız varlık olarak tasvir ediliyor diyor. Lakin buna katılmak mümkün değil. İran'da Tiamat "sonsuz okyanus", Hint'de Avatar denilen sonsuz bir devri daim, Yunan'da Khaos'tan Cosmos'a... Khaos, belirsiz ve müphem varlık demek. Eflatun ve Aristo'da bu anlayış korunuyor.
[26/2 10:57] Abdullah Kuloğlu: İlk defa Herakleitos ve Sofistler yokluk kavramını ileri sürdüler. Evren sürekli bir oluş halinde ise varlıktan yokluğa sürekli bir akış var demektir. Yani varlık ve yokluk talîdir, gölgedir asıl olan oluştur, dediler.
[26/2 10:58] Abdullah Kuloğlu: Sofistler sabit olan hiç bir şeyin olmadığı böyle bir varlık anlayışından hareketle hiç bir şeyin ispat edilemeyeceğini, kesin bilginin mümkün olmadığını ileri sürdüler. Yani onlara göre hakikat diye sabit bir değer yoktu.
[26/2 11:10] Abdullah Kuloğlu: Herakleitos'u takip ederek Hegel de varlık ve yokluk kavramlarının talî kavramlar olduğunu kabul etti. Buna göre tabiat kesintisiz bir oluştur. Ve her oluş kendi içinde zıtlıklar barındırır. Zıtlıklar git gide keskinleşir ve belli bir noktadan sonra yeni bir sentezle eski sentez aşılır. Oluşun kanunu diyalektik bir mantıkla ilerler.
[26/2 11:15] Abdullah Kuloğlu: Yani tabiatta varlık ve yokluk gibi sabit bir hakikat yoktur. Hegel oluşu Geist dediği Ruhun hadiseleşmesi olarak ele aldı. Bu bakımdan -meselâ- varlık oluştur diyor olsa bile bu oluşu BİR İDEA'ya irca ettiği söylenebilir. Bu bakımdan idealist olarak görülebilir. Buna karşılık Mark ve Engels diyalektik izahı maddeye irca ederek kullandı.
[26/2 11:16] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan Hegel ve Marks'ta varlık ve yokluk arizîdir, lafzîdir.
[26/2 11:17] Abdullah Kuloğlu: Bir şeye var veya yok demek mümkün değildir. Çünkü bu kavramlar değişmez ve sabit bir mânaya delalet eder.
[26/2 11:18] Abdullah Kuloğlu: Halbuki doğrusu "bir şey oluyor" demek gerekir. İşte bu oluştur.
[26/2 11:19] Abdullah Kuloğlu: Buna karşılık varlık olmadan oluş, oluş olmadan varlık olabilir mi?
[26/2 11:20] Abdullah Kuloğlu: Oluş varlığın bir tavrı ve hareketidir.
[26/2 11:21] Abdullah Kuloğlu: İnsan yaşlanıyor dediğimizde, insan gerçek bir varlıktır... İnsan varlığı olmadan yaşlanma diye bir olay ve hadise olabilir mi?
[26/2 11:26] Abdullah Kuloğlu: Suretler olmadan mânalar tecelli etmez ama mânalar olmadan da suretler olmaz.
[26/2 11:29] Abdullah Kuloğlu: Burada mâna varlık ve oluş da suret oluyor. Daha derine inersek varlık olarak varlık ve suret olarak varlık diyebiliriz, hangisi asıl..
[26/2 11:30] Abdullah Kuloğlu: Varlık olarak varlığa "nomen" denildi sonradan, suret olarak varlığa ise "fenomen"
[26/2 11:31] Abdullah Kuloğlu: Varlık denilince hangisi anlaşılacak?
[26/2 11:31] Abdullah Kuloğlu: Mevzu buraya geldiğinde fenomonoloji-varoluşculuk devreye giriyor.
[26/2 11:40] Abdullah Kuloğlu: Satre "nomen"e "kendinde şey" dedi. Fenomene ise "kendinden şey" dedi. Fenomen görünen ve algılanan olduğu için algılayana bağlı ve ondandır. Bu ise insanda oluşun varlıktan önce olması demektir. İnsan daimi bir oluş halindedir. Böylece nomene bağlı fenomen ile insana bağlı fenomen ayrıldı.
[26/2 11:41] Abdullah Kuloğlu: Fenomenolojk tasvir metodu denilmesinin sebebi de bu. İnsan kendi hakikatini oluşturan bir varlıktır.
[26/2 11:41] Abdullah Kuloğlu: Burada hemen aklımıza kendinden zuhur esprisi gelmeli.
[26/2 11:43] Abdullah Kuloğlu: Varoluşculuğun bir çok çeşidi var. Bu gayet tabii.. Zira varoluşculuk ferdin hakikatine bağlı bir tasvir işi olduğundan görecililiğe dayandı.
[26/2 11:44] Abdullah Kuloğlu: Burada da hemen aklımıza FERT HAKİKATİ meselesi gelmeli.
[26/2 11:44] Abdullah Kuloğlu: Ve elbette buna bağlı olarak TOPLULUK HAKİKATİ de.
[26/2 11:48] Abdullah Kuloğlu: Fenomenolojik tasvir metodu bir şeyi o şeye ait bilgilerden bağımsız olarak ele almak ve ÖZÜNE inmek esasına dayanıyor. Böyle yapıldığında o şeyin "ben" ile ilgisi içinde ele alınması esaslaşmış oluyor. Bunu yapabilmek için ise "ben"in özüne inmek... Ki ezeli hal şuuru veya saf şuur denilen öze bu şekilde varılıyor.
[26/2 11:51] Abdullah Kuloğlu: Burada da RUHÇULUK prensibimizin esası ve müşahhas karşılığı olarak tasavvuf yolu-zevken idrak-ruhun ruhla sezilişi şeklindeki KALBİN YOLU bahsini hatırlayalım.
[26/2 11:55] Abdullah Kuloğlu: Hegel'de Geist-Külli Ruh bahsinin alemde derinleşme, Husserl'de "saf şuur-ezeli hal şuuru"nun ise insan'da derinleşme halinde FERT HAKİAKTİNE bağlı bir kökte toplanışını.. Bizim yönümüzden VASIFLANDIRMAMIZ böyle.
[26/2 11:57] Abdullah Kuloğlu: Varlık-Yokluk karştılığı ile içiçe Varlık ve Oluş bahsini de zorunlu olarak ele almış oluyoruz.
[26/2 12:01] Abdullah Kuloğlu: Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus, Batı Felsefesinin bütün ekolleriyle bizim için KENDİ BÜTÜNÜMÜZE malzeme tedarik eden bir rol oynadığıdır. Kendi çamur bütünlüklerine düşmüş "elmas-kıymet-hikmet"leri ELMASTAN BÜTÜNÜMÜZE, yani ait oldukları bütüne İRCA ETMEK.
[26/2 12:07] Abdullah Kuloğlu: Niye zorunlu? Çünkü varlığın karşısına yokluğu koyduğumuzda bu ilk bakışta anlamlı gibi gözükse de, yokluğun ne olduğu bahsi hal edilemeyince, varlığın karşısına varlığın tavrı anlamında oluşu koydular. Yani mecburen...
[26/2 12:09] Abdullah Kuloğlu: İşi detaya boğmadan bu meselenin zorunlu olarak alemin kidemi meselesine dayanacağını söyleyeyim.
[26/2 12:10] Abdullah Kuloğlu: "Varlık vardır ve yokluk yoktur" şeklinde bizce "hakikati var mahiyeti yok" HALK ALEMİ için geçersiz olan bu kabul zorunlu olarak HALK ALEMİNİN ezeli ve ebedi olduğuna götürür ve nitekim götürmüş de..
[26/2 12:11] Abdullah Kuloğlu: Bunu en bariz bir biçimde yanlış bir tabirle İslâm Filozofları denilen İbni Sina, Farabi vs'de görüyoruz.
[26/2 12:14] Abdullah Kuloğlu: İmam-ı Gazalî Hazretlerinin bunlara yönelik yazdığı reddiyenin baş meselelerinden bir taneside alemin kıdemi olmuştur bu yüzden..
[26/2 12:22] Abdullah Kuloğlu: Niye mecburen çünkü Salih Mirzabeyoğlu'nun DİYALEKTİKLERİN ÇELMESİNE takılmak diyerek altını çizdiği "aklın sınırları içinde" kalan bir akılla - yani mihraksız akılla- aslı SIR olan HAYATIN kuşatılamaz oluşundan. Yani MUTLAK FİKİRİN GEREKLİLİĞİ şartına kafalar tosladığından... MUTLAK FİKRE BAĞLI ZEVKEN İDRAK ve bu zevken idrak yolu ile MUTLAK FİKRE bağlanmış akıl olmadan OLMAZ.
[26/2 12:28] Abdullah Kuloğlu: Geldik yine Tefekkür Usûlü bahsine... MUTLAK FİKİR şart... Ve MUTLAK FİKİR bize KALBİN yolu olduğunu bildiriyor. Kalbin idraki, zevken idrak yani ruhun ruhla sezilişi halinde bir YAŞAMA-HAL rejimi... Ve bu yoldan bağlanmış AKIL verimi halinde TEFEKKÜR. Yani AKLI Mutlak Fikre bağlamanın yolu kalbin yolundan DİLE GELEN ANLAYIŞI kuşanmakla mümkün. Ki biz buna İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞ diyoruz.
[26/2 12:30] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan yani TEFEKKÜR CEPHESİNDEN, Tasavvufun Rolü ve Mânası budur. AKLI MUTLAK FİKRE BAĞLAYABİLMEK İÇİN GEREKLİ ANLAYIŞI vermek.
[26/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle tekrar paylaşacağım bir kısım metinlere nüfuz etmeye çalışın. Sorularınız olursa da sorun.
[26/2 13:17] Halil İbrahim Ömeroğlu: Zamanın var-yok var-yok şeklinde mekanda( ya da varlıkta) tecelli eden temposu içince ruh sabit olarak zamanın ve mekanın üstünde nasıl oluyorda sadece halimize dair şuurumuz oluyor...
[26/2 13:17] Halil İbrahim Ömeroğlu: Kadere dair hissetme halinde de olsa bi şuurun olması gerekmezmiş
[26/2 13:17] Halil İbrahim Ömeroğlu: Gerekmezmi
[26/2 13:19] Halil İbrahim Ömeroğlu: Yoksa bu mevzuya hürriyet bahsindeki gibi yaklaşmakmı gerek...
[26/2 13:19] Halil İbrahim Ömeroğlu: Telefonda ancak bu kadar oluyo.meramımı tam anlatamadıysam kusura bakmayınız
[26/2 13:20] Abdullah Kuloğlu: "Halimize dair şuurumuz var" diyorsak, geçmiş-şimdi ve gelecek şuuru nasıl mümkün oluyor mu demek istiyorsun?
[26/2 13:24] Halil İbrahim Ömeroğlu: Evet abi tam olarak bu
[26/2 13:25] Halil İbrahim Ömeroğlu: Ve bunun kader ve hürriyet mevzuları ile alakası
[26/2 13:33] Abdullah Kuloğlu: Halimize dair şuurumuz var ifadesi zevken idrak kastıyla... Yani ruhun ruhla sezilişi halinde. Ezeli hal şuuru denilen-saf şuur. Saf şuurda geçmiş-şimdi ve gelecek olmaz. "An" var. Fakat ruha bağlı akıl zaman içi olduğundan aklen idrakte geçmiş, şimdi ve gelecek var. "Kişi bulunduğu işin zamanı içindedir" buyuruyor ya Batın Kahramanları... Eğer senin işin ruh ise, ezeli hal şuuru içindesin, anı yaşarsın. Eğer senin işin eşya-beden ve akıl üzerinde ise geçmiş-şimdi ve geleceği yaşarsın.
[26/2 13:35] Abdullah Kuloğlu: Haline bağlı olarak idrakin var.
[26/2 13:35] Abdullah Kuloğlu: Şuur seviyesinin değişimi boyunca gerçeklik seviyesi de değişir denilen husus.
[26/2 13:36] Abdullah Kuloğlu: Ruh külli olduğunda yani yaratılışındaki maksada erdiğinde idrak edilen kaderdir.
[26/2 13:36] Abdullah Kuloğlu: Ruhun hakikatine MALÛM da diyoruz bu yüzden KADER de...
[26/2 13:37] Abdullah Kuloğlu: Ruhun hakikatine erende bu böyle
[26/2 13:38] Abdullah Kuloğlu: Yani sorunu yanlış mı anladım bilmiyorum açıkçası. Senin de rahat olduğun ve daha açık yazabildiğin şartlarda tekrar sorarsın.
[26/2 13:39] Abdullah Kuloğlu: Fakat bu şöyle anlaşılmasın. Ruh külli olduğunda geçmiş-şimdi ve gelecek şuuru kaybedilir!!! Böyle bir şey yok.
[26/2 13:40] Abdullah Kuloğlu: Böyle bir şey ancak aklını kaybedende olur
[26/2 13:41] Halil İbrahim Ömeroğlu: Yok yok.Aslında tam da sormak istediğim soruya karşılık gelen cevaplardı. Çok teşekkür ederim...
[26/2 13:44] Abdullah Kuloğlu: Mesela bu mânada Allah Rasulü mekanın ve zamanın hem varlık sebebi ve hem varlık gayesi olarak KADERİDİR... KÜLLİ RUH ya!
[26/2 14:00] Abdullah Kuloğlu: Bu arada içinde yanlışlar olsa da genel bir manzara vermesi açısından bir link vereyim bakarsınız. http://dusuneninsanlaricin.com/46-maddede-felsefi-akimlar/
[26/2 21:58] Abdullah Kuloğlu: Eşya "zaman ve mekân" birliğinde gerçekleştiğine göre bir "ân" daha önceki "ân"ı dışta bırakırken, daha önceki "ân"ın yokluğu izafî yokluktur; varlık, zamanın ucunda ve "tek ân"da var. Bu izah hem varlığı ve hem de oluşu kendisine bağlayan bir anlayış. Varlıksız oluş, oluşsuz varlık olmaz hükmünü "tek ân" mühürleyen. Diğer bir husus varlık ve yokluk zıtlığının halk alemi için söz konusu edilemeyen bir vasıfta olduğudur. Zaten söylüyoruz, var da bir var, yok da bir var... Bu ifade de var halk alemindeki varlık kastıyla.. Fakat Halk Alemindeki varlığın bu kasıt içindeki vasfı -ki var ve yok varlıkları da dahil- mahiyeti itibariyle yokluktur. Şöyle düşünelim; aynada kendimi müşahade ederken, müşahade etiğim aynadaki varlığa "var" diyorum "yok"luğuna da "yok" diyorum. Halbuki bu varlık ve yokluk mahiyeti itibariyle yokluktur. Aynanın karşısındaki ben ise gerçek var. Halk Alemindeki varlıkları yokluk aynasındaki RUHUN görünüşleri olarak düşünün. Bu durumda aynadaki var ve yok şeklindeki görüntülerin mahiyeti yokluk olunca bu yokluğun zıddı gerçek varlığın temsilcisi olarak RUHTUR! Elbette buradaki RUH'tan kasıt KÜLLİ RUH!.. Allah Sevgilisinin ilk yaratılan mahlûk oluşu -RUH-İ MUHAMMEDİ- bütün varlığın menşei oluşunu gösteriyor. Menşe-î Ervah.. Ve Halk Aleminde ne kadar mahiyeti yokluk olan varlık olmuşsa bunlar da bu Varlık karşısında Onun zıddı olarak yokturlar. Batı Fesefesinde ele alınan varlık ve yokluk bizim yönümüzden Halk Alemi içi izafî varlık ve yokluk olup mahiyetçe yok olduğundan ne birbiriyle sentez mevzu edilebilirler ne de biri diğerine irca edilebilir. Ki misâl Hegel'in diyalektiğinin, Aristo'nun formel mantığı'nın eşyanın hakikati mevzuunda mihraksız tümevarım veya mihraksız sentez şeklinde zamandışı metafizik sistemlere alet oluşu da bu sebeple. Ve ilaveten Allah'ın OL emrinin karşılığı mücmel olarak Allah Rasûlüdür. Bütün bir felsefe tarihi boyunca varlığın bütün zıtlıkları kendisinde eriten ve toplayan cevheri, menşei, temeli karşılığı olarak söylenen "şey"lerin hakikati burada.
[26/2 22:43] Abdullah Kuloğlu: Soru gelmediği için kendi kendime sormuş gibi yapıp cevaplayayım. Yukarıdaki metinde Varlıksız Zaman bahsi ele alınıyor. -Dikkat- Buradaki varlık yine halk aleminin izafî varlığı.. Bu kasta riayet ederek Varlıksız Zaman bahsi KENDİ BAŞINA ZAMANI tanıyabilmek demektir. Melodi misâli verilmiş. Bu BERGSON'dan... Ki varlığın aslını oluşta görenlerden. Şimdi biz bu melodi misâline akıl cephesinden girelim. Melodi nota dediğimiz ses unsuru ile YAŞANAN bir keyfiyettir. Melodi seslerin toplamı değil, o ses topluluğu üzerinden GÖRÜNENDİR. Seslere bağlı değildir. Sesler melodiye bağlıdır. Ve MELODİ bir bütündür, sesler gibi parçalanamaz, tahlil edilemez. Yani MELODİYİ DUYAN RUH, sesleri idrak eden ise akıldır... Biz bir melodiyi, sesleri tek tek dinlemekten koparak tam verişle dinlediğimizde melodinin başı ve sonu diye bir şey olmaz. Değişmeyen bir ve tek melodiyi duyarız. İşte bu duyuşta zaman artık bildiğimiz geçmiş şimdi ve gelecek olmaktan çıkar ve bir tek süre-ân içinde duyulur. Zaman içinde peşi sıra akan her bir seste "bir ve tek melodi"yi dinleriz. Sesler gelip geçer ama MELODİ geçmez. İşte bunu mümkün kılan zaman idraki RUHTADIR ve bu idrak zaman ve mekân üstüdür. Öyle olmasaydı biz MELODİYİ DUYAMAZDIK. Buna benzer bir durum ARABA bütününe dair idrakte de söz konusudur. Arabayı teşkil eden bütün unsurları yığın halinde bir araya toplasak bütün unsurlar tam olduğu halde ortaya araba değil unsurlar toplamı olarak yığın çıkar. Melodi misâlinde zaman içinde akan unsurları bizde bütünleyen
[26/2 22:46] Abdullah Kuloğlu: araba misâlinde ise mekân içindeki unsurları bizde bütünleyen RUHUN bu zaman ve mekân üstü idrakidir.
[26/2 22:58] Abdullah Kuloğlu: Bu izahı yapmak isteyişimdeki gaye, VARLIKSIZ ZAMAN'dan kasıt ne ve melodi misâlinin burada yeri ne sorusuna cevap vermekti. Daha doğrusu kendimce şerh etmek. Umarım açıcı olmuştur.
[28/2 02:10] Abdullah Kuloğlu: Bir not: Fenomenler bilgi konusu ve nomen ise sezgi konusu edilebilir. Daha doğrusu varlık karşımızda ne ise o dururken insanın zevken ve aklen idrakine konu olur. Varlığın aklen idrake bakan cephesine fenomen, zevken idrakine bakan cephesine nomen diyoruz. Bu durum bizzat ruhun iki idrakiyle bizzat kendisine yönelmesinde de geçerli. Ben'e dair olanı biliyor fakat beni yaşıyoruz. İster dışımıza ister içimize dair olsun YAŞAMADA bölünmez ve yekpare bir "an"ı, bilmede ise geçmiş, şimdi ve gelecek halinde zamanı idrak ediyoruz. Bu durumda zaman'ın "numeni" yaşanan "an"da, fenomeni ise bilinen zamanda... Varlığın hakikati bu bakımdan tahlil konusu yapılamaz zira hakiki varlık zaman üstüdür. Ruh doğrudan doğruya zaman üstünü zevken idrak ederken, akıl yoluyla zaman içini idrak ediyor. Biz zamanın ucunda yaşarken, varlık da zamanın ucunda daima var ediliyor.. Varoluş ve yaşamakta, geçmiş, şimdi ve gelecek dürülü. EZELİLİĞİ sezdiren..
[1/3 14:02] Abdullah Kuloğlu: İyi niyetlerinden başka bir anlayışları olmayan bazı müslümanların şevkini kırmayalım ama, yalnız üstün ve gerçek müslümanlara mahsus olan kafa ve ruh inceliklerini kavramaksızın, hâkim bir davanın mahkûm tavrını temsil etmekten öte bir görünüşümüz olamayacağını da bilelim.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
[1/3 14:18] Abdullah Kuloğlu: Husserl'in Fenomenoloji metodu halinde ifade ettiği, "bir şey" hakkındaki bütün bilgilerimizi paranteze alarak o "şey"i olduğu hal üzere idrak etmek dediği hususun "ruhun ruhla sezilişi" halinde bir "tasvir" ilmine dönmesinin hakikati hem benim Bir not ibaresi altında ifade ettiklerim, hem Mütefekkir'den alıntıladıklarım, hem de Hace Masûm Hazretlerinin buyurduklaryla İslâm Tasavvufu'nda... Varlığın hakikatinin bilgisi bu yoldan.
[1/3 14:21] Abdullah Kuloğlu: Aynı metodun "zaman dışı" formları ise yine Mütefekkir'in teşhisiyle -ki bedahat- Budist-Hint ve bütün çeşitleriyle İslâm dışı panteist sistemlerde..
[1/3 14:24] Abdullah Kuloğlu: Nasıl ki, Mutlak Ölçülere kalbin yolundan bağlanmış aklın verimlerine HİKMET diyerek başıboş arayışa bağlı aklın verimi olan Felsefeden ayırıyorsak aynı şekilde Mutlak Ölçülere bağlı kalbin verimi Tasavvufu başıboş ve mihraksız kalbin verimi bu türlü mistizimlerden ayırıyoruz.
[1/3 14:29] Abdullah Kuloğlu: İmam Masûm Hazretlerinin suje ve obje ayrılığına bağlı bilgilenme ile, suje ve obje aynılığına bağlı bilgilenme arasındaki keyfiyet farkına dair buyurdukları "KENDİNDE BİLGİ"-HUZURÎ BİLGİ ve "KENDİNE BİLGİ"- HUSULÎ BİLGİ farkı..
[1/3 14:30] Abdullah Kuloğlu: Ki bu husus KENDİNDEN ZUHUR şeklinde Külliyatımızda sıklıkla tekrarlanan husustur.
[1/3 14:31] Abdullah Kuloğlu: Yani varlığın hakikati FERDÎ OLUŞLARDA bulunabilir demektir bu.
[1/3 14:32] Abdullah Kuloğlu: Kimde?
[1/3 14:34] Abdullah Kuloğlu: Bu soruya bizim dışımızda hiç kimsenin verebileceği bir cevap yoktur. Bizde bunun cevabı ise FERT HAKİKATİ şeklinde Allah Rasûlü olarak verilmiştir. Allah Rasûlü'nün BATINI davası ki, Ruh-i Muhammedi dediğimiz.
[1/3 14:35] Abdullah Kuloğlu: Ruh-i Muhammedi suje ve obje aynılığının hakikat olduğu varlık olarak varlığın hakikatini ifade eder. KENDİNDEN ZUHURUN DA
[1/3 14:37] Abdullah Kuloğlu: Ruh-i Muhammedi varlığın hem sebebi hem gayesi... Sebebi ve gayesi derken hem şu aklımıza gelsin. VARLIK ve OLUŞ... Sebeb vurgusunda VARLIK, gaye vurgusunda OLUŞ.
[1/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu anlayış içinde "Sana öğrettiklerimiz HATIRLATTIKLARIMIZDIR" buyuran Allah kelâmını zevken idrak ediniz.
[1/3 14:41] Abdullah Kuloğlu: İnsan ve Alem... İster İnsan'nın numeni diyelim, isterse Alemin numeni diyelim. KÜLLİ RUHTUR. Ruh-i Muhammedidir.
[1/3 14:46] Abdullah Kuloğlu: Eflatun'nın İDE'ler dediği ve en yüksek İDE olarak İYİ idesini belirttiği, Hegel'in GEİST dediği ve OLUŞU-TARİHİ RUHUN gerçekleşmesi olarak ele almasının hakikati burada. Yine Hegel'in OBJEKTİF RUH-GEİST'e nisbetle SUBJEKTİF RUH-GERÇEKLEŞEN RUH ayrımının hakikati Ruh-i Muhammedi'ye nisbetle Allah Rasûlü şeklinde..
[1/3 14:50] Abdullah Kuloğlu: Ve dikkat BU FERT HAKİKATİ İLE hem eşya-şeyler hem de insan cemiyetinde tecelli eden BİR-ÇOK nisbetinin bizde karşılığı TOPLULUK HAKİKATİ olarak kavramlaşıyor. İCMAL ve TAFSİL...
[1/3 14:56] Abdullah Kuloğlu: Allah Rasûlünde, Ruh-i Muhammedi yolundan Eşyanın kanunları ile İnsan Cemiyetinin kanunlarının BİRLİĞİ... Alem ve İnsan'ın BİRLİĞİNİN ancak ŞERİAT ÖLÇÜLERİ ile gerçekleşebileceğini gösterir. MUTLAK FİKRİN GEREKLİLİĞİ bahsinin en YÜKSEK seviyeden ifadesidir.
[1/3 15:06] Abdullah Kuloğlu: Diğer bir husus... Ruhta bilkuvve yani meleke halinde olan aklın, eşya ile fiile çıkması... Bebeklikten akil baliğ oluşa doğru bir seyir. Anlaşılıyor ki, ruh ile eşya münasebetinde akıl ruhtan hareketle doğuyor. Bu ruhun bir vasfı olarak KABUL EDİCİ oluşunu gösterir. "Alemde İNSAN"a karşılık "İNSANDA alem" AKILDIR! Akıl eşyanın bizdeki düzeni.. Ruh ile eşyanın temasını, süt ile havanın temasına benzetirsek, sütte mevcut kaymağın görünüşe çıkması gibi, akıl da ruhun kaymağı olarak görünüşe çıkar.
[1/3 15:09] Abdullah Kuloğlu: Fakat burada dikkatten kaçmaması gereken husus eşyanın düzeni derken bunun eşyanın hakikat olmayıp fenomenlerine ait düzen oluşu..
[1/3 15:15] Abdullah Kuloğlu: Akla şuur anlamı verdiğimizde, Jung Psikolojisinde şuur altı ve müşterek şuur altı şeklinde yapılan vasıflandırmanın, DİKKAT bizde akıl, ruh ve KÜLLİ RUH şeklinde yerli yerine oturduğunu görüyoruz. Bu gözle Seyyid Abldulhakîm Arvasî Hazretlerinin "Ruhî hastalıklar iman zayıflığından" buyurmasını zevken idrak ediniz. İmandan kastında VAROLUŞUN hakikati halinde kalbin yolu olan Tasavvufî hayatta olduğunu unutmadan.
[1/3 15:23] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle;
[1/3 15:29] Abdullah Kuloğlu: Burada bir bahsi daha aralamak isterdim lakin pek emin olamıyorum. Artık sizin talebinize bıraktım...
[1/3 15:44] Abdullah Kuloğlu: İmam Masûm Hazretlerinden "şiir idrakine" hitap eden bir mektup paylaşmak istiyorum. Yapılan izahlar çerçevesinde FİKRE kök olan bir -şiir-...
[1/3 16:01] Abdullah Kuloğlu: Kaynak da vereyim Allah'ın izniyle..
[1/3 23:36] Halil İbrahim Ömeroğlu: Alimin maluma tesirinden ve ilmin tağayyüründen kasıt tam olarak nedir ve buradaki ilim sadece mahalli idrak sahaları ile mi alakalı?
[1/3 23:39] Halil İbrahim Ömeroğlu: Zamanın muhtevası olan varlıklar hakkındaki bilgilenme sadece ruhi çaba ile mi olmakta?zannımca avamın hissesi burada tam teslimiyette(yanılıyormuyum yoksa)
[1/3 23:44] Halil İbrahim Ömeroğlu: Panteizm ve ibahiyeciliğin zaman dışı hal rejimine dair hakikat kırıntıları bulunabilirmi ve buradan mutlak hakikate nisbetle çıkan sadece hiçlikmi?bu hiçlik var olandan payı olmayan bir hiçlikmi ki böyle bişey mümkün değildir diye biliyorum ben...
[1/3 23:49] Halil İbrahim Ömeroğlu: Son olarak Abdullah abi Ruh-i Muhammedi nin suje ve obje aynılığının hakikatini biraz daha açabilirmisin ...
[2/3 00:26] Abdullah Kuloğlu: Sondan başlayalım. Ruh-i Muhammedi varlığın menşei olduğundan, Allah Rasûlü için eşyanın hakikatine dair bilgi KENDİNDE BİLGİ oluyor, insanın hakikatine dair bilgi de "fert hakikati" kendisi olduğundan KENDİNDE BİLGİ oluyor. Suje de obje de kendisi.. Bu durum zaten "Sana öğrettiklerimiz sana hatırlattıklarımızdır" ayetiyle de sabit.
[2/3 00:35] Abdullah Kuloğlu: Panteizim ve ibahiyecilik... Bunları MİSTİZİM kavramı altında toplarsak toplu hüküm olarak kendi yönlerinden yaşayacakları akıbet ve elde edecekleri sıfır, hiç, boşuna çabaya sınıfına girer. "Mutlak küfür mümkün değildir" hükmüne göre de hakikati hal rejiminde aramaları itibariyle haklı oldukları için nihayeti hiçlik de olsa VAR KALABİLİYORLAR... Akıbeti boşu boşunalık. Haklı yönleri ve buluşları da bizim yönümüzden HİKMET sınıfına girer. Yoksa zaten söylüyoruz insanî hakikate dair bir payları olmasa bizim bunları mevzuu edinmek bir derdimiz de olmazdı. Parça doğruları var elbette fakat bizim nihayeti hiçlik hükmümüz parçaya dair değil BÜTÜNÜNE dair.
[2/3 00:41] Halil İbrahim Ömeroğlu: ...bizim hiçlik hükmümüz parçaya değil bütününe dair....Harika gerçekten harika.
[2/3 00:41] Halil İbrahim Ömeroğlu: Bütününden hasıl olana...
[2/3 00:43] Abdullah Kuloğlu: Teslimiyet de ruhî çabayla. Kafir de küfrünü ruhî çabayla kuruyor. Yani ister zevken idrak- doğrudan ruhen idrak veya aklen idrak şeklinde olsun bütün çabaların menşei ruhu çabaya dayanıyor. Varlığa dair gerçek bilginin ruhun ruhla sezilişi halinde kalbin yolundan olması gereğine inananlar mistizim konusunda söylediğimiz gibi bunu bilerek yaşayanlar için İŞİN HAKİKATİ İSLÂM TASAVVUFUNDA.. Söz konusu olan İSLÂM İMANI olduğunda iman da derece derece.. Avvamın hissesi tam teslimiyette değil tam teslimiyet gösterememekte :)
[2/3 00:45] Halil İbrahim Ömeroğlu: :))
[2/3 00:47] Abdullah Kuloğlu: Obje ile akıl yolundan ilişkiye girdiğimizde Suje obje ayrılığı nettir. Ve bizim bu yoldan elde ettiğimiz bilgi HUSULE GELEN yani bize KATILAN BİLGİDİR. Ve bu sürekli olarak değişir, yıkılır, zenginleşir vs..
[2/3 00:49] Abdullah Kuloğlu: Obje suje ilişkisinde BİLEN bazı peşin fikirlerle yaklaşır ve BİLİNENİN niteliği bu kabullerden etkilenir... Açı meselesi!
[2/3 00:49] Abdullah Kuloğlu: Fakat mesela bizim HUZURİ BİLGİ böyle değildir.
[2/3 00:50] Abdullah Kuloğlu: Huzuri bilgide obje ile suje yoktur.
[2/3 00:52] Abdullah Kuloğlu: BEN İDRAKİ gibi.
[2/3 00:53] Abdullah Kuloğlu: YAŞIYORUZ BENİ
[2/3 00:53] Abdullah Kuloğlu: Burada açı falan yok
[2/3 00:53] Abdullah Kuloğlu: BEDAHAT İDRAKİ var. APAÇIKLIK yaşamadadır.
[2/3 00:55] Abdullah Kuloğlu: Huzurî bilgi AYNILAŞMAK yolu ile olur. Tasavvufta FENA olmak denilen hal.
[2/3 00:55] Abdullah Kuloğlu: Bu soydan İDRAK tasvir edilebilir, dile ve kelama dökülemez.
[2/3 00:56] Abdullah Kuloğlu: YAŞAYAN BİLİR hesabı.
[2/3 00:57] Abdullah Kuloğlu: Herkesin yaşaması kendine öyle ise yaşamanın hakikati nerede dendiğinde bizim yönümüzden bunun cevabı BELLİDİR. MUTLAK FİKRİN ölçüleri içinde yaşama.. (yaşama derken HAL!)
[2/3 00:58] Abdullah Kuloğlu: Mevzu sadece mahalli idrak sahaları ile ilgili değil kısaca.
[2/3 01:00] Halil İbrahim Ömeroğlu: Çok teşekkür ederim.Gece gece uykusuz bıraktık abi seni...
[2/3 01:00] Halil İbrahim Ömeroğlu: Gerçi sende de uyku sorunu var bildiğim kadarıyla
[2/3 01:01] Abdullah Kuloğlu: Evet :) Sıkıntı yok yani.
[2/3 01:04] Abdullah Kuloğlu: Mesela Allah Rasulünde HUZURİ BİLGİ, öğrendiği HATIRLADIĞI... KENDİNDEN. Dışarıdan tahsil edilen değil.
[2/3 12:35] Abdullah Kuloğlu: Selam ile
[2/3 12:35] Abdullah Kuloğlu: Bugüne kadar Anafor'da neleri ele aldık?
[2/3 12:37] Abdullah Kuloğlu: 1) Dünya Görüşünün tanımı, konusu, gayesi, ne işe yaradığı vs gibi konuları ele aldık.
[2/3 12:38] Abdullah Kuloğlu: 2) İslamî bir Dünya Görüşü'nün gerekli olup olmadığı, gerekli ise neye tekabül ettiği meselesini konuştuk. Bu konuyu müstakilen ele alan kitapçığımızın linkini verdik.
[2/3 12:40] Abdullah Kuloğlu: 3) Her ilmin tahsiline o ilmin usûlü ile girmek gerektiği ilkesine bağlı kalarak BD-İBDA Tefekkürünün temel usûlünü ele aldık.
[2/3 12:45] Abdullah Kuloğlu: 4) BD-İBDA'da dünya görüşünün tanımında geçen TEMEL MESELELERİN nasıl karşılık bulduğunu ele almak üzere VARLIK meselesinden giriş yaptık. Varlık nedir, Varlık ve Zaman, Varlık ve Oluş bahislerini elden geldiğince mukayeseli olarak konuşmaya ve ele almaya çalışıyoruz. Bunun peşinden BİLGİ meselesini Diyalektik ve Ahlâk çerçevesinde ele alacağız.
[2/3 12:49] Abdullah Kuloğlu: Temel Meseleleri ele aldıktan ve bu konulardaki temel anlayışımızı ortaya koyduktan sonra mahalli idrak sahaları dediğimiz sahalara bu anlayışla sarkma ifade eden eserlerin ışığında tafsile ait başlangıç konularını işlemeye çalışacağız.
[2/3 12:53] Abdullah Kuloğlu: Bu fasıl da genel hatları ile tamamlandığında HEM DİL ALANIMIZI kendimize ait kavramlarla zenginleştirmiş hem KENDİ ANLAYIŞIMIZI değiştirmiş ve yenilemiş olacağız. Bundan sonra mahalli idrak sahalarında bağlı olduğumuz RUH, ANLYIŞ ve TEFEKKÜR USÛLÜMÜZLE derinleşmeniz önünüzde duran memuriyet olarak sizi bekliyor olacak.
[2/3 12:56] Abdullah Kuloğlu: Temel Meseleler bahsini saha olarak seçenler için Külliyatımız oldukça derin ve zengin bir muhtevaya sahip. Yani genel hatları ile bu meseleyi vermek ve işlemek meselenin bütün yönleriyle İHTİSAS konusu olarak ele alınmadığını gösterir. Bizim en azından şu zeminde yaptığımız bu değil. Başka bir zeminde taliplileriyle bu yapılabilir inşallah.
[23/1 22:57] Abdullah Kuloğlu: İdeolojiler arası kavganın şiddetlenmesi ve hafiflemesi diyelim ayrı bir mevzu
[23/1 22:57] Abdullah Kuloğlu: Önce şu netleşsin
[23/1 22:58] Abdullah Kuloğlu: İdeolojisizlik diye bir şey bahsi mevzu değildir.
[23/1 22:58] Abdullah Kuloğlu: Müesseseleşmesi de ayrı bir mevzu.
[23/1 22:59] Abdullah Kuloğlu: Şimdi temel mevzumuzu tazelemek bakımından tekrarlayayım;
[23/1 22:59] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşü, insanoğlunun temel meselelerinden başlamak üzere tüm insanî oluş ve kuruluş sahalarını kuşatan sistemli ve tezatsız fikir örgüsü demektir.
Buna göre; Temel meseleler, en geniş anlamıyla varlığın hakikati, insanın hakikati ve mutlakın hakikati nedir sorularına karşılık gelen hususları belirtirken, insanî oluş ve kuruluş sahaları ise devlet, hukuk, iktisat, sanat, bilim, eğitim vb gibi insanın varlığına bağlı tüm oluş ve kuruluş sahalarını belirtir.
Batı dünyasından neşet eden dünya görüşleri Marksist, Libral-Kapitalist ve Faşist Dünya Görüşleri olmuştur.
Eşya ve hadiseler: İnsanın hayat boyu karşı karşıya kaldığı ve idrakine mevzu edebildiği bütün varlık ve oluşlar. Bir mânâda, temel meseleler gibi mücerret (soyut), insanî oluş ve kuruluş sahaları gibi müşahhas (somut) bütün şeyleri ve değişimlerini ifade etmek üzere kullanılan bir terkibî kavram.
Mücerret meseleler; varlık, zaman, bilgi ve değer gibi meseleleri kapsar iken, müşahhas meseleler; insanî oluş ve kuruluşları ifade eden devlet, hukuk, iktisat, psikoloji, sosyoloji vb gibi sahaları ifade eder.
Tatbik Sistemi: Bir dünya görüşünün müşahhas meselelere tatbikine ait tezatsız teklifler manzumesi.
Daha geniş mânâda ele alındığında dünya görüşü karşılığında da kullanılabilir.
[23/1 23:01] Abdullah Kuloğlu: Yarın bu tanım ve tarif üzerine bazı sorular soracağım. Bir nevî kendi tarif ve tanımımı zorlar gibi yapacağım. Ve sizden bekleyeceğim savunmasını 😊
[23/1 23:02] Abdullah Kuloğlu: Veya şimdiden ilkini sorayım. Yarın cevapları alırız.
[23/1 23:04] Abdullah Kuloğlu: Eşyanın hakikati nedir sualine karşılık olmak üzere fizik, kimya, biyoloji, matematik vs gibi temel ilimler de eşyayı konu alıyor. Öyle ise bir dünya görüşünün eşyayı ele alışının anlamı nedir? Farkı nedir?
[24/1 19:10] Abdullah Kuloğlu: Nefeslenme payı halinde ve üzerinde durduğumuz meselenin önemini gösterici iki fotoğraf paylaşacağım.
[25/1 21:13] Abdullah Kuloğlu: Vasıta Sistem-Dünya Görüşü-Bütün Fikir- Tatbik Fikri kavramları nüansları olmakla birlikte aynı hizada kavramlar...
[25/1 21:19] Abdullah Kuloğlu: ( Henüz birinci maddenin açılışını yapıyoruz. Tazeleyelim. Mevzumuzun başını kaybetmeyelim. ) 1-Dünya görüşünün tarifi
2-Dünya görüşünün konusu
3-Dünya görüşünün gayesi
4-Dünya görüşünün faydası
5-Dünya görüşü kimin işine yarar kimin işine yaramaz
[26/1 18:46] Abdullah Kuloğlu: Ezberlendiğini farz ederek... DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN KONUSU NEDİR diyerek ikinci maddeye geçelim. Eğer siz de uygun görürseniz. Birer cümlelik cevaplarınızı ver alalım. Veya birinci madde ile ilgili sorusu olan sorabilir.
[26/1 21:57] Abdullah Kuloğlu: Evet zaten bir tanım, tanımlanmak istenen şeyin mahiyet (konu), gaye ve çeşitli yönlerden vasıfları üzerinden yapılır. Bu bakımdan söyledikleriniz doğru. Örnek olmak üzere paylaştığım SM'nin İdeolocya ve İhtilal adlı eserinden yaptığım alıntıda da VASITA olma vasfı işaretlenmişti.
[26/1 21:58] Abdullah Kuloğlu: Biraz daha derinleşelim. Mesela biyolojiyi ele alalım. Hayatiyet ilmi diyelim.
[26/1 21:59] Abdullah Kuloğlu: Biyoloji'nin Dünya Görüşü açısından nasıl konu olabildiğini bilmeli ve anlamalıyız.
[26/1 22:03] Abdullah Kuloğlu: Yani her bir şubenin hangi yönden dünya görüşü ile ilişkili olduğunu izah edebildiğimiz yerde bu genel izaha nüfuz edebiliriz. Aksi halde mesela bizatihi biyolojinin konusu ile dünya görüşünün biyolojiyi konu alması birbirine karışabilir, karışır.
[26/1 22:07] Abdullah Kuloğlu: Zaten tanımımızda dünya görüşünün şûmulü (konusu) var. Herkesin bunu gördüğünü peşinen kabul ederek biyoloji örneğinde dile getirdiğim "mesele" ye örneğe de sadakat gösterek nasıl bir cevap verebiliriz?
[28/1 18:42] Abdullah Kuloğlu: En son Biyoloji örneği üzerinden bir soru sormuştum.
[28/1 18:42] Abdullah Kuloğlu: Oradan devam edeyim.
[28/1 18:48] Abdullah Kuloğlu: Biyoloji gibi bütün pozitif ilimlerin kendisine has konuları var. Biyoloji canlılar dünyası ile ilgili inceleme ve araştırmalar yaparak bize bu dünya ile bilgileri sunar. Ki bu bilgiler kanıtlanabilir nitelikte bilgiler olmalıdır vs.. Fakat canlılık nedir, niçin canlılar vardır, canlılığın kökeni nedir, canlılığın varlık gayesi nedir? vs gibi konuları biyoloji ele almaz, alamaz. Zira bu soruların cevapları alan itibariyle biyoloji ilminin sınırları dışındadır.
[28/1 18:50] Abdullah Kuloğlu: İşte mevzu buraya geldiğinde işin içine ama felsefî ama dinî kabullere dayanan dünya görüşleri devreye girer.
[28/1 18:50] Abdullah Kuloğlu: Kısaca dünya görüşü pozitif ilimleri temellendiren bir rol oynar.
[28/1 18:56] Abdullah Kuloğlu: Her ne kadar içtimaî ilimler veya psikoloji gibi ferdin iç dünyasına ait ilimler pozitif ilimler kategorisinde kabul edilme temayülünde iseler de, bu ilimlerin konusu fert ve topluluğa ait olduğu için doğrudan doğruya insanın varlığına, "İNSAN NEDİR; NİÇİNDİR" gibi temel sorulara dayanmak zorundadırlar. Bu zorunluluk bu ilimleri pozitif ilimlerden çok daha fazla olarak dinî ve felsefî temellendirmenin mevzusu haline getirir. Yani bu şubeler öncelikle ve doğrudan dünya görüşü ile ilişkilidir.
[28/1 18:57] Abdullah Kuloğlu: Sosyal ilimlerin teknik yönü taraf ilzâm etmez bilgileri içerir. Mesela İktisatta "Azalan Verimler Kanunu" gibi...
[28/1 18:58] Abdullah Kuloğlu: Fakat İktisad'ın mesela " serbest rekabetin en iyi sonucu getireceği" ile ilgili varsayımı böyle değildir. Bir kabule ve dünya görüşüne dayanır
[28/1 19:01] Abdullah Kuloğlu: Yani sosyal ilimlerin her dünya görüşü için geçerli olan olabilen bir yönü var.
[28/1 19:02] Abdullah Kuloğlu: Hatta ilimlerin bu şekilde tasniflenmesi ve zımnî olarak bir kısım ilimlerin diğer ilimlerin altında ve ona bağlı görülmesi gibi hususlar dünya görüşüne bağlı olarak değişir.
[28/1 19:03] Abdullah Kuloğlu: Mesela Batı dünyası için pozitif ilimler bütün diğer ilimlerin üstünde iken, bizde mesela Mutlak Fikir dediğimiz Şeriat ilimleri pozitif ilimleri kendine bağlar.
[28/1 19:05] Abdullah Kuloğlu: Dikkat ediliyorsa burada maddî varlıklardan başlamak üzere İNSANA, İnsandan MUTLAK'a doğru ve bunlara bağlı ilimler var
[28/1 19:06] Abdullah Kuloğlu: Temel meseleler denilen Eşyanın hakikati, İnsanî hakikat ve Mutlak'ın hakikati şeklindeki izahımıza hüvesi hüvesine uygun.
[28/1 19:08] Abdullah Kuloğlu: Hususî olarak BD-İBDA Dünya Görüşü'ne girmediğimiz için şimdilik bunların bizim yönümüzden nasıl ele alındığını izaha çalışmayacağım.
[28/1 19:13] Abdullah Kuloğlu: Her dünya görüşü, belli bir itikat, o itikada bağlı bir akıl ve o akla bağlı bir fikir örgüsünden müteşekkildir.
[28/1 19:14] Abdullah Kuloğlu: Ve her dünya görüşünün gayesi bağlısı olduğu itikat ve akla uygun bir dünya düzeni kurmaktır.
[28/1 19:14] Abdullah Kuloğlu: Bizim yönümüzden bunun ifadesi, Mutlak Fikri hayata tatbik etmek şeklinde geçiyor.
[28/1 19:17] Abdullah Kuloğlu: İTİKAT-AKIL ve FİKİR... Bu gözle İdeolocya Örgüsünde Derin ve Gerçek Müslüman'da Tasavvuf ve Akıl bahislerine bakılabilir.
[28/1 19:22] Abdullah Kuloğlu: Pekiyi Mutlak Fikrin hakimiyeti ne içindir? Külliyatta yeri geldikçe belirtildiği gibi "Allah'a erme gayesi" yolunda en müsait şartları temin etmek için... Yani kişinin öz nefsiyle olan savaşının dış şartlarını oluşturmak için.
[28/1 19:23] Abdullah Kuloğlu: BD-İBDA Dünya Görüşüne Giriş adlı çalışmada bu konulara değindim. İlgilisi için tekrar linki paylaşayım. Okuyan okusun.
[28/1 19:23] Abdullah Kuloğlu: http://kulogluelif.blogspot.com.tr/2017/08/muslumanlarn-dunya-gorusu-meselesi.html
[28/1 19:39] Abdullah Kuloğlu: Yeri geldikçe bu konulara döneceğim için uzun uzadıya izah etmiyorum. Lakin şunu söylemem lazım paylaştığım linkteki giriş çalışması anlaşılmadan bundan sonrasını da takip etmeniz mümkün değil. Yani takip edebilirsiniz ama size faydası olmaz. Bu yüzden mutlaka anlamadığınızı sormalısınız. Mesela şöyle anlıyorum ama doğru mu gibi...
[28/1 19:47] Abdullah Kuloğlu: Ara not: "İdeolojisizlik diye bir şey olmaz. İdeolojisizlik ideolojisi olur olsa olsa...
Sudaki balığın "su nerede" diye sorması gibi farkında olmasan da uyar uymaz veya tezatlı kurduğun her değer cümlesinin temelinde örtük bir ideoloji vardır. Şuurlu veya şuursuz.."
[28/1 19:55] Özer: Hocam Allah razı olsun Çok memnun ve müstefid oldum.
Yalnız Batı dünyasından Neşet eden dünya görüşlerinin iltifatları nelerdir bunu biraz açabilir misin
[28/1 19:57] Abdullah Kuloğlu: İltifatları derken? Kastınız?
[28/1 20:02] Özer: İtikatları olacaktı özür dilerim
[28/1 20:04] Abdullah Kuloğlu: Liberal-Kapitalist Dünya Görüşü agnostik (bilinemezci)
[28/1 20:05] Abdullah Kuloğlu: Komünizim, ateist.
[28/1 20:05] Abdullah Kuloğlu: Faşizim ise deist...
[28/1 20:12] Abdullah Kuloğlu: Yani ALEM-İNSAN-MUTLAK hakkında 3 farklı tavrı temsil ediyor. Birincisi bunların hakikati bilinemez diyor. Dolayısı ile herkesin inandığı kendine ve eşit değerde diyor. İkincisi bunların ayrıca hakikatleri yok. Hakikat maddeden (görünenden) ibarettir diyor. Üçüncüsü ise bunların hakikati var ve insanî çaba ile bilinebilir diyor.
[28/1 20:15] Özer: Demek ki İBDA külliyatında sık sık Varlık ve oluş bahislerine girilmesinin sebebi bu herhalde
[28/1 20:17] Abdullah Kuloğlu: "Varlık ve Bilgi". Oluşu Varlık bahsine dahil edersek böyle diyebiliriz.
[28/1 20:18] Abdullah Kuloğlu: Bu meseleleri de Kültür Davamız adlı eserden okuyabiliriz ki eserin alt başlığı zaten "TEMEL MESELELER"
[28/1 20:30] Abdullah Kuloğlu: Uzunca bir yazı ama bu 3 farklı tavrın Batı Dünyası içinde nasıl ele alındığı ve özellikle marksistler nazarında bilinemezcilerin durumu hakkında fikir vermesi açısından okunabilir.
[28/1 20:30] Abdullah Kuloğlu: http://www.teorivepolitika.net/index.php/okunabilir-yazilar/item/2-devrimci-maddeci-felsefe-icin-baslangic-noktalari
[28/1 20:33] Özer: Agnostisizmin kendi başına bir sistem haline gelmeden gücü tesiri ve tehdit oranı nedir
[28/1 20:33] Abdullah Kuloğlu: Bu yazıda görülebileceği gibi marksistler burjuvazi (Liberal-Kapitalist) ideolojiyi bilinemezcilik özelinde tenkit ediyorlar. Onların tabiri ile utangaç metaryalistler.
[28/1 20:34] Özer: Aynı şey ateist ve Deist itikatlar için de geçerli
[28/1 20:34] Abdullah Kuloğlu: Sadece agnostikler değil hiç bir itikat sistem haline gelmeden genişliğine dünyaya tesir ve hükmünü hakim kılamaz
[28/1 20:35] Abdullah Kuloğlu: Hak veya Batıl
[28/1 20:37] Abdullah Kuloğlu: Daha doğrusu reaksiyoner kalır ve zıddı itikadın sistemini besler.
[28/1 20:37] Özer: O zaman İslam itikadı sistem haline gelmeden genişliğine dünyaya tesir ve hükmünü hakim kılamaz sonucuna varıyoruz yaşadığımız halde bunun Şekil A'da görüldüğü gibi ispatı Öyle değil mi hocam
[28/1 20:38] Abdullah Kuloğlu: Kültür Davamızın sonunda SM bunlara (modern) Putçuluk diyor. Topuna...
[28/1 20:38] Abdullah Kuloğlu: Aynen öyle.
[28/1 20:40] Abdullah Kuloğlu: Zaten itikatlarına karşı itikadımız var. Lakin sistemlerine karşı sistemimiz yok, bunun gerekliliğine dair şuurumuz yok.
[28/1 20:41] Abdullah Kuloğlu: Her şey kendi cinsini iptal eder.
[28/1 20:42] Abdullah Kuloğlu: Tabii şuna da dikkat edelim ben bu 3 tavrı kutuplaştırarak rahat anlaşılsın diye böyle anlatıyorum. Bu her 3 tavrın çeşitleri olduğu gibi birbirine geçmiş şekilleri de var.
[28/1 20:43] Abdullah Kuloğlu: Bütün bir Batı Felsefe Tarihi bunların binbir tonuyla dolu.
[28/1 20:45] Abdullah Kuloğlu: Şöyle diyelim Sistemli Putçular karşısında sistemsiz Allahçıyız... ALLAH kalbimizde lakin tamda bu yüzden dünya onların elinde.
[28/1 20:47] Özer: O zaman BD.İBDA. Dünya görüşü fikir sistemi ne dersek diyelim ne muazzam bir ihtiyacın karşılığı..
.
[28/1 20:48] Abdullah Kuloğlu: Aynı zamanda BD-İBDA tamda bu yüzden ne muazzam bir sessizliğin muhatabı... Niye çünkü sistem şuuru yok.
[28/1 20:48] Abdullah Kuloğlu: Gerekliliğinin şuuru... SM'nin ilk eserinin Bütün Fikrin Gerekliliği olması da, işe buradan başlaması da bu sebeple diye düşünüyorum.
[28/1 21:12] Ahmet Çetin: Hocam, mevzularda kullandığınız “itikat” kavramını, dini literatürdeki anlamında mı anlamalıyız, doğru mu anlıyorum ?
[28/1 21:53] Abdullah Kuloğlu: Güzel soru Ahmet...
[28/1 21:53] Abdullah Kuloğlu: İslâm itikatı hususî ve nevî şahsına münhasır bir ilim. Akaid ve Kelâm diyoruz.
[28/1 21:55] Abdullah Kuloğlu: Bizim burada kullandığımız itikât ise temel meseleler dediğimiz konulara dair peşin fikir anlamında... Elbette buna dair İslâm itikadının da bildirdiği var... Fakat daha dar anlamda ve kapsamda buradaki itikat.
[28/1 21:57] Abdullah Kuloğlu: Şöyle söyleyelim her dünya görüşünün inancına bağlı bir aklı ve bu akla bağlı bir sistemi var
[28/1 21:59] Abdullah Kuloğlu: Bu inanmanın kapsamı da birbiriyle kesişen ve kesişmeyen yönleriyle neyse o...
[28/1 22:15] Abdullah Kuloğlu: Bu arada dinî derken dinsiz insan olmaz. Ateistin de dini var. Kastettiğin elbette daha çok anlaşılan şekliyle Semavî dinler veya özelde İslâm dini. Buna da dikkat çekeyim de Liberal Kapitalist Dünya Görüşü'nün dini mi olurmuş denmesin :)
[28/1 22:19] Abdullah Kuloğlu: Hadi yarım kalmasın şunu da belirteyim. Zaten görülmüş olması lazım. Bir dünya görüşü iman, akıl ve sistemiyle tezatsız bir fikir örgüsü iken, her iman ve akıl bir dünya görüşü haline dönüşmüş değil. Ama bir dünya görüşü mutlaka bir iman ve akla dayanır.
[28/1 22:21] Ahmet Çetin: Eyvallah ağabey
[29/1 21:17] Abdullah Kuloğlu: Selam ile.. Bugün Dünya Görüşü'nün faydası konusuna geçelim. Yani bir dünya görüşü sahibi olan ile olmayan arasında, yani dünya görüşü sahibi olan fert yönünden faydası, cemiyet yönünden faydası, siyasî hareket yönünden faydası vesaire gibi bir çok yönden ele alınabilir bir konu bu.
[29/1 21:20] Abdullah Kuloğlu: Dünya görüşü kimin işine yarar veya yaramaz sorusunun cevabı da bu mesele yani "dünya görüşünün faydasının ne olduğunun şuurunda" olup olmamaya bağlı olarak verilir.
[29/1 21:21] Abdullah Kuloğlu: Yani 4. Sorumuz aynı zamanda 5. sorumuz için ölçü veriyor...
[29/1 21:23] Abdullah Kuloğlu: BD-İBDA Dünya Görüşü'ne Giriş adlı çalışmanın başında ki paylaşmıştım linkini vurgulandığı gibi "faydasız ilim" insana zarar olarak yeter.
[29/1 21:24] Abdullah Kuloğlu: Burada kilit bir kavram kullanacağım müsadenizle
[29/1 21:24] Abdullah Kuloğlu: Külliyatta sıklıkla kullanılıyor bu kavram
[29/1 21:24] Abdullah Kuloğlu: "YAŞANMAYA DEĞER HAYAT"
[29/1 21:26] Abdullah Kuloğlu: Hangi Dünya Görüşü açısından bakılırsa bakılsın dünya görüşünün en mühim faydası, "yaşanmaya değer hayatı" mümkün hale getirmesidir.
[29/1 21:26] Abdullah Kuloğlu: TEMEL FAYDASI bu!.. İmkân kullanabilene o ayrı mesele.
[29/1 21:28] Abdullah Kuloğlu: İdeal fert ve toplum hayatını genişliğine dünya zeminde temin etmenin temel manivelası olduğu içindir ki Dünya Görüşü başlı başına EN BÜYÜK FAYDAYI temsil eder.
[29/1 21:28] Abdullah Kuloğlu: Meşhur hadisi biliyorsunuz
[29/1 21:29] Abdullah Kuloğlu: Kalp, Dil ve EL!...
[29/1 21:29] Abdullah Kuloğlu: İmanın en olgun hali ELDE TOPLU zira ELDE hem kalp hem dil mündemiç.
[29/1 21:30] Abdullah Kuloğlu: Burada El deyince; TATBİK FİKRİ olmadan TATBİK olmaz ölçüsünü hatırlayın.
[29/1 21:32] Abdullah Kuloğlu: Demek ki TATBİK FİKRİ de TATBİK etmek için. Yani TATBİK FİKRİNİN (Dünya Görüşünün) ikinci temel faydası tutarlı ve faydalı bir TATBİKİ mümkün kılması.
[29/1 21:36] Abdullah Kuloğlu: Şöyle ifade edebiliriz; YAŞANMAYA DEĞER HAYAT o hayattır ki Allah rızasına erdirsin. Allah, kendi rızasını MUTLAK ÖLÇÜLERE bağlı bir hayata bağladı. Mutlak Ölçüleri bağlı bir hayat ise Mutlak Ölçülere bağlı bir Dünya Görüşü-Vasıta Sistem olmadan kurulamaz.
[29/1 21:37] Abdullah Kuloğlu: Bir ilmin faydası vasıtalık ettiği şeyin kıymetine göredir.
[29/1 21:38] Abdullah Kuloğlu: Çok dağınık mı oldu bilmiyorum.
[29/1 21:39] +90 543 208 67 99: Anladığım kadarıyla oldukça kafi abi sağolasın.
[29/1 21:41] Abdullah Kuloğlu: Burada şuna dikkat edelim. "Yaşanmaya Değer Hayat" herkesin kendi bağlısı olduğu dünya görüşüne göre değişir.
[29/1 21:42] Abdullah Kuloğlu: Yaşanmaya Değer Hayatın HAKİKATİ ise İslâm'dadır ve bu hayatın GENİŞLİĞİNE DÜNYA ZEMİNİ TEMİN ETMENİN TEMEL ARACI DÜNYA GÖRÜŞÜDÜR!
[29/1 21:42] +90 543 208 67 99: Mesela abi?
[29/1 21:44] +90 543 208 67 99: Abi bizim dünya görüşümüzün temeli ile diğer dünya görüşlerinin temeli aynı mı?
[29/1 21:44] Abdullah Kuloğlu: Mesela ideal fert ve toplum hayatı olarak Komünist Dünya Görüşü'nün vaad ettiği fert ve toplumun belli hayat tarzı ve anlayışı vardır.
[29/1 21:44] Abdullah Kuloğlu: Temeli derken? Kaynağını mı soruyorsun?
[29/1 21:45] +90 543 208 67 99: Gördüğüm kadarıyla; liberalizm-komünizm gibi dünya görüşleri daha fazla iktisat temelli açıklamalarla ele alınıyor
[29/1 21:45] +90 543 208 67 99: Bizim temel farkımız?
[29/1 21:46] Abdullah Kuloğlu: İktisat temelli diye bir şey yok aslında ama bu yorum daha çok marksistlerin söylediğidir.
[29/1 21:46] Abdullah Kuloğlu: Üretim ilişkileri üst yapıyı tayin eder derler
[29/1 21:47] Abdullah Kuloğlu: Bizde merkezi fakülte üretim ilişkileri değil
[29/1 21:47] Abdullah Kuloğlu: AHLÂK
[29/1 21:49] +90 543 208 67 99: Evet kat meteforu(alt üst) her şeyi iktisat temelliyor. Ama liberalizmle ilgili Adam Smith de iktisadi açıklama yapmıyor mu? Veya Weber (Kapitalizm ve Protestanlık Ahlakı)
[29/1 21:50] Abdullah Kuloğlu: Adam Smith, libralizmin iktisadî meselelere tatbikini açıklıyor
[29/1 21:50] +90 543 208 67 99: Anladım
[29/1 21:51] Abdullah Kuloğlu: Bu Kapitalistler kendilerine kapitalist demez :)
[29/1 21:52] +90 543 208 67 99: Dünya görüşümüzün hukukun neye göre yespit edeceğiz
[29/1 21:52] +90 543 208 67 99: Anayasal hukuk içtihat hukuku ?
[29/1 21:52] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşümüzün hukuk kanyağı ŞERİAT
[29/1 21:53] Abdullah Kuloğlu: Ama Şeriat hukuk demek değil, hukuk kaynağı...
[29/1 22:09] Özer: Dünya görüşünün faydası YAŞANMAYA DEĞER HAYATI OLUŞTURMAK SA bizim dünya görüşümüz yani BÜYÜK DOĞU İBDA daha Hayata hakim kılınamadı bundan önce o zaman yaşanmaya değer hayat hiç kurulmamış mı oldu
[29/1 22:10] Abdullah Kuloğlu: Yaşanmaya değer hayatın yaşanamadığı yerde, yaşanmaya değer hayat cihaddır.
[29/1 22:11] Abdullah Kuloğlu: Ve buna ilave... Dünya Görüşü mücadelenin amacı olduğu gibi, en büyük aracıdır da. Yani cihadın kâmil mânâda yapılabilmesi için de DÜNYA GÖRÜŞÜ lazım.
[29/1 22:11] Özer: Hocam zaten Cihat gerektiğinde her zaman ve her yerde
[29/1 22:13] Özer: Hocam demek istediğim 1400 seneden beri İslam'a nispetle yaşanmaya değer hayat kurulamadı mı yani kurulamamış olması lazım kurulduysa dünya görüşü olmadan nasıl kuruldu
[29/1 22:14] Abdullah Kuloğlu: Tarihte "dünya görüşü" mevzu?
[29/1 22:17] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşü daima vardı ama müesseseleşmesi zaten 18yy sonrası bir mevzuu. Hususiyle Batı'da.. Yani ayrı bir ilim şubesi olarak müstakil hale gelmesi.. Bizde 16yy başında Dünya Görüşü yenilenemiyor. Donma yaşanıyor ve çöküş gerçekleşiyor.
[29/1 22:18] Abdullah Kuloğlu: Ama 15yy'da ne doğu da ne batıda böyle müesseseleşmiş ve müstakil hale gelmiş bir dünya görüşünü aramayın.. Var mı var ama müstakil ve müesseseleşmiş değil.
[29/1 22:19] +90 543 208 67 99: Peki sebebi?
[29/1 22:22] +90 543 208 67 99: Biz neden geride kaldık dünya müesseseleşirken?
[29/1 22:22] Abdullah Kuloğlu: Soru: Allah Rasûlü'nün devrinde ve hatta İslâm tarihine bakıldığında Dünya Görüşü olarak ifade ettiğiniz ve Allah Rasûlü'ne uymak için gerekli gördüğünüz müesseseye ait her hangi bir iz görmüyoruz. Bu bir çelişki değil midir? Ayrıca Allah ve Rasûlü neyi eksik bırakmıştır ki bu müesseselere ihtiyaç olsun. İzah eder misiniz...
Cevap: Peşin cevabımız bunun bir çelişki olmadığıdır. İslâm tarihinde mezhep ve tasavvuf müessesesinin teşekkülü nasıl belli bir zaman sonra ZARURET haline geldi ise dünya görüşü müessesesi de aynı şekilde zaruret haline gelmiştir. Müesseseleşmeden önce yani sistemli bir bütün haline gelmeden önce mezhep, tasavvuf ve dünya görüşü bahisleri elbette vardı ve bu bahislere cevaplar veriliyordu. Fakat bahisler birbirinden ayrılmamış ve dolayısı ile müstakilen bugünki isimleri ile isimlendirilmemişti.
Bahislerin birbirinden ayrılma zarureti öncelikle bütün bahislere hakim ve bütün bahislerde ehil olan kişilerin git gide azalması neticesi oldu. Allah Rasûlü devrinde yetişmiş hafızların çoğunluğunun şehit olması neticesi İlahî Kelam'ın bir kitapta toplanması gibi.. Yani her bir sahada emanet olarak alınan vazifenin ehliyetlileri azalıp yok olmaya yüz tuttukça müesseseleşme bir zaruret haline geldi.
İkinci husus ise bu müesseselerin vazife sahalarına ait muhtevanın zaman geçtikçe genişlemesidir.
Dolayısı ile Allah Rasûlü devrinde bir eksiklikten bahsedilemez. Eksiklik her devrin insan malzemesinde ve her devrin yeni durum ve ihtiyaçlarına cevap vermek zaruretinden kaynaklandı. Daha net bir ifade ile bu üç müessese devrin insan ve eşya zaafını ikmâl etmek üzere teşekkül ettiler. Böylece hedef eksiksiz Allah Rasûlü devrine bütün devirleri bağlayabilmek ve yükseltebilmek oldu.
Bunu şöyle bir misâl ile açıklayabiliriz. Gayet sağlıklı ve genç bir insan düşünelim. Bu insanın tıbba ihtiyaç duymayacağı aşikârdır. Zira tıbbî açıdan eksiksiz ve tamdır. Fakat belli bir süre sonra bu gencin yaşının ilerlediğini ve çeşitli hastalık ve marazlar yaşadığını düşünelim. Bu durumda marazların gitgide artan çeşitliliği ve zorluk derecelerine bağlı olarak tedavinin gerektirdiği bilgi birikimi ve uzmanlıkların çeşitlenmesi tabiidir. Burada dikkat ediliyorsa artan bilgi birikimi ve uzmanlık zarureti baştaki eksiksizliğin kaybına bağlı olarak zuhur etmiştir. Bu misâlden hareketle hem Allah Rasûlü devrinin eksiksizliğini hem de sonrası takip eden devirlerde niye müesseseleşme zaruretinin doğduğunu kabaca anlayabiliriz.
Bu gözle her ne kadar müstakil bir müessese olarak zuhur etmemiş olsa da Allah Rasûlü'nün hemen peşi sıra gösterebileceğimiz örnekler mevcuttur. Bu konuda en bariz örnek Hz.Ömer devri uygulamalarında görülebilir. Örneğin Hz. Ömer, Allah Rasûlü devrinde olmayan maaşlı ve mesleği askerlik olan bir ordu kurmuştur. Bu uygulama-tatbik şekline ait bir yenileme demektir. Bunun gibi maliye, devlet idare şekli, kamu personeli rejimi vs gibi konularda çeşitli düzenlemeler yapıldığını biliyoruz.
Diğer bir örnek Memlûk Devleti'nin hükümet şeklinin bir hanedanlığa bağlı olmaktan çıkarılması ve ehliyetli ve nüfuzlu emirlerin kendi aralarında yaptıkları bir seçimle sultanın işbaşına geçmesidir. Ki bu sayede hanedan mensupları arasında başgösteren iktidar mücadeleleri son bulmuş ve siyasî istikrar temin edilerek ülkenin parçalanması ve zayıflaması engellenebilmişti.
Başka bir örnek daha vermek gerekirse Anadolu Selçuklu devlet bürokrasinin türk beyliklerine dayanması ve evlilik yolu ile hanedanlığa sadakatinin sağlanması yöntemi Osmanlı'larda tamamen değiştirilmiş ve yerine devlet bürokrasisinin devşirme usûlü ile temini cihetine gidilmiştir. Padişahların da hanımları ekseriyetle devşirmeler olmuştur. Böylece hanedanlık hakkını ileri sürerek başgösteren isyanlara imkân kalmamış ve İslâm tarihinin en istikrarlı idarî sistemi vücud bulmuştur.
Elbette diğer bir çok alanlarda ve konularda örnekler vermek mümkündür. Fakat bu çalışmanın konusu bizzat bu örnekler olmadığından sözü uzatmanın faydası olmayacağına inanıyoruz.
İslâm tarihinde tatbik sahalarındaki bu yenileme ve düzenleme faaliyetleri 17.yy başlarına kadar devrin empoze ettiği ihtiyaçlara göre az veya çok, yeterli ve yetersiz bir şekilde devam etmiştir. 17.yy'da ise İslama Muhatap Anlayış'ta başlayan bozulma tatbik sahasının yenilenememesi ve neticede çöküşün gerçekleşmesine sebep olmuştur. Bu konunun daha teferruatlı anlatımını Üstâd Necip Fazıl Kısakürek'in İdeolocya Örgüsü adlı eserinde "Fasledici Tarih Çizgisi" ve "İslâm Nasıl Bozuldu?" başlığı altından takip edebilirsiniz.
Bu izahın diğer bir yönünü de ele almakta fayda var.
Temel metinde dikkat ediliyorsa şöyle bir ifade var: " İçinde yaşanılan zaman ve mekânın farklılaşması boyunca doğan meseleler dediğimizde hemen anlaşılacağı üzere insan, DEĞİŞMEZ ŞERİAT ÖLÇÜLERİ ile DEĞİŞİR EŞYA VE HADİSELER zemini arasında yer tutmak durumundadır. Buna göre değişmez, yani zaman ve mekân üstü olan şeriat hükümlerinin tanıdığı İMKÂN çerçevesinde değişir eşya ve hadiselere hakim olunması gereği açıktır. Bu ise dış hayatımızın eşya ve hadiseye göre fakat şeriatın tanıdığı İMKÂN içinde düzenlenmesini gerektirir."
ŞERİATIN tanıdığı İMKÂN!
Bu vurguda şöyle bir husus var ki, bunu bir ifade kalıbı halinde ifade edelim; "Mümkün olma özelliği ile var olan".
Yani dünya görüşü Şeriatın hasrında mümkün olma özelliği ile zaten vardır. Aynen toprakta, domatesin, biberin, elmanın, armutun POTANSİYEL olarak var olması gibi. Elma ve armut toprakta nasıl mevcut ise dünya görüşü de Şeriatta mevcuttur. Yani ona bir ilave değildir. Aksine Şeriatta mümkün olma özelliği ile var olan bu dünya görüşü,, muayyen-yani belirli- zaman ve mekânın ihtiyaçları vesilesi ile keşf edilip açığa çıkar ve görünür olur. Şeriat ve Dünya Görüşü başlığında izah edildiği gibi bu İMKÂN bizzat Şeriatta mübahlar sahasının varlığında mündemiçtir.
Bu yönden de bir eksiksilik ve dolayısı ile bir ilavenin söz konusu olmadığı fakat devrin ihtiyaçlarına göre Şeriattaki örtük ve gizli olgunlukların keşfedilip ortaya konmasının söz konusu olduğu anlaşılır.
[29/1 22:25] Özer: Peki şu anda dünyada toplam 4 tane dünya ggörüşümü var bizimle beraber
Yani biz diğer üçünü yendiğimiz de dünya şampiyonu mı olacağız
Tabii sistemleşememiş itikat ve felsefi akımları saymıyorum
[29/1 22:25] Abdullah Kuloğlu: Teorik olarak evet Bd-İbda ile birlikte 4 tane
[29/1 22:26] Abdullah Kuloğlu: Fiilen ise 2 tane
[29/1 22:26] Abdullah Kuloğlu: Birincisi hakim dünya görüşü olarak Liberal Kapitalist Dünya Görüşü
[29/1 22:26] Abdullah Kuloğlu: İkincisi ise DENENMEMİŞ olarak Bb-İbda Dünya Görüşü
[29/1 22:29] Abdullah Kuloğlu: Aslına bakılırsa İslâm Ümmetinin de iman ve aklı bugün sistemleşememiş olduğu içindir ki dünyayı elinden kaçırdı.
[29/1 22:30] Abdullah Kuloğlu: Bd-İbda Dünya Görüşü, Ümmet adına bugün tek Sistem teklifi..
[29/1 22:40] Abdullah Kuloğlu: Elbette bu sisteme bağlı ideolojik şuurun ümmete mal edilmesi lazım. Aynen Batı'da olduğu gibi..
[29/1 22:42] Abdullah Kuloğlu: Mücadele zaten bunun mücadelesi.. Bizim burada yaptığımız ne? Öyle değil mi? Veya BDFO'nun varlık gayesi ne?
[1/2 19:37] Abdullah Kuloğlu: Deizim, ateizim ve agnostizim tabirleri klasik kullanımında Yaratıcı'nın varlığı konusunda takınılan 3 farklı tavır için kullanılıyor.
[1/2 19:38] Abdullah Kuloğlu: Agnostizim (Kelâmda buna laedriyye deniyor) türkçeye bilinemezcilik şeklinde çevriliyor.
[1/2 19:39] Abdullah Kuloğlu: Daha önce kısaca temas ettiğimiz 3 temel mesele karşısında bilinemez hükmünü verirler agnostikler.
[1/2 19:39] Abdullah Kuloğlu: Fikirde şüpheci metodu kullanırlar.
[1/2 19:41] Abdullah Kuloğlu: Klasik Yunan'da sofistler bu türden
[1/2 19:42] Abdullah Kuloğlu: Neredeyse hiç bir konuda kesin hükme inanmadılar.
[1/2 19:43] Abdullah Kuloğlu: Batı'da Kant'tan sonra ise bu tavrın pozitif ilimler dışında -ki sınırlarının tayini tartışmalıdır- yine tazelendiği ve genel bir hal aldığını biliyoruz.
[1/2 19:44] Abdullah Kuloğlu: Özellikle Faşist ve Marksist sistemlerin fiilen yenilmesinden sonra
[1/2 19:46] Abdullah Kuloğlu: Avlayıcı tarafı hürriyet mefhumunu merkezine alması... Herkesin hakikati kendine dedikten sonra mevcut hakikat anlayışlarını ferdî kabul sınırları içinde tutmak kaydı ile eşit kabul etmeleri.
[1/2 19:46] Abdullah Kuloğlu: Buradan fert için din ve vicdan hürriyeti, fikir hürriyeti vs gibi temel kabuller çıktı
[1/2 19:48] Abdullah Kuloğlu: Ayrıca devlet karşısında bütün inanış ve kabul edişlerin eşitliği ve devletin bunlardan birini diğerine tercih etmemesi ilkesi ki biz buna laiklik diyoruz
[1/2 19:48] Abdullah Kuloğlu: Fikir hürriyeti ilkesi ise sisteme partiler sistemi şeklinde yansıdı vs...
[1/2 19:51] Abdullah Kuloğlu: Tefekkür metodu olarak şüpheciliği kullanır dedim. Agnostiklerde hem metod hem de esas olarak şüphe temeldir ve askıda kalmak, kesin hükme varmamak daima korunur.
[1/2 19:52] Abdullah Kuloğlu: Bir metod olarak şüpheci metodun (ki tenkid demektir) biz de yeri vardır.
[1/2 19:53] Abdullah Kuloğlu: Şüpheci metodun bizdeki tefekkür geleneğimizdeki dev ismi İmam-ı Gazali
[1/2 19:54] Abdullah Kuloğlu: Özetle söylersem şüpheden de şüphe etmek ve şüphenin de asıl ve esas olamayacığını akılla anlamak gereği agnostizmin en zayıf noktası
[1/2 19:55] Abdullah Kuloğlu: Öyle ise şüpheci metodun bizi vardırdığı nokta insan idrakinin aczini göstermesidir.
[1/2 19:56] Abdullah Kuloğlu: Bu anlaşıldıktan sonradır ki, iman bir zaruret haline gelir.
[1/2 19:57] Abdullah Kuloğlu: Demokratik sisteme bu meselenin yansıması şu şekilde oldu
[1/2 19:57] Abdullah Kuloğlu: Demokrasilerde fikir hürriyeti (?) demokrasinin iptali için kullanılamaz.
[1/2 19:58] Abdullah Kuloğlu: Gelinen bu nokta bizzat demokrasinin bahsini ettiği fikir hürriyetinin gerçek bir hürriyet olmadığını göstermeye yeter.
[1/2 20:01] Abdullah Kuloğlu: Aynen şüpheden şüphe etme noktasında agnostiklerin susması gibi.
[1/2 20:01] Abdullah Kuloğlu: Fakat dediğim gibi avlayıcı tarafı kolayından ve zahiren bir hürriyet ve barış görüntüsü verebilmesi.
[1/2 20:02] Abdullah Kuloğlu: Komünizimin avlayıcı tarafının adalet olması gibi
[3/2 09:41] Abdullah Kuloğlu: Bir not:
ALİMİN (Fakih, Mürşid ve Mütefekkirin) KIYMETİ
"Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılır, âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir."
(Suyûti, el Câmiu’s Sağir, nr 10026; İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni’l- İlm, nr. 139.)
Alim; malûmat sahibi demek değildir!.. Öyle olsaydı Oryantalist kâfirlere de ALİM denirdi.
İSLAMA MUHATAP DOĞRU ANLAYIŞA ERMİŞLERE ALİM DENİR.
Bunlardan İLAHÎ ÖLÇÜLERLE meşgul olanına FAKİH, bu ölçüleri kalplere nakşetme işiyle meşgul olana MÜRŞİT, aynı ölçüleri eşya ve hadiselere tatbik etme işiyle meşgul olana da MÜTEFEKKİR denir.
Fakih'ten MEZHEP,
Mürşit'ten TASAVVUF,
Mütefekkir'den DÜNYA GÖRÜŞÜ tahsil edilir.
Kısaca ALİMLİK vasfı malûmatla ilgili değil malûmatı doğru bir anlayışla meşgul olduğu sahaya göre idrak edebilmek ile ilgilidir.
[4/2 12:11] Abdullah Kuloğlu: Bd-İbda Dünya Görüşüne Giriş adlı çalışmada Efendi Hazretlerinden bir nakil yapmıştım. Bu nakilin başlangıcında şöyle bir cümle var:
[4/2 12:11] Abdullah Kuloğlu: "Nebilerin en büyüğü olan Kâinat Efdendi'sinden sonra Peygamberlik yoktur, yanlız o NURA verâset vardır... "
[4/2 12:12] Abdullah Kuloğlu: İbda Diyalektiği eserinde Salih Mirzabeyoğlu bu nakli yaparken NUR tabirini büyük harflerle yazarak bir vurgu yapıyor.
[4/2 12:13] Abdullah Kuloğlu: Ve naklin devamında BU NURA VERASET davasını anlayabilmek için diye devamı var.
[4/2 12:15] Abdullah Kuloğlu: Veraset malûm ölenin ardından HAK SAHİPLERİNE bıraktığı malı mülkü.
[4/2 12:16] Abdullah Kuloğlu: Söz konusu olan Nebilerin en büyüğü olunca O'nun verasetinin bildiğimiz soydan mal mülk olmadığını anlamak için asgari bir anlayış sahibi olmak yeter.
[4/2 12:17] Abdullah Kuloğlu: Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus NUR meselesi
[4/2 12:21] Abdullah Kuloğlu: Veraset davasına dair bir Hadis-i Şerifte buyruluyor: " Alimler, Peygamberin varisleridir"
[4/2 12:23] Abdullah Kuloğlu: Şimdi dikkat alimin bildik soydan malûmat -bilgi- sahibi kişi olmadığı aksine VERASET konusu olanın NUR olduğu herhalde anlaşılıyor.
[4/2 12:23] Abdullah Kuloğlu: Bilgi sahibi değil NURUN SAHİBİ..
[4/2 12:26] Abdullah Kuloğlu: Fakihin içtihadında, mürşidin keşfinde, mütefekkirin fikrinde tezahür eden, görünen, açığa vuran ŞEY işte bu NURDUR
[4/2 12:28] Abdullah Kuloğlu: Fakatbu NUR her ne kadar aynı NUR olsa da her birinin yöneldikleri sahaları içinde görünüşleri değişir.
[4/2 12:29] Abdullah Kuloğlu: Güneşin her bir eşyada görünüşünün farklı olması gibi.
[4/2 12:29] Abdullah Kuloğlu: Şimdi biraz dikkat
[4/2 12:30] Abdullah Kuloğlu: Bilgi için bilinen şey, bilen ve ışık unsuru lazımdır.
[4/2 12:31] Abdullah Kuloğlu: Bunu güneş misalinden hareketle tasvir edersek zifiri karanlıkta gören göz ve görünecek eşya var olmasına rağmen nasıl görme olmuyorsa... Bilgide de NUR olmadan olmaz.
[4/2 12:32] Abdullah Kuloğlu: Bilinen ile bilen arasını bağlayan bağa biz anlayış diyoruz.
[4/2 12:33] Abdullah Kuloğlu: Geniş anlamıyla fıkıh tabirinin FEHİMDEN "derin anlayış"tan geldiğini bilelim.
[4/2 12:34] Abdullah Kuloğlu: Bu durumda ANLAYIŞ NURUN ilk tecellisi, zahire çıkması, kabuğu oluyor.
[4/2 12:36] Abdullah Kuloğlu: İster dar anlamıyla FAKİH ister MÜRŞİD ister MÜTEFEKKİR denilmiş olsun bu üç farklı vasıfta görünen şey ANLAYIŞ davasıdır. Yani bu üç vasfı kendisinde toplayan şey bu ANLAYIŞ BİRLİĞİDİR.
[4/2 12:37] Abdullah Kuloğlu: Ki bunun NUR demek olduğunu izah ettik.
[4/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: NURA veraset demek ki BİR VE AYNI olan NURUN, BELLİ BİR ANLAYIŞLA mevzular boyu SİSTEMLEŞMESİ demekmiş
[4/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: BİR ve AYNI NURUN
[4/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: BELLİ BİR ANLAYIŞLA
[4/2 12:39] Abdullah Kuloğlu: YÖNELDİĞİ MEVZUYA BAĞLI OLARAK
[4/2 12:39] Abdullah Kuloğlu: SİSTEMLEŞMESİ
[4/2 12:40] Abdullah Kuloğlu: Biz bu BELLİ ANLAYIŞA Dünya Görüşümüzün dilinde -yani fikir cephesinden- İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ diyoruz.
[4/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Nebilerin en büyüğü olan Kâinatın Efendisine has ve O'nunla mukayyed ANLAYIŞA ise MUTLAK MUHATAP ANLAYIŞ diyoruz.
[4/2 12:42] Abdullah Kuloğlu: Büyük Doğu; İslâma Muhatap Anlayışın Dünya Görüşü...
[4/2 12:44] Abdullah Kuloğlu: Bu Anlayışın batını O NUR ve zahiri ise DİYALEKTİK (USÛL) olmuş oluyor.
[4/2 12:44] Abdullah Kuloğlu: NUR-ANLAYIŞ-DİYALEKTİK-SİSTEM...
[4/2 12:45] Abdullah Kuloğlu: Kısa ifadesi şu; Ruh, anlayış ve sistem.
[4/2 12:45] Abdullah Kuloğlu: Burada ruh ve nur aynı mânâda.
[4/2 12:47] Abdullah Kuloğlu: Bu GÖZLE iki eser;
[4/2 12:47] Abdullah Kuloğlu: İslâma Muhatap Anlayış
[4/2 12:47] Abdullah Kuloğlu: İbda Diyalektiği
[4/2 12:50] Abdullah Kuloğlu: İdeolocya Örgüsünde "İslâm yenilenmez anlayış yenilenir" denilen bahsin muhtevası bu İKİ ESERDE
[4/2 12:51] +90 530 553 83 66: Eyvallah ağabey 😊👍🏻
[4/2 13:03] Abdullah Kuloğlu: Burada zevkinize hitap eder bir tarzda bir iki kelam ilave etmek isterim.
[4/2 13:04] Abdullah Kuloğlu: Allah ile kul arasındaki bağ (IŞIK UNSURU) VAHİY ki muhatabı Allah Rasûlü
[4/2 13:05] Abdullah Kuloğlu: Bu seviyede diyalektik-usûl?
[4/2 13:05] Abdullah Kuloğlu: CEBRAİL
[4/2 13:06] Abdullah Kuloğlu: Demek ki Diyalektik-Usûl; ESASI TAŞIYAN, GETİREN VE BİLDİREN YOL...
[4/2 13:07] Abdullah Kuloğlu: Ve Cebrail'in vasfı AKIL... Miraçta belli bir yere kadar EŞLİK EDEN.
[4/2 13:09] Abdullah Kuloğlu: Ya o belli bir yerden sonrası ZEVKEN İDRAKE erdiren AŞK EŞLİĞİNDE...
[4/2 13:09] Abdullah Kuloğlu: Elbette burada zevken idrakin MUTLAK ZEVKEN İDRAK olduğunu belirtelim.
[4/2 13:11] Abdullah Kuloğlu: Diyalektik-Usûl-Akıl-Aşk bu gözle hep aynı hizada.. O NURUN her varlık tabakasında kendi varlık tabakasına ait hususiyetler içinde KABUĞU-SURETİ-ŞEKLİ...
[4/2 13:17] Abdullah Kuloğlu: Bizim konumuz Dünya Görüşü olduğu için şöyle diyebiliriz; İslâma Muhatap Anlayışın Dünya Görüşü Büyük Doğu, bu dünya görüşünü doğuran İslâma Muhtap Anlayışın Diyalektiği ise İbda Diyalektiği (Tefekkür usûlü, ölçüleri ve prensipleri)
[5/2 12:26] Abdullah Kuloğlu: Dün İslâma Muhatap Anlayış ve buna bağlı Diyalektik yani usûl davasına vurgu yapmış ve 2 eser tavsiyesinde bulunmuştum.
[5/2 12:29] Abdullah Kuloğlu: Bu iki eser bu meselenin "niçin" yönünü ele alıyor. "Nasıl" yönü ise İdeolocya Örgüsünde "ham softa kaba yobaz" "roformacılar" "nefsanî tefsirciler" başlıkları ile "Derin ve Gerçek Mümin" başlıklarında ele alınıyor.
[5/2 12:30] Abdullah Kuloğlu: Bu arada nasıl ve niçin yönünü biraz açayım.
[5/2 12:32] Abdullah Kuloğlu: Bir şeyi mevzu olarak ele alışta iki yön söz konusudur; o şeye nasıl yaklaştığınız ve niçin öyle yaklaştığınız...
[5/2 12:33] Abdullah Kuloğlu: "Nasıl?" yönü zevken idrake yöneliktir. "Niçin" yönü ise akla yönelik.
[5/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: İdeolocya Örgüsü'nde ham softa kaba yobaz ve reformacılar iki yanlış anlayışı tasvir eder
[5/2 12:39] Özer: "Eşya ve hadiseler karşısında ruhun nasıl tavrına karşı akıl niçinlerle yaklaştır ve fikir meydana gelir'...
Hemen bu aklıma geldi
"
[5/2 12:39] Abdullah Kuloğlu: İslâma Muhatap YANLIŞ Anlayış sahipleri
[5/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Fikrin iki cephesi... Ruh bulur akıl tamimleştirir.
[5/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Fikir zaten zevken idrakin akılla suretlenmesidir
[5/2 12:43] Abdullah Kuloğlu: Reformacı anlayışı alt dallarıyla birlikte, mutlak ölçüleri "eşya ve hadislerin"in peşine takan ve bu yolla mutlak ölçülere ilave veya çıkarma yapan zihniyetin sahipleridir. Mealcilik, tarihselcilik, şeriatsız (hümanist)tasavvuf, demokratik veya sosyalist İslam gibi şeyleri savunurlar.
[5/2 12:44] Abdullah Kuloğlu: Ham softa kaba yobaz anlayışı ise alt dallarıyla birlikte "eşya ve hadiselere" gözlerini kapayan ve mutlak ölçülerle nisbetini kuramayan zihniyet sahipleridir. Her çeşidi ile haricî-selefilik, tasavvufsuz şeriatçılık, "İslam'da fikir değil hüküm vardır" diyerek dünya görüşünden mahrum bir fıkıhçılık vb gibi tezahürler bu tip anlayışın tezahürleridir.
[5/2 12:44] Abdullah Kuloğlu: Derin ve Gerçek Mü'min anlayışı ise mutlak ölçülere ne ilave ne çıkarma yapmadan "eşya ve hadiseleri" zevken ve aklen kuşatma gereğini idrak eden ve buna bağlı olarak tasavvuf ve dünya görüşü zaruretini anlayan zihniyet sahipleridir. Ehl-i Sünnet Mezhepleri, şeriata bağlı tasavvuf ve bunlara bağlı tefekkürden doğan dünya görüşü sahipleri bu cümledendir...
[5/2 12:46] Abdullah Kuloğlu: Ne ilave ne çıkarma yapmadan "eşya ve hadiseleri" zevken ve aklan kuşatan. Bu kısım nasıl kısmı!
[5/2 12:47] Abdullah Kuloğlu: Bu gerçekleştirebilecek bir TEFEKKÜR'ün hangi ölçülere uyması gerektiğinin izahı ise NİÇİN kısmı..
[5/2 12:49] Abdullah Kuloğlu: Ne ilave ne çıkarma yapmadan "eşya ve hadiseleri" zevken ve aklen kuşatma keyfiyetine bağlı bir TEFEKKÜR hangi ölçülere riayet ederse bu netice elde edilmiş olur?
[5/2 12:50] Abdullah Kuloğlu: İşin işte bu kısmı NİÇİN yönüdür. Ve bu bilinmeden, buna ait esaslar kavranmadan, bu ölçülerin temsil ettiği ANLAYIŞA erilmeden OLMAZ demektir bu.
[5/2 12:53] Abdullah Kuloğlu: Demek ki mevzu sadece kuru bilgi ve malûmat işi de değildir. Aksine TEFEKKÜR USÛLÜNÜN bilinmesindeki gaye İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞA fikren yakîn getirebilmektir.
[5/2 12:55] Abdullah Kuloğlu: Yanımda İdeolocya Örgüsü şu anda yok. Eğer aranızda yanında olan varsa Derin ve Gerçek Mümin bağlığına ait fotoğrafları paylaşabilir.
[5/2 13:24] Abdullah Kuloğlu: Özer Abi'den Allah razı olsun. Bu sayfalara bakıldığında Üstâdın OLMASI GEREKENİ İCMALEN TASVİR ettiğini görüyoruz. Büyük Doğu'nun hükümleri hep böyle... Pekiyi Üstâd bu neticelere hangi TEFEKKÜR ESASLARINA RİAYETLE ile varmıştır? Bu cümlelerin altında nasıl bir MUHAKEME USÛLÜ çalışmakta ve bu teşhisleri netice vermektedir?
[5/2 13:27] Abdullah Kuloğlu: Bu soruların cevaplarının bilinmediği yerde ezbere soydan bir taklidin taklid edene ne faydası olur? Ve daha da önemlisi bu MUHAKEME USÛLÜ bilinmeden sürekli değişen ve yenilenen "eşya ve hadiselere" Büyük Doğu İdeolocyasını zenginleştirecek ve geliştirecek tarzda ve tezada düşmeden el atabilmek mümkün müdür?
[5/2 13:28] Abdullah Kuloğlu: İBDA DİYALEKTİĞİ ve İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ eserlerinin ne olduğu anlaşılsın
[5/2 13:30] Abdullah Kuloğlu: Eserlerin muhtevasından önce NE OLDUĞU, NEYİN KARŞILIĞI OLDUĞU bilinsin ki, O GÖZLE YAKLAŞILSIN ve bakılsın.
[5/2 13:40] Abdullah Kuloğlu: Teferruatına girip bunaltmak istemem ama İBDA DİYALEKTİĞİ BÜYÜK DOĞUNUN MUHAKEME USÛLÜ DEMEK ZATEN. Eser bunu tafsiliyle izah ediyor. Büyük Doğu'nun muhakeme usûlü olmadan Büyük Doğu Dünya Görüşü nasıl yaşatılıp "eşya ve hadiseler" boyu pıhtılaştırabilir ki?
[5/2 13:42] Abdullah Kuloğlu: İBDA DİYALEKTİĞİ Büyük Doğu'nun derinliğine İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞINI ve genişliğine "EŞYA VE HADİSELERE" yanaşma tarzını ortaya koyuyor. Yani çift cepheli..
[5/2 13:43] Abdullah Kuloğlu: Yanaşma tarzı derken TEFEKKÜR cephesinden... Giyim, yiyim, içim ve sıçım tarzı gibi günlük sünepe anlamına kurban gitmesin kelime :)
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Selam ile
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Dün Muhakeme Usûlü
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Diyalektik
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Metod
[6/2 15:59] Abdullah Kuloğlu: Yöntem
[6/2 16:00] Abdullah Kuloğlu: Yaklaşma tarzı vs gibi
[6/2 16:00] Abdullah Kuloğlu: Kavramlardan bahsettik
[6/2 16:01] Abdullah Kuloğlu: Batı Felsefesinde "Felsefenin Başlangıç İlkeleri" veya "Felsefenin İlkeleri" başlığı altında tümen tümen bu konuyu ele alan eser var
[6/2 16:02] Abdullah Kuloğlu: İster dünya görüşü çapına ermiş olsun isterse olmasın derli toplu her felsefi ekolün, ilim şubesinin, mahalli idrak sahasının MUTLAKA buna dair bir şeyler söylediğini biliyoruz
[6/2 16:03] Abdullah Kuloğlu: Buna dair bir örnek olması ve zihninizde bir yer tutması açısından meşhur bir eseri tavsiye etmek istiyorum Batıdan
[6/2 16:04] Abdullah Kuloğlu: Politzer'in "Felsefenin Başlangıç İlkeleri" adlı eseri
[6/2 16:04] Abdullah Kuloğlu: Politzer marksist bir yazar ve elbette bağlısı bulunduğu dünya görüşünün anlayışı ile bu İLKELERİ temellendirip izaha çalışmış
[6/2 16:05] Abdullah Kuloğlu: Bunu paylaşmamdaki gaye TEFEKKÜR USÛLÜ'nün her haysiyetli Dünya Görüşü için elzem olduğunu göstermek ve anlaşılmasını sağlamak.
[6/2 16:06] Abdullah Kuloğlu: Bu Şeriat ilimlerinde de aynen geçerli bir husus
[6/2 16:06] Abdullah Kuloğlu: Usulü Fıkıh, Usulü Hadis, Usulü Tefsir vs şeklinde cilt cilt eserler var
[6/2 16:07] Abdullah Kuloğlu: Bugün fırsat bulursam bu konuda GENEL bir bilgilendirme yapacağım.
[6/2 16:09] Abdullah Kuloğlu: Fakat sizi uyarmam gerekir. Tefekkür Usûlünü malumat olarak bilmek ile bu usûle uygun bir biçimde tefekkür verimi ortaya koyabilmek farklı şeyler. İlk önce malûmat şart ama bu yeterli değil
[6/2 16:09] Abdullah Kuloğlu: Bunu yabancı bir dili öğrenirken önce o dilin gramerini öğrenmeye benzetebilirsiniz.
[6/2 16:10] Abdullah Kuloğlu: Grameri bilmeniz o dili konuşabileceğiniz anlamına gelmiyor
[6/2 16:11] Abdullah Kuloğlu: Lakin ilk adım bu. Gramersiz de olmaz. Gramer size o dilde kelime dizilişlerinin NİÇİN öyle olması gerektiğini gösterir. Aklen idrake hitap eder.
[6/2 16:12] Abdullah Kuloğlu: Siz bu gramere uygun bir biçimde DÜŞÜNE DÜŞÜNE konuşmaya, yazmaya çalışırken ZAMANLA yani İŞ İÇİNDE bu AKLÎ BİLGİ sizde ZEVKEN İDRAKE mal olmaya başlar.
[6/2 16:13] Abdullah Kuloğlu: Gramer tam anlamıyla ZEVKEN İDRAKE YÜKSELDİĞİNDE ise artık DÜŞÜNMEDEN AMA YAŞAYARAK o dili konuşur hale gelirsiniz.
[6/2 16:14] Abdullah Kuloğlu: Tefekkür USÛLÜNÜ sizde YAŞAYAN BİR BÜNYE haline getirdiğinizde DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN DİLİNİ konuşabiliyorsunuz demektir.
[6/2 16:15] Abdullah Kuloğlu: Bu konuşma ŞAHESER olur veya ortalam bir kıymet belirtir ayrı dava.
[6/2 16:15] Abdullah Kuloğlu: Anlaşıldı herhalde..
[6/2 16:15] Abdullah Kuloğlu: Bir mani olmaz ise akşama görüşürüz. İnternetten Politzer'in bahsini ettiğim eserine göz atabilirsiniz. Olması lazım.
[7/2 01:02] Abdullah Kuloğlu: https://www.marxists.org/turkce/politzer/politzer.pdf 29 -126. sayfalar arası... Politzer'in bahsini ettiğim marksist fesefe için ortaya koyduğu MUHAKEME USULÜ..
[11/2 21:48] Abdullah Kuloğlu: Selam ile
[11/2 21:49] Abdullah Kuloğlu: Birazdan tefekkür usûlümüz hakkında bir kaç kelâm etmeye çalışacağım
[11/2 21:49] Abdullah Kuloğlu: Uzunca bir ara vermiş olduk
[11/2 21:50] Abdullah Kuloğlu: Bunun sebebi kaynak eser olarak tavsiye ettiğim eserlere bu gözle bakmanıza fırsat tanımaktı.
[11/2 21:53] Abdullah Kuloğlu: Büyük Doğu-İbda Dünya Görüşünün DİYALEKTİĞİ, yani fikir düzeni -benim temel tespitlerimle- iki ana cepheye ayrılıyor.
[11/2 21:53] Abdullah Kuloğlu: Birinci cephe BAĞLI AKIL espirisi içinde PEŞİN FİKİR cephesi
[11/2 21:56] Abdullah Kuloğlu: Peşin Fikire mevzu olan 3 başlık var. Ve her başlık sırasına göre bir önceki ile çerçeveli ve kayıtlı...
[11/2 21:56] Abdullah Kuloğlu: 1. BEDAHATİN HAKİKATİ olarak Mutlak Ölçüler manzumesi ŞERİAT
[11/2 21:59] Abdullah Kuloğlu: 2. Kalp yolunun, yani RUHÇULUĞUN HAKİKATİ olarak TASAVVUFUN HİKEMİYAT cephesi
[11/2 22:01] Abdullah Kuloğlu: 3. Topluluk Hakikati yolunda BD-İBDA Dünya Görüşünün HÜKÜMLERİ
[11/2 22:03] Abdullah Kuloğlu: Bu 3 başlığın kapsamı TEFEKKÜR USÛLÜMÜZDE peşin fikir mevzuu olup Tefekkürümüz ile DOĞRULANMASI GEREKENLERDİR.
[11/2 22:06] Abdullah Kuloğlu: İKİNCİ ana cephemiz bağlı aklımızla kuşatma konusu olan cephe...
[11/2 22:07] Abdullah Kuloğlu: Bu cephe de kabaca iki madde halinde
[11/2 22:07] Abdullah Kuloğlu: 1. Aklın işleyiş ilkeleri ve metodları
[11/2 22:10] Abdullah Kuloğlu: 2. Bu işleyiş ilkeleri ve metodlarına riayetle eşya ve hadiseler hakkında insansoyunun o güne kadar elde ettiği MEVCUT BİLGİ BİRİKİMİNİ TEVİL, TABİR VE İRCÂ etmek. Yani PEŞİN FİKRİMİZİ DOĞRULAYACAK ŞEKİLDE KULLANMAK.
[11/2 22:12] Abdullah Kuloğlu: AKLIN İŞLEYİŞ İLKELERİ VE METODLARI bahsi bizim dünya görüşümüzün fikretme usûlünde ALET MEVKİNDE olup diğer dünya görüşlerince de kullanılmaktadır.
[11/2 22:15] Abdullah Kuloğlu: Formel (klasik) mantık ve diyalektik mantık işleyiş ile ilgili iken diyalektik ve diyalog metodu ise adı üstünde metod ile alakalı
[11/2 22:16] Abdullah Kuloğlu: Hangi mantığın hangi metod ile kullanılacağı meselesinde TAYİN EDİCİ KRİTER-ÖLÇÜ PEŞİN FİKRİMİZİN hangileri ile doğrulandığıdır.
[11/2 22:22] Abdullah Kuloğlu: Bir benzetme yaparsak yukarıda kabaca maddeleştirdiğimiz bu TEFEKKÜR USÛLÜMÜZ Gramer ise, bu tefekkür usûlümüze riayetle MEVCUT BİLGİ BİRİKİMİNİ TEVİL, TABİR ve İRCÂ Gramere riyayetle kelimeleri ANLATILMAK İSTENENİN emrine ve hizmetine almak olarak ele alabiliriz.
[11/2 22:23] Abdullah Kuloğlu: Anlatmak istediğimiz; PEŞİN FİKRİMİZ, Kelimeler; Mevcut Bilgi Birikiminin bütün unsurları, gramerimiz ise Tefekkür Usûlümüz yani Diyalektiğimiz.
[11/2 22:27] Abdullah Kuloğlu: İBDA DİYALEKTİĞİ eserinde Diyalektik Ölçülerimiz levhasında PEŞİN FİKİRİMİZ olan ŞERİAT-TASAVVUF VE DÜNYA GÖRÜŞÜ hükümlerinin NİÇİN bu şekilde olması gerektiği bahsi; birincisi BEDAHAT DAVASI başlığında, ikincisi İSLAMIN KALBİN YOLU OLMASI başlığında, üçüncüsü ise topluluk hakikati yolunda TECRİT ÖLÇÜLERİMİZ başlığında izah ediliyor.
[11/2 22:29] Abdullah Kuloğlu: (Son paragrafa düzeltme) NİÇİN bu şekilde kabul edilmesi gerektiğinin izahı
[11/2 22:37] Abdullah Kuloğlu: Yoğun bir giriş oldu lakin ilerideki günlerde sizden gelecek sorulara da bağlı olarak mevzuları açmaya çalışalım.
[11/2 22:38] Özer: Hocam biz kolay ve güzel Tefekkür usulünü öğrenmeyi düşünürken sen bize tefekkürün imkansız gibi olduğunu gösterdin
Yani düşünmek bu kadar zor mu hocam
Bu usulleri bilmeden Biz düşünemez miyiz Veya bizim düşünmemiz ne oluyor o zaman???
Veya birçok kişi düşünüyor zaten Hatta kafir de düşünüyor münafıkt da müşrik de...
[11/2 22:40] Abdullah Kuloğlu: İmkânsız gibi demeyelim lakin soylu tefekkür bu şartlara bağlı
[11/2 22:42] Abdullah Kuloğlu: Kuran ve Hadis'i herkes okuyabilir ve üzerine düşünebilir lakin ÜMMETİ BAĞLAYICI hüküm çıkarmak söz konusu olduğunda herkesin okuduğu ve üzerine düşünebildiğinden farklı bir KEYFİYET olması gerektiği açık
[11/2 22:42] Abdullah Kuloğlu: Ehliyet Şartlarını aramak şart
[11/2 22:42] Abdullah Kuloğlu: Aksi savrukluk ve gevşeklik olur.
[13/2 14:12] Abdullah Kuloğlu: Diyalektiğimizi kabaca tarif ettikten sonra anlaşılmasını kolaylaştırmak için kullandığımız Gramer ve DİL benzetmesini hatırlatarak ikinci fotoğrafta geçen DİL ALANI bahsini bunun yanında VASIFLANDIRMA vurgusu ile Tevil, tabir ve ircâ bahsini hatırlayınız..
[13/2 14:14] Abdullah Kuloğlu: Yine ikinci fotoğrafta ikinci paragrafta geçen "Büyük Doğuya vücud veren Tefekkür ilkeleri" tabirine dikkat..
[13/2 14:17] Abdullah Kuloğlu: Bu arada Özer Abinin sorduğu soruya cevabımı erteliyorum. Açıkcası doğru veya yanlış önemli değil takipçilerden daha canlı reaksiyonlar bekliyordum, bekliyorum. Sebebi de bu.
[13/2 14:19] Abdullah Kuloğlu: Tevil biliyorsunuz kelime anlamı olarak döndürmek karşılığı... Veya bir kelimenin ilk akla gelen anlamı dışında diğer anlamlarına tahsis demek.
[13/2 14:22] Abdullah Kuloğlu: Tevil bu geniş anlamıyla tümdengelim ve tümevarım metodlarını da kuşatıyor. Klasik-Formel Mantıkta bu iki metodun esaslı bir yeri var.
[13/2 14:25] Abdullah Kuloğlu: Dikkat ediliyorsa burada eşya ve hadiselere ait mevcut bilgi birikimi AYNI BİR SÖZLÜKTEKİ KELİME YIĞINI gibi önümüzde dururken bunun BİZİM YÖNÜMÜZDEN "aslın görünmesi için gerekli araz" rolünde olduğunu ve ASILDAN KASTIN DA "PEŞİN FİKİR" olarak kabul ettiğimiz maddeler olduğunu görelim.
[13/2 14:27] Abdullah Kuloğlu: Yani şöyle söyleyebiliriz; PEŞİN FİKRİMİZİN GÖRÜLMESİ İÇİN GEREKLİ VE EMRİMİZE ALMAMIZ GEREKEN BİLGİ YIĞINI...
[13/2 14:28] Abdullah Kuloğlu: Derdimiz de zaten PEŞİN FİKRİMİZİN GÖRÜLMESİNİ SAĞLAMAK
[13/2 14:30] Abdullah Kuloğlu: Bu anlamda DİYALEKTİKTEN kastımız BİLGİ YIĞININA PEŞİN FİKRİMİZİ konuşturabilmenin USÛLÜ diyebiliriz.
[13/2 14:30] Abdullah Kuloğlu: Ya bu ne demek?
[13/2 14:31] Abdullah Kuloğlu: TERKİP demek. BÜTÜN parçaların-unsurların toplamından daha fazla bir şeydir diyoruz.
[13/2 14:34] Abdullah Kuloğlu: Buna göre DİYALEKTİK, mevcut bilgi birikimi UNSURLARINI Peşin Fikrimizi gösterecek ŞEKİLDE DÜZENLEME demektir. Muhtevaya göre ŞEKİL demektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ŞEKLİN unsur üstü mahiyette olması.
[13/2 14:35] Abdullah Kuloğlu: Toplu halde ifade etmeye çalıştığımda söyleyebileceğim şey şu şekilde formül halinde ifade edilebilir;
[13/2 14:37] Abdullah Kuloğlu: PEŞİN FİKİR MUHTEVASINI GÖSTEREN DİYALEKTİĞİN EMRİNE ALINMIŞ UNSURLAR...
[13/2 14:38] Abdullah Kuloğlu: İşte bu yapılabildiğinde DİLDEN MAKSAT MÂNÂ olduğundan yani MUHTEVA olduğundan, DİL ALANI GENİŞLETİLMİŞ olur.
[13/2 14:38] Abdullah Kuloğlu: Buradaki DİL, DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZÜN DİLİ..
[13/2 14:41] Abdullah Kuloğlu: Ayrıca Dünya Görüşümüzün Diyalektiği dediğimizde AKLIN İŞLEYİŞ İLKELERİ VE METODLARININ diyalektiğimiz için ALET vasfında olduğunu anlayalım.
[13/2 14:43] Abdullah Kuloğlu: Buna göre SOYLU CİNSİNDEN BİR FİKİR OCAĞI OLABİLMENİN ŞARTLARI ortaya çıkmış oluyor
[13/2 14:43] Abdullah Kuloğlu: Bunlara ZAHİRİ şartlar veya asgari şartlar diyelim.
[13/2 14:44] Abdullah Kuloğlu: Birincisi DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZÜN DİL ALANINA DAHİL ETMEK İSTEDİĞİMİZ SAHAYA AİT PEŞİN FİKİR ÖLÇÜLERİNE HAKİMİYET
[13/2 14:45] Abdullah Kuloğlu: İkincisi AYNI SAHAYA AİT BİLGİ BİRİKİME HAKİMİYET
[13/2 14:46] Abdullah Kuloğlu: Üçüncüsü ise ikincisini birinciyi gösteren unsur kılabilmenin DİYALEKTİK İLKELERİNE RİAYET
[13/2 14:48] Abdullah Kuloğlu: Mesela İKTİSAT sahasına ait PEŞİN FİKİR ÖLÇÜLERİMİZE HAKİMİYET
[13/2 14:49] Abdullah Kuloğlu: Yine İKTİSAT SAHASINA AİT mevcut BİLGİ BİRİKİMİNE HAKİMİYET
[13/2 14:51] Abdullah Kuloğlu: Ve ikinciyi birinciyi gösteren unsur haline sokan DİYALEKTİĞİN meselelere TATBİKİNİ GÖSTEREN FİKİR
[13/2 14:52] Abdullah Kuloğlu: Böylece UYGUN MUHTEVAYA UYGUN ŞEKİL şeklinde DİL ALANININ GENİŞLEMESİ gerçekleşmiş olur ve bunun başka da bir yolu yoktur.
[13/2 14:53] Abdullah Kuloğlu: "YÜRÜYEN BÜYÜK DOĞU" tabirinin ne anlama geldiğini bu bahisten görelim ve anlayalım.
[13/2 14:53] Abdullah Kuloğlu: VE..VE..VE.. Büyük Doğu FİKİR OCAĞI olabilmenin ne demek olduğunu..
[13/2 17:08] Özer: Arkadaşlar ben büyük doğu fikir ocaklarından istifa ediyorum düz İbdacı olmayı tercih ediyorum
Hatta belki direk büyük dodoğucu bile olabilirim.
Ne bu ya kolaylaşacağına daha zorlaşıyor
Hoca tuttuk bize anlatsın diye daha bizi anlayamaz hale getiriyor
Hocam bu işin kolayı yok mu hani "Zorlaştırmayın kolaylaştırın"ölçüsü gereği
[13/2 17:23] Abdullah Kuloğlu: Hürriyet zorunluluğun şuuruna varıştır :) Mesela Tıp Fakültesi doktor olmanızı kolaylaştırır ve doktor olma hürriyetini size sunar... Zorlaştırmayın kolaylaştırın ölçüsünü BÖYLE ANLAMAK LAZIM. Ki bu ANLAYIŞ da Tasavvuf ehlinden ve dünya görüşümüzde "hakiki hürriyet hakka esarettir" şeklinde hükme bağlanmış... Ben de bu ruh, anlayış ve sisteme bağlı birisi olarak bu meseleye yani ideolojik eğitim zorunluluğu meselesine bunu tatbik ederek bir müfredat çıkarmış oluyorum ki bu da FİKİR oluyor ve DİL ALANI genişlemiş oluyor.
[13/2 17:26] Abdullah Kuloğlu: Aslında bir zorluğu yok. Şuurun zamanla form tutması için gayret, ısrar ve sabır lazım. Ve anladım kolaycılığına sapmadan çalışmak.
[13/2 17:29] Abdullah Kuloğlu: Mesela EŞYA VE HADİSELER diyoruz. EŞYA, herşey! Hadiseler ise oluş! Alın size VARLIK VE OLUŞ çerçevesinde Kainat Muhasebesine sizi mecbur bırakan bir BEDAHAT meselesi...
[13/2 17:29] Abdullah Kuloğlu: Oluş dediğimiz an DEĞİŞİM VE ELBETTE ZAMAN..
[13/2 17:30] Abdullah Kuloğlu: Demek ki Zamanın hakikati ve buna bağlı bir TARİH MUHASEBESİ zorunlu bir DÜNYA GÖRÜŞÜ için
[13/2 17:38] Abdullah Kuloğlu: Zamanın VARLIK GAYESİ NE? YANİ OLUŞUN VE DEĞİŞİMİN ERMEK İSTEDİĞİ NOKTA NERESİ? Zaman ölçüsü bu mânâda DEĞİŞİMİN VE DÖNÜŞÜMÜN ölçüsünü veriyor. DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM yani içtimaî sistem çapında ifadesi ile İHTİLAL VE İNKÎLAP hangi ölçüye bağlanmalı? Ve değişim denildiğinde metod olarak ilk akla gelen husus elbette DİYALEKTİK... Kabaca söylersek DİYALEKTİK MANTIKLA ele alınması gereken bir husus bu. Hani her mevzuunun kendisine ait esas-usûl ile ELE ALINABİLİR OLUŞU...
[13/2 17:39] Abdullah Kuloğlu: Marksistler KOMÜNİST BİR TOPLUMA DOĞRU ZAMANIN VE DEĞİŞİMİN GAYESİNİ ifade ederler
[13/2 17:40] Abdullah Kuloğlu: Ve bunun bir DİYALEKTİĞİ vardır...
[13/2 17:42] Abdullah Kuloğlu: Liberaller ise gayet tabii olarak belirsizliğe vurgu yaparak İNSAN HÜRRİYETİNİ ve İRADESİNİ öne alır ve bunun düzenini zamanın gaye noktası olarak işaretlerler. Bu bakımdan İLKELDEN GELİŞMİŞE DOĞRU bir zaman anlayışı varıdır
[13/2 17:44] Abdullah Kuloğlu: Liberallerin ZAMANIN GAYE noktası bu bakımdan GELİŞMEYE AÇIKLIK ve AKLIN HAKİMİYETİNE dayalı bir içtimaî sistemdir. Buna yaklaştığınca İLERİ ve uzaklaştığınca GERİ.. vesaire.
[13/2 17:47] Abdullah Kuloğlu: Elbette bunun İTİKADÎ VEHCESİ cüzzi irade ve Külli İrade davasına kadar çıkar. Her Dünya Görüşü kendi HURRİYET VE ZORUNLULUK anlayışını ortaya koymak ve buna bağlı olarak Eşya ve Hadiselere ait SÜREKLİ DEĞİŞEN bilgi birikimini buna göre VASIFLANDIRMAYA tabii tutarlar.
[13/2 17:49] Abdullah Kuloğlu: Mesele şu; Hürriyet ve Zorunluluk bir BEDAHAT! Kimse bunu inkâr edemiyor. Pekiyi bu BEDAHATİN HAKİKATİ NEREDE?
[13/2 17:52] Abdullah Kuloğlu: Bu işin mücerret yönü... Ya bunun müşahhas yönü?
[13/2 17:54] Abdullah Kuloğlu: Mesela Hürriyet ve Zorunluluğun hakikati -ki o her ne ise- İKTİSAT SAHASINA AİT müşahhas mesele ve unsurları VASIFLANDIRIŞI..
[13/2 17:55] Abdullah Kuloğlu: Liberaller serbest girişim hakkı der mesela... Mesela açık piyasa der. Görünmez El Kanunu der, KENDİLİĞİNDEN der.
[13/2 17:57] Abdullah Kuloğlu: Markistler DEVLETİN DÜZENLEYİCİ rolünü öne alır. Fert değil toplum der. Merkezî Planlamayı esas alır ve toplum mülkiyetini savunur.
[13/2 17:58] Abdullah Kuloğlu: Ya bizim VASIFLANDIRMAMIZ nedir bu müşahhas sahalarda?
[13/2 17:58] Abdullah Kuloğlu: Teklifimiz nedir?
[13/2 17:59] Abdullah Kuloğlu: Neyin kavgasını veriyor ve neyi istiyoruz? Neyin kavgasını NİÇİN VERİYORUZ?
[13/2 18:01] Abdullah Kuloğlu: Bu arada SÜZGEÇ ÖLÇÜMÜZ bahsine de örnek olması açısından bir hatırlatma yapayım. "Hürriyet zorunluluğun şuuruna varıştır" sözü Hegel'e aittir.
[13/2 18:02] Abdullah Kuloğlu: Söz Ona aittir ama HİKMET bize ait, O'na değil!
[13/2 18:03] Abdullah Kuloğlu: Yitik mal meselesi.
[13/2 18:04] Abdullah Kuloğlu: Ve bu hikmetli söz BİZİM DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZDE hakikatine kavuşuyor.
[13/2 18:07] Abdullah Kuloğlu: ŞİMDİ FARK ETTİM :))) Düz İBDACI olmanın konforu ha. Bak bu güzeldi işte!!! Oldum diyene ne oldun, nasıl oldun, niçin oldun diyende yok nasıl olsa. Oldum deyince olmuş oluyor nasıl olsa :)))
[13/2 19:59] Abdullah Kuloğlu: İslâma Muhtap Anlayışın Dünya Görüşü BD-İBDA denilmiş, deniliyor. Konunun bütünlüğünü bozmadan bu ifadeyi yanlış anlamanın da önüne geçmek istiyorum. Bir vesile şahit olduğum bir yanlış anlaşılmadır. Bir ARA NOT halinde ifade etmiş olayım.
[13/2 20:04] Abdullah Kuloğlu: Suyun; sıvı, gaz, katı hali gibi bulunduğu şartlara bağlı olarak 3 farklı şekilde görünüş kazanması gibi, İslâma Muhtap Anlayış da ŞERİAT, TASAVVUF ve DÜNYA GÖRÜŞÜ halinde görünüş kazanır. Yani İslâma Muhtap Anlayış dediğimiz şey üç farklı vazife sahasının kendine has şartlarına bağlı müesseseleşmesi halinde TEK BİR KEYFİYETTİR!
[13/2 20:05] Abdullah Kuloğlu: İslâma Muhatap Anlayışın Dünya Görüşü Bd-İbda dediğimiz gibi, yine İslama Muhatap Anlayışın Şeriatı 4 Hak Mezhep, İslâma Muhatap Anlayışın Tasavvufu Nakşilik, Kadirilik vs deriz
[13/2 20:06] Abdullah Kuloğlu: Bu durumda şu soru sorulabilir. İslama Muhtap Anlayışı YENİLEYEN BD-İBDA ne demektir?
[13/2 20:12] Abdullah Kuloğlu: Ashâbdan Kanunî devrine gelen çizgide İslâma Muhtap Anlayış bozulmadan geldi. Günümüze kadar ise münzevî ve ferdî iklimlerde içtimaî sistem mânâsında her hangi bir tesir sahası bulamadan korundu. Yani gizli fert iklimlerine kadar çekildi. Hakim İslâma Muhtap Anlayış, ham softa kaba yobaz, reformacı, nefsani tefsirci ve sahte sofi anlayışı oldu. Ki bunlar Yanlış İslama Muhtap Anlayışları temsil ederler.
[13/2 20:19] Abdullah Kuloğlu: İşte Bd-İbda Dünya Görüşü gizli fert iklimlerinde mahfuz DOĞRU İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞI yenileyerek, tazeleyerek, sistemleştirerek bu yanlış İslama Muhatap Anlayışları bir çok tezahür sahalarında bertaraf etme mücadelesini başlattı. Yani YENİLENEN İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞ, BD-İBDA DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN İCADI OLAN YENİ BİR KEYFİYET değil... Allah Rasûlü'nün NURUNA VERASET diye hem broşürde hem burada söz konusu ettiğimiz BİR VE AYNI NURUN işte o günden bugüne İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞ şeklinde ifade edilmiş BİR VE AYNI KEYFİYETİ.. Yenileme tabiri de bozulmuş olanın tekrar ele alınarak OLMASI GEREKEN ANLAYIŞI tekrar İKMAL ETMEK VE İADE etmek anlamında. Keşfi Kadim diyelim.. Herhalde anlaşıldı.
[13/2 20:20] Abdullah Kuloğlu: Yoksa bugüne kadar olmayanı icat etme anlamında değil.
[13/2 20:21] Abdullah Kuloğlu: Bu konu mühim olduğu için tekrar etmekte fayda gördüm.
[13/2 23:14] Abdullah Kuloğlu: Güneş yenilenmez göz yenilenir teşbihindeki gibi göz sağlıklı iken bozulmuş ve hasta olmuş. Yenilemekten kasıt tekrar sağlıklı haline kavuşturulması.
[15/2 07:45] Abdullah Kuloğlu: HATIRLATMA: İyi niyetlerinden başka bir anlayışları olmayan bazı müslümanların şevkini kırmayalım ama, yalnız üstün ve gerçek müslümanlara mahsus olan kafa ve ruh inceliklerini kavramaksızın, hâkim bir davanın mahkûm tavrını temsil etmekten öte bir görünüşümüz olamayacağını da bilelim.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
[15/2 07:59] Abdullah Kuloğlu: FİKRE Hakimiyetin gereği olarak İBDA Külliyatı üzerinde SİSTEMLİ ve İSTİKRARLI bir çalışma olmadan BÜYÜK DOĞU FİKİR OCAĞI olmak mümkün değil. İLK ADIM bu. Bu zor ama şart olan adım atılmadan, bundan uzak durarak veya bu adımı başkalarına havale ederek alınabilecek bir mesafe yok. Aksi halde olacak olan şey, tam 500 yıldır bugüne kadar olandan farklı olmayacak. Bu bakımdan sizlerden iyi düşünülmüş, sindirilmiş ve sağlam bir KARARA bağlanmış bir muhasebe ve bunun tezahürlerini bekliyorum. Olacak mıyız yoksa olmuş gibi bir teselli içinde nefsimizi ve miskin kafa konforumuzu muhafaza mı edeceğiz?
[15/2 11:46] Abdullah Kuloğlu: Muhakeme Usûlümüze ait Prensipler konusundan devam ediyoruz. İdeolocya Örgüsünde Temel Prensiplerimiz ana başlığı altında bu prensiplerin tasvirini görebilirsiniz. Birinci Prensibimiz Ruhçuluk! Yukarıdaki alıntı da İdeolocya Örgüsünden.
[15/2 11:48] Abdullah Kuloğlu: Görüldüğü üzere GERÇEK MÂNASIYLE MÜ'MİNLERİN eşya ve hadiseler bakışındaki mizaç ve üslûp ölçüsü şeklinde bir tasvir var.
[15/2 11:49] Abdullah Kuloğlu: Buradaki KASIT BATIN YOLU KAHRAMANLARI...
[15/2 11:50] Abdullah Kuloğlu: Ve dikkat Batın yolu kahramanlarının EŞYA VE HADİSELERE BAKIŞINDAKİ mizaç ve üslub ölçüsü
[15/2 11:51] Abdullah Kuloğlu: "Allah alemi insan ve insanı kendi marifetine ulaşması için yarattı"
[15/2 11:54] Abdullah Kuloğlu: Batın yolu kahramanlarının GÖZÜNDE ALEM İNSAN VE ALLAH ilgisi ve nisbetinin temel taşı bu hükümde... Ve dolayısı ile bütün iş ve hamle merkezlerinin bu hükmün ifade ettiği hakikate göre ayarlanması, düzenlenmesi ve şekillendirilmesi gereği açıktır.
[15/2 12:02] Abdullah Kuloğlu: İşte Muhakeme Usûlümüze yön veren birinci prensip BU GÖZDÜR; BU ANLAYIŞTIR! Ki muhakeme usûlümüzü kabaca ve maddeler halinde yukarıda izah ettim.
[15/2 12:09] Abdullah Kuloğlu: Buna göre biz bütün insanî oluş ve kuruluşlara dair olmak üzere KENDİ BÜTÜN SİSTEMİMİZİ, mevzular ve sahalar boyu tefekkür usûlümüzle genişletirken GÖZ ÖNÜNDE TUTMAMIZ gereken ESAS yukarıda bütün VARLIĞI temellendiren HÜKÜM OLMALIDIR.
[15/2 12:13] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşümüzün GAYESİ konusunu işlerken ifade ettiğimiz gibi; Allaha erme gayesi yolunda en müsait şartları oluşturmak için... Dünya Görüşümüzün GAYESİ BUDUR.
[15/2 12:20] Abdullah Kuloğlu: BÜTÜN SİSTEMİMİZE BAĞLI ALT SİSTEMLERDEN olan MESELA İktisadî Sisteme dair bir vasıflandırma, düzenleme, şekillendirme yapmak durumunda olduğumuzda, bu öyle bir vasıflandırma, düzenleme ve şekillendirme olmalıdır ki, İNSANIN VARLIK GAYESİ olan ALLAHA ERMEK GAYESİ'NE hizmet etsin.
[15/2 12:22] Abdullah Kuloğlu: Yani bu vasıflandırma, düzenleme ve şekillendirmenin hareket noktası ve temel kabûlü-kaziye ve önermesi, İNSANIN VARLIK GAYESİNİN ALLAHA ERMEK OLDUĞUDUR.
[15/2 12:23] Abdullah Kuloğlu: Bu husus diğer tüm VASIFLANDIRMA (ki tevil, tabir ve irca demektir) sahaları içinde aynen geçerlidir.
[15/2 12:25] Abdullah Kuloğlu: Ki aranızda sahası hukuk, siyaset, fizik, matematik vs olanlar bizim durumumuz nedir diye sormasın.
[15/2 12:28] Abdullah Kuloğlu: Muhakeme Usûlü Prensipleri bütün insanî verim şubelerine hakim prensipleri ifade eder. Ki Ruhçuluk bunlardan birincisi. Ve hakikati belirttiğim hükümdedir bizim yönümüzden.
[15/2 12:29] Özer: "Allah eşya ve hadiseleri insan ve insanı kendi marifetine ulaşması için yarattı" şekline dönüşüyor.
[15/2 12:32] Abdullah Kuloğlu: Aynen öyle.. Ve buna bağlı BEDİHÎ diğer bir hüküm de " Allah alemi insanın KULLUK YAPMA ŞARTLARINA uygun olarak yarattı"
[15/2 12:33] Abdullah Kuloğlu: Hz.Ebu Bekir Efendimizin buyurduğu gibi bu GÖZLE "Bu dünyadan güzeli yok"...
[15/2 12:34] Abdullah Kuloğlu: Niye? Çünkü Allah'ın yaratmasında eksiklik ve başıboşluk yoktur.
[15/2 12:35] Abdullah Kuloğlu: Buradan da anlaşılması gereken yine yaratılış itibariyle İNSANDAN GÜZELİ YOK!
[15/2 12:38] Abdullah Kuloğlu: Şimdi mesela bu hükümden hareketle KIYAS yaptık ve TÜMDENGELİM metodunu kullanarak İCMALİ OLANI TAFSİLE GETİRDİK.
[15/2 12:39] Abdullah Kuloğlu: Bu yaradılışın HAKKINI vermede ZİRVE İNSAN; Allah Râsûlü...
[15/2 12:40] Abdullah Kuloğlu: Bu durumda söz şuna döner; "Allah alemi Sevgilisi, ve Sevgilisini de kendi marifetine ulaşması için yarattı"
[15/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Sevgilisi olmasa alemin varlık gayesi yok... Olmasaydın meselesi.
[15/2 12:42] Abdullah Kuloğlu: Diğer bir husus varlık ve oluş ki O'nda gaye noktasına erdi. Yani yaratılış gayesine erdi.
[15/2 12:43] Abdullah Kuloğlu: Hem alem yönünden hem de İNSAN yönünden her şey YERLİ YERİNDE oldu.
[15/2 12:46] Abdullah Kuloğlu: Buna Dünya Görüşümüzün dilinde... DİL ALANI diyoruz. Hakikat-i Ferdiyye diyoruz. Fert Hakikati..
[15/2 12:48] Abdullah Kuloğlu: Bakınız ve dikkat ediniz Tefekkür Usûlümüz nasıl işliyor... Kavramlaştırma yani VASIFLANDIRMA nasıl oluyor..
[15/2 12:53] Abdullah Kuloğlu: Neyse mevzu dağılmasın O'NUN NURUNA VERASET ve İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ ilgisi içinde Ruhçuluğun hakikati BATIN KAHRAMANLARINDA... Ve mevzusu genişliğine dünya olan bizler için yani FİKİR olanlar için BATIN KAHRAMANLARININ GÖZÜNE GÖRÜNEN eşya ve hadiselere ait HÜKÜMLER bedahat ifade ediyor. Bu bilgi yığını anlamında değil, değer hükümü anlamında, ANLAYIŞ anlamında.. Eşya ve hadiselere ait DEĞER HÜKÜMLERİ.. Eşya ve Hadiselerin 5 hasse planının ötesinde ve maverasındaki HAKİKATİNE AİT HÜKÜMLER..
[15/2 12:54] Abdullah Kuloğlu: Yarın inşallah Keyfiyetçilik Prensibine değinelim. Herkese hayırlı ve bereketli günler diliyorum.
[15/2 15:51] Özer: Nasıl hakikatine kavuşuyor hocam biraz açabilir miyiz Yani HALİS HÜRRİYETİ HAKKA KÖLELİKTE BULAN BİR GENÇLİK
Tamam bunu biliyoruz da KÖLELİK VE HÜRRİYET
ZORUNLULUK VE HÜRRİYET
Ve bunların bizdeki hakikati
[15/2 15:54] Özer: Bu Metin sorunun üstüne gelmesi lazımdı gelmedi
[15/2 15:55] Özer: Bu arada SÜZGEÇ ÖLÇÜMÜZ bahsine de örnek olması açısından bir hatırlatma yapayım. "Hürriyet zorunluluğun şuuruna varıştır" sözü Hegel'e aittir.
[15/2 15:55] Özer: Yitik mal meselesi.
[15/2 15:55] Özer: Söz Ona aittir ama HİKMET bize ait, O'na değil!
[15/2 15:55] Özer: Ve bu hikmetli söz BİZİM DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZDE hakikatine kavuşuyor.
[15/2 19:46] Abdullah Kuloğlu: Aslında Hürriyet ve Zorunluluk bahsinde daha önce bir kaç kelâm etmiştim. Lakin biraz daha açmaya çalışayım. Hürriyet ve Zorunluluk iki zıt hakikat olarak bütün dünya görüşleri için geçerli olacak şekilde izahını buluyor. Zorunluluğun olmadığı yerde hürriyetten, hürriyetin olmadığı yerde de zorunluluktan bahsedilemez. Çünkü bunlar bütün zıt hakikatler gibi karşılıklı olarak var olabilen hakikatlerdir.
[15/2 19:47] Abdullah Kuloğlu: Bir misâl verelim. Tabiatta sebep-sonuç ilişkilerine bağlı bir kızım zorunlulukları ifade etmek üzere kanunlar var. Yer çekimi kanunu, enerjinin sakınımı kanunu, hareket kanunları vs gibi...
[15/2 19:48] Abdullah Kuloğlu: Misâlen en kısa ve en hızlı biçimde bir yerden diğer bir yere ulaşmak gibi bir meseleniz varsa ki buna dair engeller sizin hürriyetinizi kısıtlayan şeylerdir.
[15/2 19:50] Abdullah Kuloğlu: Tabiattaki zorunluluklara riayetle araba, uçan balon, pervanelik uçak, jet uçak vs gibi bir çok tatbik şekilleriyle bu gayenize ulaşabilirsiniz. Burada hürriyet zorunluluğun şuuruna varışla elde edilen bir karşılık oluyor.
[15/2 19:53] Abdullah Kuloğlu: Söz konusu olan Allaha ermek gayesi olduğunda, ki insan farkında olsun veya olmasın Allahı aramaktadır, İslâm'ın öğrettiği-bildirdiği-gösterdiği zorunluklara riayetle bu gayesine erebilir yani hürriyete kavuşur.
[15/2 19:56] Abdullah Kuloğlu: Şeriat ve Dünya Görüşü nisbetini izah ederken amelî planda zorunlulukları FARZ ve HARAMLAR şeklinde belirtmiş var bu zorunluluğun dışında kalanları MÜBAH diye ifade etmiştik. Amelî planda, yani eşya ve hadiseler zemininde FARZ ve HARAM zorunluluklarına riayetle MÜBAHLAR sahasında ortaya konulan TATBİK FİKİRLERİ kendi bağlı bulunduğu zamana ve mekâna bağlı olarak HÜRRİYET REJİMİNİ ifade ederler.
[15/2 19:57] Abdullah Kuloğlu: Tabiat zorunluklarına riayetle ortaya konan tatbik fikirleri - at arabasından tutun jet uçaklara kadar- hürriyet rejimi ifade etmesi gibi..
[15/2 20:00] Abdullah Kuloğlu: Bizim yönümüzden PEŞİN FİKİR sahası zorunluluğu ifade ederken aklın at koşturacağı eşya ve hadiselere dönük saha ise hürriyeti ifade eder.
[15/2 20:02] Abdullah Kuloğlu: Zorunluluk ruha-inanmaya-zevken idrake bağlı bir vasıf iken, hürriyet akla bağlı bir husus..
[15/2 20:03] Abdullah Kuloğlu: Zaman nasıl ruha ve mekân nasıl akla nisbet ediliyorsa aynen öyle...
[15/2 20:05] Abdullah Kuloğlu: Böylece ve kısaca MUTLAK FİKRİN olmadığı yerde ne ZORUNLULUĞUN hakikati ne HÜRRİYETİN hakikati ortaya konulabilir.
[15/2 20:07] Abdullah Kuloğlu: Zorunluluk hürriyeti mümkün kılan ve temellendiren keyfiyettir kısaca.
[15/2 20:07] Abdullah Kuloğlu: BD-İBDA' da malûm olduğu üzere kul planında MUTLAK HÜR Allah Rasûlüdür.
[15/2 20:09] Abdullah Kuloğlu: Hürriyet başıboşluk ve kafana göre takılma demek değildir.
[15/2 20:10] Abdullah Kuloğlu: İnsan çevrelenen ve kuşatılan bir varlık olarak zaten o türlü bir hürriyetin sahibi olamaz.
[15/2 20:12] Abdullah Kuloğlu: Bütün bunlardan sonra Hegel "Hürriyet zorunluluğun şuuruna varıştır" hikmetli sözünü söylerken bizzat ZORUNLUĞUN ŞUURUNDAN MAHRUM olduğu için hür olamamıştır.
[15/2 20:15] Abdullah Kuloğlu: Genel olarak Batı filozoflarının temel açmazı MUTLAK FİKİR'den mahrum olmaları. Hegel gibi bütün diğerleri de MUTLAK'ı ne olarak kabul etmiş olurlarsa olsunlar MUTLAK ADINA KONUŞMAK DURUMUNDA kalmışlardır. Yani ortada MUTLAK'IN Mutlak Kelâmı değil, MUTLAK adına İzafînin kelâmı vardır ki bu ZORUNLULUK taklidi olup HAKİKATİ değildir.
[15/2 20:16] Abdullah Kuloğlu: Kısaca her biri PUT dikmiştir kendi ELLERİ, FİKİRLERİ ve KALPLERİYLE...
[15/2 20:16] Abdullah Kuloğlu: Sahte zorunluluğun hürriyeti de sahtedir.
[15/2 20:17] Abdullah Kuloğlu: Daha fazla dallanıp budaklandırmak istemiyorum. Bu mevzu BD-İBDA Külliyatında yeri geldikçe alakalı olduğu mevzulara bakan yönleriyle de yeterince ele alınıyor.
[15/2 20:49] Özer: Hocam daha önce gördüğümüz mevcut dünya görüşleri içerisinde FAŞİZM KOMÜNİZM VE BİZİM DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZ AÇISINDAN zorunluluklar Yani Emir ve yasaklar kısıtlamalar çok ama Hürriyet hiç yok gibi görünüyor
LİBERAL KAPİTALİST dünya görüşünde ise tam tersi zorunluluklar kısıtlamalar yok gibi sadece Hürriyetler varmış gibi görünüyor
Şu şekilde biraz daha açabilirsiniz daha iyi olur kanaatindeyim
Liberal kapitalizmin zorunlulukları yasakları var mıdır Nelerdir ?
İkisi zorunlulukların yasakların olmaması mataf bir şey midir?
[15/2 20:57] Abdullah Kuloğlu: Liberal Demokratik Kapitalist Dünya Görüşü'nün de zorunlulukları ve şartları var. Mesela laiklik ilkesi gibi... Seçim sistemi gibi... Mülkiyet rejimi gibi
[15/2 20:57] Abdullah Kuloğlu: Hürriyet hakkının hürriyetin aleyhine kullanılamayacağı ilkesi gibi
[15/2 20:58] Abdullah Kuloğlu: Ki dediğim gibi her dünya görüşünün kendisince tarifini yaptığı hürriyet, kelime olarak aynı kelime kullanıyor olsa da, birbirinden farklı hürriyet anlayışlarını temsil ederler.
[15/2 20:59] Abdullah Kuloğlu: Liberal Hürriyet demek lazım. Yoksa hürriyet kelimesi bizzat bu dünya görüşünün malı değil.
[15/2 21:03] Abdullah Kuloğlu: Fakat şunu belirtmekte fayda var, Liberal Kapitalist sistem açısında hürriyet temel gayedir. Burada gözden kaçan husus hürriyetin bizzat gaye olduğu yerde dahi "gayesizlik gayesi" şeklinde bir gaye belirtmesidir.
[15/2 21:07] Abdullah Kuloğlu: Hani şu "bilinemezciliğin-agnostik tavrın" tabii neticesinin GAYESİZLİK olmasını da dikkate alırsanız bu gayenin ele edilmesi yolunda bir rejim ifade etmesi de tabiidir..
[16/2 18:41] Abdullah Kuloğlu: Evet geldik Muhakeme Usûlü Prensiplerimizden Keyfiyetçilik bahsine
[16/2 18:42] Abdullah Kuloğlu: Birincisi ruhçuluktu ki hakikatinin akılüstü zevken idrak yolu olarak Tasavvufta olduğunu belirtmiştik.
[16/2 18:43] Abdullah Kuloğlu: Keyfiyetçilik ise buna bağlı akıl işi olarak tecrit tavrıdır.
[16/2 18:44] Abdullah Kuloğlu: Tecrit herhangi bir eşya ve hadiseyi alakalarından soyarak bizzatihi kendisi ve ana cevheri yönü ile ele alabilme kuvvetidir.
[16/2 18:46] Abdullah Kuloğlu: Mutlak Fikir-Zevken İdrak- Akıl nisbetinde Zevken idrak ile akıl arası temas "soylu tecrit" zemini üzerinden olur.
[16/2 18:50] Abdullah Kuloğlu: Daha önce yeri geldi MUTLAK FİKİR anlama mevzuu değil inanma mevzuudur. Kuşatılamaz, kuşatır. Bu bakımdan Mutlak Fikre ilk elden muhatap olan akıl değil ruhun doğrudan doğruya idrak etmesidir. Ki buna da idrak diyoruz ama bu bilmek mânâsında değil. Daha yerinde bir ifade ile ruhun bu idrakine ANLAYIŞ, aklın idrakine ise anlamak ve bilmek diyoruz.
[16/2 18:51] Abdullah Kuloğlu: Ruh, anlayış ve sistem olarak dediğimizde ŞERİAT, TASAVVUF ve DÜNYA GÖRÜŞÜ denkleşmesini hatırlatmış olayım.
[16/2 18:52] Abdullah Kuloğlu: Buna göre anlamak en yüksek seviyede TECRİTTEN kök alan ve safha safha müşahhas zemine doğru bir tabakalanma- hiyerarşi belirtir.
[16/2 18:53] Abdullah Kuloğlu: Üstâdın ifadesiyle anlamanın daimî cephesi, kökü, temeli..
[16/2 18:54] Abdullah Kuloğlu: Buna bağlı olarak eşya ve hadiselere ait bilgi yığının düzenlenmesi ve vasıflandırılması ise YÜRÜYEN SİSTEMLE kesintisiz bir oluşu resmeder.
[16/2 18:55] Abdullah Kuloğlu: Mücerret; yani tecrit olunmuş temel meseleler nelerdir?
[16/2 18:58] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşü'nün tanımında ele aldığımız gibi TEMEL MESELELER yani eşya ve hadisenin DAİMÎ cephesi VARLIK, ZAMAN ve BİLGİ gibi bütün eşya ve hadiselerin müşterek temellerinde yüzleştiğimiz meselelerdir. Ki bunun kökü de VARLIK bahsidir.
[16/2 18:59] Abdullah Kuloğlu: BD-İBDA külliyatında HUSUSEN bu konuları ele alan ESERİMİZ; KÜLTÜR DAVAMIZ -Temel Meseleler- eseridir.
[16/2 19:01] Abdullah Kuloğlu: Tefekkür usûlümüzde PEŞİN FİKİR hikmetine mevzu olan 3.maddemiz malûm olduğu üzere topluluk hakikati yolunda TECRİT ölçüleri olarak BD-İBDA Dünya Görüşünün terkibî hükümleri idi.
[16/2 19:02] Abdullah Kuloğlu: Niye? Çünkü BAĞLI AKLIN hakikatini biz BD-İBDA DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZDE görüyoruz.
[16/2 19:03] Abdullah Kuloğlu: Tasavvufta Ruhçuluğun hakikatini gördüğümüz gibi...
[16/2 19:06] Abdullah Kuloğlu: Burada teferruata girmeden PRENSİPLERİ ele aldığımız için GENEL TASVİR ile işin havası ve ruhunu hissettirmeye çalışmak ve sezişinize mevzuyu ısmarlamakla yetiniyorum.
[16/2 19:13] Abdullah Kuloğlu: Yukarıda ki İFADEDE hem BÜYÜK DOĞUYU ANLAMAK İÇİN hem MESELERERE SARKAMININ YOLU olması bakımından TAHLİL ALETİ olarak MUHAKEME USÛLÜNÜN KİLİT rolüne dikkatinizi çekmek isterim. Kabaca maddeler halinde sayıp döktük. Teferruatına dair veya meseleler içinde nasıl işletildiği ise ayrı bir konu. Bunun için önce MESELELERİ TANIMAK gerekir ki buna ben gramere nisbetle sözlük bilgisi-kelime tanıma benzetmesi yapmış idim.
[16/2 19:16] Abdullah Kuloğlu: Ki hem Büyük Doğu Külliyatı boyunca hem İBDA Külliyatında çeşitli sahalar (iktisat, hukuk, fizik, matematik, dil, psikoloji, idari sistemler, biyoloji vs ) ile ilgili eserler boyunca bu MUHAKEME USÛLÜNÜN İŞLEYİŞİNİ yani TATBİKİNİ görebiliriz, görebilmeliyiz.
[16/2 19:20] Abdullah Kuloğlu: Eğer bunu görebilir ve nasıl TATBİK EDİLDİĞİNİ İZELEYEBİLECEK BİR kıvama erebilirsek, YENİ MESELERE SARKABİLMENİN İLK ŞARTINA erebilmişiz demektir. Sonrası kendi sahanızın BİLGİ BİRİKİMİNE DOĞRU AÇILMAK ve BU KIVAMIN EMRİNE BAĞLI BİR DÜZEN TEKLİFİ SUNABİLMEK olacak... FİKRETMENİN YERİ DE BURASI.
[18/2 17:06] Özer: Hocam Ne demek bu "doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz"
[18/2 20:54] Abdullah Kuloğlu: Fatihliğin ilk şartı ıstıraptır. Istırap... Genç adam ıstırap çekebilme kabiliyetine malik olan adam demektir.
Necip Fazıl | İman ve Aksiyon
[20/2 00:27] Abdullah Kuloğlu: Doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz
[20/2 00:29] Abdullah Kuloğlu: Bu Mutlak Fikirin Gerekliliği bahsine zorunlu olarak çıkılacağının en özlü ifadelerinden olan bir söz
[20/2 00:30] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan bu söze eşlik edercesine BD-İBDA Külliyatında "Peygamberler olmasaydı medenyetler olmazdı" diye tekrar edilir.
[20/2 00:32] Abdullah Kuloğlu: Bizim tefekkür usûlümüzde bunun yer tuttuğu kısım PEŞİN FİKİR HİKMETİ başlığı altında açmaya çalıştığımız kısım..
[20/2 00:33] Abdullah Kuloğlu: Telkin ile alınanı tahkik ile bulma... Aradığının ne olduğunu bilmeden, bulduğunu da anlayamazsın... Bilinen aranır ve bulunur...
[20/2 00:33] Abdullah Kuloğlu: Bu sadece bizim yönümüzden değil İslâm dışı tüm beşerî sistemleri de kuşatan bir hikmet.
[20/2 00:35] Abdullah Kuloğlu: Kâfir de PEŞİN FİKİRLE başlar... Yani doğru düşünce ile... Doğruladığı veya doğrulamaya çalıştığı veya doğruladığını zannettiği budur. Ve bunun peşinde düşünce faaliyetini devam ettirir.
[20/2 00:37] Abdullah Kuloğlu: Kâfirin hali temel meselelerde PEŞİN FİKRİ kendisinin inşaa etme durumunda olmasıdır.
[20/2 00:37] Abdullah Kuloğlu: Ki bunu da MUTLAK FİKİR olmasa yapamazdı.
[20/2 00:39] Abdullah Kuloğlu: Bunu yeri geldiğinde daha da açarız.
[20/2 00:39] Abdullah Kuloğlu: Şimdi Şahsiyetçilik Prensibimize geçelim.
[20/2 00:40] Abdullah Kuloğlu: Şahsiyetçilik Prensibi bizde "ehliyetlileri imtiyazlandırma" neticesini veren bir prensiptir. Pratik ve uygulamaya dair neticesi bu olan..
[20/2 00:43] Abdullah Kuloğlu: Topluluk Hakikati diye bahsini ettiğimiz ve bizde ŞAHSİYETLER TOPLULUĞU olarak ASHÂBA denk gelen bir kökten temellenir.
[20/2 00:46] Abdullah Kuloğlu: Buna göre ŞAHSİYET, FERT HAKİKATİNE bağlı bir keyfiyet belirtir. Yani Fert Hakikatinin olmadığı yerde Şahsiyet ve dolayısı ile Şahsiyetler topluluğu olamaz.
[20/2 00:47] Abdullah Kuloğlu: Merkezinde Allah Rasûlü ve etrafında ASHÂB
[20/2 00:49] Abdullah Kuloğlu: Sahabenin her biri kendi mizaç hususiyetinde O NURUN aksettireni... Her bir eşyada güneşin o eşyanın kendi hususiyeti içinde görünmesi gibi.
[20/2 00:51] Abdullah Kuloğlu: Buna TOPLU HAKİKATİN tafsile gelmesi, açılması ve görünmesi de diyebilir.
[20/2 00:52] Abdullah Kuloğlu: Aslın görünmesi için gerekli araz diyoruz. Burada iki yönlü bir durum söz konusu. Araz gösteren olduğu kadar, asılla görünendir de.
[20/2 00:55] Abdullah Kuloğlu: Demek bizde Şahsiyetçilik Prensibi, kaba saba ve teknik bir ehliyetlileri imtiyazlandırma meselesi değil, merkezinde Allah Rasûlü bulunan, yani şeriat ve tasavvuf bulunan bir mânânın karşılığı.
[20/2 00:56] Abdullah Kuloğlu: Fikrin damgasını eşya ve hadiselere vurabilmenin ehliyetine ermişleri imtiyazlandırma.
[20/2 00:57] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan RUHÇULUK ve KEYFİYETÇİLİK prensibi ile gayet sıkı bir iritbatı var.
[20/2 01:01] Abdullah Kuloğlu: Tefekkür Usûlümüzde, mevcut eşya ve hadiselere ait bilgi yığınını PEŞİN FİKRİMİZİN EMRİNE ALMAK bakımından gerekli şartlara ERMİŞ fertler topluluğunu imtiyazlandırma
[20/2 01:02] Abdullah Kuloğlu: İşin özeti bu. Yoksa malûmat sahibi mânâsına bağlı bir imtiyazlandırma değil.
[20/2 01:06] Abdullah Kuloğlu: Ruhçuluk; Zevken imanın hakikati, Keyfiyetçilik; Aklen İdrakin Hakikati; Şahsiyetçilik ise bu hakikatlere bağlanmanın şartlarına ermişleri imtiyazlandırma davası.. Dikkat ediliyorsa merkezden muhite doğru, mücerretten müşahhasa doğru, fertten topluluğa doğru, BİRDEN çoka doğru bir açılma var... Prensiplerimizin devamında buna dikkat ediniz ve takip ediniz.
[20/2 01:18] Abdullah Kuloğlu: Bir not:
"Oysa, ‘doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti’ olmaması, doğru düşünce olmadan doğru faaliyet olmamasıyla ilişkili. Bu ilişki, pratiğin sayısız tekrarlarından ‘ilk’ bilginin doğumunu kabul etmiyor, çünkü, ilk düşünce gibi ilk düşüncenin doğurucusu pratikleri de bağlıyor; ‘doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz’ gerçeği de ‘doğru düşünce’ olmasaydı bilinmeyecekti. Dikkat edilirse, kurulan teori, doğru düşüncenin kendisi değil, doğru ve yanlışlığı ‘doğru’ ile muhakeme edilecek teoridir. Pratiğin sayısız tekrarlarıyla elde edilecek ‘ilk doğru’dan bahsetmeyi, pratik anlamındaki felsefenin faydacılık anlayışı olarak kabul edebiliriz. Ancak, fayda yahut zarar, doğru düşünce muhasebesi de, ‘düşünceyi ve düşünmeyi bilen varlık’ için sözkonusudur. Düşünce olmadı mı, ne fayda vardır ne zarar, ne doğru vardır ne yanlış, ne iyi vardır ne kötü. Düşünme ise ‘konuşabilme – dil’ özelliğiyle ilgili…”
(S. Mirzabeyoğlu, Bütün Fikrin Gerekliliği, İbda yay.)
[20/2 01:20] Abdullah Kuloğlu: Ve ilk dil ilk Peygamber ile indi..
[20/2 01:31] Özer: Doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmazdıya Hocam
Demek önce doğru düşünceyi bulmam lazım
Peki doğru düşünceyi nasıl bulacağım?
Çünkü düşünceye başlamadım daha veyahut doğruluğu veya yanlışlığı belli olmayan bir düşünceyle buldum veya başka bir şeyle bulmam lazım
Yani doğru düşünceyi ben neyle ve nasıl bulacağım??
[20/2 01:35] Abdullah Kuloğlu: Düşünme faaliyeti ile bulamazsın. Ancak bildirilmiş olması gerekir doğru düşünce... Telkin ile alınanı tahkik ile bulma ancak bu şekilde mümkün. Telkin yoksa tahkikin mevzusu olmaz.
[20/2 01:37] Özer: Bildirilenin doğru olduğunu nereden bileceğim
[20/2 01:38] Özer: Çünkü daha doğru düşünceyi bilmiyorum Dolayısıyla doğru düşünce faaliyetinde de bulunamıyorum
[20/2 01:40] Abdullah Kuloğlu: Doğrusu yanlışı bir tarafa düşünme dil olmadan mümkün değil.
[20/2 01:41] Abdullah Kuloğlu: İlk bilgi ve düşünme nasıl doğdu meselesine dair zaten mevzu
[20/2 01:45] Abdullah Kuloğlu: Bilginin ve düşünmenin doğuşunu geçsek bile... Doğru düşünce mutlak fikir olmadan düşünme faaliyeti ile doğruluğu bilinemez olandır. Mutlak Fikir şart ve beşerî olamaz.
[20/2 01:53] Abdullah Kuloğlu: Mutlak Fikir düşmanları içinde en tutarlı olanlar bu bakımdan agnostikler. Bilinemez diyorlar. Çelişkileri şu; bilinemez hükmünün doğru düşünce olduğu da bilinemez. Öyle ise Mutlak Fikir şart! Aksi halde insan düşüncesi de olmayacaktı. Mevzu ilk dil bahsine doğru kıvrılıyor. Düşünme dilsiz mümkün değil. Öyle ise dil düşünme eseri değil... Peşin vergi. Başka ihtimal yok.
[20/2 20:11] Abdullah Kuloğlu: Selam ile bugünki ele alacağımız prensibimiz Ahlâkçılık... Giriş için 2 fotoğraf paylaşacağım.
[20/2 20:19] Abdullah Kuloğlu: İnanılan ve buna bağlı iş ve eser arasındaki uygunluk ahlâkın dışa yönelik tecellisinden ibaret. Bunun böyle olmadığı yerde ise ahlâk, cihad ahlâkı olarak ortaya çıkar.
[20/2 20:23] Abdullah Kuloğlu: Fikir ve fiil halinde, yani ister fikrî ister fiilî iş ve eser konuları olsun bu konularda-sahalarda inanılana uygunluğun temini gayesi ahlâkı doğrur.
[20/2 20:26] Abdullah Kuloğlu: Genişliğine ahlâkın mânâsı budur. Bugün biz müslümanların fikrî ve fiili sahalarda inandığımıza zıt iş ve eserlerle kuşatıldığımız hakikati göz önünde tutulursa bu mânada ahlâksız olduğumuz söylenebilir
[20/2 20:28] Abdullah Kuloğlu: Veya İFADESİZ ve SURETSİZ olduğumuz ki bu da suretler olmadan mânalar ebediyyen tecelli etmez hükmü mucibince yine ahlaksızlık neticesini verir.
[20/2 20:31] Abdullah Kuloğlu: Mevcut eşya ve hadiselere ait bilgi yığınını Peşin FİKRİMİZİN emrine alamadığımız her saha veya mesele bu gözle tamamlanması gereken bir ahlakî zaafı ifade eder.
[20/2 20:34] Abdullah Kuloğlu: Kısaca tatbik fikri ve buna bağlı tatbik halinde bütün ayakları ile tamam bir ahlakçılık anlayışı ve prensibine sıkı sıkıya bağlı olmak durumundayız. Aksi halde iman derdi ve buna bağlı ahlâk derdi bedava ve içi boş bir iddiaya dönüşür.
[20/2 20:37] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görülümüzün DİL ALANINA kazandırılan, yani uygun bir şekilde vasıflandırılabilen, her bir YENİ BİLGİ bir fetih ve bu gaye ile ortaya konan her bir çaba CİHADDIR.
[20/2 20:38] Abdullah Kuloğlu: Şehidin kanını temellendiren alimin mürekkebinin kıymetide buradan.
[20/2 21:02] Özer: Hocam bu ahlakçılık prensibi ni muhakeme usulü ne dair mi ele aldınız
Yoksa müstakilen içtimai prensipleri mizi bitirmek kastıyla mı
Yani ahlakçılık ın muhakeme usulü ile alakası var mı?
[20/2 21:06] Abdullah Kuloğlu: Var elbette. Muhakame usûlümüzün Peşin Fikir (inanılan) ile eşya ve hadiseler arasını bağlayan akıl, yani uygunluğu temin eden fikir ile nisbeti açık...
[20/2 21:07] Abdullah Kuloğlu: Genişliğine ahlakın inanılan ile iş ve eser arasındaki uygunluğun tezahürü olduğunu belirttik.
[20/2 21:11] Abdullah Kuloğlu: Münasebet açık tatbik fikri olmadan ahlâk teşekkül edemez. Fikretme usûlü anlaşılmadan da uygunluk şartını yerine getiren bir tatbik fikri...
[21/2 20:42] Abdullah Kuloğlu: Selam ile dün basit ve en genel mânasıyla ahlakçılık prensibimiz üzerinde durmuştuk.
[21/2 20:44] Abdullah Kuloğlu: Bu konuda dikkatinizi vermenizi istediğim husus prensiblelerimizin muhakeme usûlümüzde YÖNLENDİREN, yerinde hareket noktası vererek temellendiren bir fonksiyon göstermesidir.
[21/2 20:46] Abdullah Kuloğlu: Bundan sonraki prensipleri tek tek ele almadan genişliğine saha ile alakası bakımından toplu halde verelim.
[21/2 20:46] Abdullah Kuloğlu: Milliyetçilik
[21/2 20:47] Abdullah Kuloğlu: Sermaye ve Mülkiyette Tedbircilik
[21/2 20:47] Abdullah Kuloğlu: Cemiyetçilik
[21/2 20:47] Abdullah Kuloğlu: Nizamcılık
[21/2 20:47] Abdullah Kuloğlu: Müdahalecilik
[21/2 20:48] Abdullah Kuloğlu: Ruhçuluktan Müdahaleciliğe kadar uzanan çizgide MÜCERRETTEN başlayarak DOĞRUDAN DOĞRUYA TATBİKE kadar FERT ve TOPLUMU ait ilişkileri temellendiren bir çerçeve böylece çıkmış oluyor.
[21/2 20:52] Abdullah Kuloğlu: Dünya Görüşümüzün tanımında geçen TEMEL MESELELER bu bakımdan en mücerret meseleler olup bahsin merkezinde de VARLIK bahsi yer tutar.
[21/2 20:53] Abdullah Kuloğlu: Hem Batı Feslefesi yönünden hem İslâm Tefekkürü yönünden bu böyle...
[21/2 20:55] Abdullah Kuloğlu: Varlık bahsine bağlı olarak peşi sıra BİLGİ, ZAMAN gibi diğer temel bahsiler...
[21/2 20:57] Abdullah Kuloğlu: Varlık dediğimizde ise MUTLAK VARLIK, İNSAN VARLIĞI ve ALEMİN VARLIĞI bahisleri kendiliğinden zaten ortaya çıkıyor.
[21/2 20:59] Abdullah Kuloğlu: Bd-İbda Diyalektiğinde PEŞİN FİKİR olarak varlık bahsi Batın yolu kahramanlarının dilinden bir kısım metinlerden HAREKTELE ele alınıyor.
[21/2 21:01] Abdullah Kuloğlu: Kültür Davamız adlı eseri bu konuları ele alırken işlemiş olacağız.
[21/2 21:01] Abdullah Kuloğlu: Bize yardımcı olması açısından eserden bir kısım çekimleri de paylaşmaya çalışacağım.
[21/2 21:03] Abdullah Kuloğlu: Fakat bundan önce yapmaya çalışacağım izahların BENİM ANLADIKLARIM ve BANA DÜŞEN PAY olarak kabul edilmesi gerektiği hususunda uyarımı yapmış olayım. Zira bu TEMEL MESELELER gayet tabii olarak sonuna kadar izah edilemezler.
[21/2 21:04] Abdullah Kuloğlu: İzahsızlığı izah edilebilir noktalara varılır.
[21/2 21:05] Abdullah Kuloğlu: Bizim burada yapmaya çalışacağımız ise bu meselelere dair bir göz alışkanlığı kazandırmak ve mümkün olduğunca nüfuz edilmesini temin etmek.
[21/2 21:06] Abdullah Kuloğlu: Hem Batı Felsefesinde hem de İslâm Tefekküründe bu bahislerin külliyatlar boyu ele alındığını bilelim.
[21/2 21:07] Abdullah Kuloğlu: Ben sistematik olması açısından KÜLTÜR DAVAMIZ eserinin konu tertibini takip edeceğim.
[22/2 14:03] Abdullah Kuloğlu: Hemen ilgimizi çekmesi gereken husus varlık derecelerine bağlı olarak ZAMAN meselesinin aldığı şeklin de değişiyor oluşu..
[22/2 14:06] Abdullah Kuloğlu: Merkezde idrak eden biz-insan olmak üzere bütün varlık derecelerinde zaman anlayışımızın değişmesi, bu husus; zamanın hangi varlık derecesine bağlı olarak ele alınıyorsa alınsın İNSAN HAKİKATİNE bağlı olarak vasıflandırıldığını bize gösteriyor.
[22/2 14:09] Abdullah Kuloğlu: Ve insanda ruh ve madde, ruh ve akıl hususiyetlerini dikkate aldığımızda, zamanın ruha ve mekânın akla, zamanın kesiksiz oluşa ve aklın tecride yönelen iki meleke olduğu, varlığa bu iki cepheden yaklaştığı görülüyor.
[22/2 14:11] Abdullah Kuloğlu: Bilmek (akla nisbetle varlık) varlığı zaman dışı anlamanın yolu iken, anlayış (ruha nisbetle varlık) zaman üstünden oluşa şahitlik ifade ediyor.
[22/2 14:12] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle akıl ruha tabiidir. Bu bir tercih değil farkında olunsa da olunmasa da bir zorunluluk.
[22/2 14:18] Abdullah Kuloğlu: İnsanî Hakikate bağlı olarak dediğimiz yerde ise HEMEN AKLIMIZA GELMESİ GEREKEN husus, Allah Rasûlü'nün İNSANİ HAKİKATİN hakikati oluşu. Yani O'NUN Ruhu ve Aklının geniş manasıyla VARLIĞA karşı tavır halinde ŞERİAT VE TASAVVUF şeklinde tecelli etmesi..
[22/2 14:20] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan Zahir ve Batın yolu kahramanlarının VARLIK ve ZAMAN hakkında bildirdikleri bizim açımızdan PEŞİN FİKİR mevzuu... NİYE? Çünkü Allah Rasûlüne bağlanmanın "nasıl ve niçin"i oldukları için.
[22/2 14:37] Abdullah Kuloğlu: Bilmek varlığı zaman dışı anlamanın yolu dedik. Bunun en bariz örneği matematik ve mantık gibi ilimlerdir. Ki matematikte ve mantıkta zaman mevzu dışıdır. Bunu bir nevî fotoğrafçılık gibi anlayın. Fotoğraf zamandışı.. Zamanüstü değil..
[22/2 14:40] Abdullah Kuloğlu: Zamanüstü dediğimizde varlığı zamanüstü bir seviyeden yani oluş halinde kavrıyoruz. Kesiksiz hayat ruhî hayattadır dememiz de bu sebeple. Ki varlık ve oluş bir bütün halinde yine kesiksiz.
[22/2 14:41] Abdullah Kuloğlu: Kesiksiz ifadesi yerine yerinde sürekli kavramı da kullanılabiliyor. Süreksiz denildiğinde kesikli denmiş oluyor.
[22/2 14:42] Abdullah Kuloğlu: Bu mânada akıl süreksize, ruh sürekliye muhatap..
[22/2 14:45] Abdullah Kuloğlu: Sürekli denildiğinde ise "sonsuzluk"... Yanlız buradaki sonsuzluk, sonluya nisbetle ve sonlunun zıddı anlamında..
[22/2 14:46] Abdullah Kuloğlu: Pekiyi iş ruhun ruhla sezilişi halinde zaman seviyesine geldiğinde?
[22/2 14:50] Abdullah Kuloğlu: İş buraya geldiğinde EZELİLİK duygusunu yakalar gibi oluyoruz. Bu sonluya nisbetle sonsuz gibi değil. Sonlunun da sonsuzun da olmadığı, eridiği, tükendiği bir ezelilik..
[22/2 14:51] Abdullah Kuloğlu: Buradan KADER'e kadar yükselebiliriz fakat konumuz bu değil dolayısı ile bu mevzuya girmeyeceğim.
[22/2 14:52] Abdullah Kuloğlu: Şu kadarını söyleyeyim. Kader DEĞİŞMENİN MEVZUSUNUN OLMADIĞI bütün varlığı ve oluşu, zamanı ve mekânı kuşatan, ZAMANI DA KUŞATANDIR.
[22/2 14:53] Abdullah Kuloğlu: MUTLAK'IN ruhla sezilişine gelirsek...
[22/2 14:54] Abdullah Kuloğlu: Allah'ın sıfatlarından DEHR'e varıyoruz ki burada ne ruhî ne aklî idrakin payı yok... Ötelerin ötesinde, ötelerin ötesinde...
[22/2 14:55] Abdullah Kuloğlu: DEHR'İ hiç bir yönden bilemeyeceğimizi biliyoruz.
[22/2 14:56] Abdullah Kuloğlu: Bildirilmese, bilmediğimizi bile bilemeyeceğimiz.
[22/2 15:29] Abdullah Kuloğlu: Temel Meselelerin tümünün olduğu gibi "varlık ve zaman" meselesi de çetrefildir. Buna hazır olalım :) Bir anda herşeyi anlayabilmeyi ve sindirebilmeyi beklemeyin. Fakat bundan dolayı da gardınız düşmesin :)
[22/2 20:10] Abdullah Kuloğlu: Varlık Tabakaları derken Halk Alemi, Emir Alemi ve Zat Alemi olarak bildirilen tabakalara bağlı olarak zamanın ele alınışı: 1.si Halk Aleminde (Akılda) geçmiş, şimdi ve gelecek formunda 2.si Emir Aleminde (Ruhta) Ezeli Hal Şuuru formunda 3.sü Zat Aleminde "Zamansız Varlık" olarak DEHR sıfatında fani oluş formunda...
[22/2 20:13] Abdullah Kuloğlu: Burada "Zamansız Varlık" ile "Zamandışı Varlık" olarak üçgen veya daire gibi veya insanlık kavramı gibi sırf aklî kavramlar karıştırılmamalı... Zamandışı Varlık aklın varlıktan çıkardığı form anlamında, zamandan tecrit ederek elde edilen varlıklar anlamında.
[22/2 20:17] Abdullah Kuloğlu: Bu mânalara riayet etmek kaydı ile, Halk Alemi zamanın hükmü altında ve zamaniçi, Emir Aleminden olan Ruh zamanüstü, Zat alemi ise Zamansız... Allah için zamandan ve mekândan münezzeh diyoruz ya, işte bu mânada..
[22/2 20:19] Abdullah Kuloğlu: İnsanın bütün çabası, diğer tüm çabalarını kendisine bağlayan çaba olarak VAROLMA isteğidir.
[22/2 20:21] Abdullah Kuloğlu: Ezelilik duygusu diyoruz ya.. Bu Ruhun damağına çalınmış bir lezzet olarak farkında olunsun veya olunmasın aradığımız..
[22/2 20:28] Abdullah Kuloğlu: İnsan cevabını veremeyeceği sorularla yüklü olarak dünya gelmiştir diyordu Kant. Bu ezelilik duygusunun objesi, içinde bulunduğumuz Halk Alemi olamayacağına göre.. Zira şekilden şekile giren, yani sınırlılık vasıflarıyla görünen bu alemde karşılığı olması mümkün değil, yok.
[22/2 20:28] Abdullah Kuloğlu: İnsanın cevabını veremeyeceği soruların temeli de görünüyor.
[22/2 20:29] Abdullah Kuloğlu: Ruhen ve zevken peşin ve hazır olarak idrak ettiğimiz ezelilik ve devam arzusu içinde "alemde insan" olarak arıyoruz...
[22/2 20:32] Abdullah Kuloğlu: Bu cevabını aklımızdan da alamayacağımız soruların temelinde de SORDURAN VE ARATTIRAN Ruh!
[22/2 20:35] Abdullah Kuloğlu: Dikkat edilirse "varlık nedir?" gibi en esaslı bir meseleye dair arayışımızın temelinde de yine bu ZEVK HALİ var.
[22/2 20:39] Abdullah Kuloğlu: Aklımıza bu soruyu sorduran ve kesiksiz bir arayışa süren bu ruhî çaba olmasa ki bu da ruhun aslından -ki sır- "zamanüstü" olma iştiyakı yani sonsuzluk arayışı olmayacağı gibi BİLGİLENME faaliyeti de olamazdı.
[22/2 20:40] Abdullah Kuloğlu: Her şey TAM iken aramak niye, değil mi? Aramanın olmadığı yerde de bulmak olmaz. Ki aradığının ne olduğunu bilmeden de bulduğunu bilemezsin.
[22/2 20:44] Abdullah Kuloğlu: EZELİLİK iştiyakı ki İLAHÎLEŞMEK temayülü -aranılanın ne olduğunun bilgisinin kökü de bu- insansoyuna peşin vergi. Bu bilme şuura çıkmış bir bilme halinde değil varoluşan tarzda huzurî-kendinden bir bilme..
[22/2 20:46] Abdullah Kuloğlu: Canım bir şey çekiyor ama bilmiyorum deriz ya... Bunun gibi deniyoruz; şu değilmiş, bu değilmiş derken, bak işte oymuş dedirten bilme. Bulduğumuzu bir kanma duygusu ile bize bildiren bir bilme.
[22/2 20:48] Abdullah Kuloğlu: Yeri geldiği için ifade etmiş olayım. "Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur" denilen. Ki zikir DAHA ÖNCE BİLİNENİN hatırlanması, doğrulanması, şahitliği demek. Kalben TASDİKİN hakikati de bu yoldan.
[22/2 20:51] Abdullah Kuloğlu: İmanın hakikatinin Batın yolunda oluşu, İslâmın kalbin yolu oluşu veya "velîlik mecburiyettir" hikmeti hep bu çerçeve içerisinde.
[22/2 20:53] Abdullah Kuloğlu: Halk Alemi hakikati var mahiyeti yok bir varlık derecesini belirtiyor. Şahit olanların icma halinde şahitlikleri bu yönde.
[22/2 20:53] Abdullah Kuloğlu: Bunu şuna benzetebiliriz. Şimdi ben bu yazıları yazıyorum. Siz ekranda bir kısım çizigiler ve şekiller görüyorsunuz.
[22/2 20:54] Abdullah Kuloğlu: İşte bu gördükleriniz halk alemindeki varlıklar gibi hakikati var ama bizatihi mahiyeti olmayan şeyler..
[22/2 20:58] Abdullah Kuloğlu: Bu şekillerin hakikati bu şekillere vucut veren mânaları ifade etme iradem. Asıl o. Şekiller ise bizatihi hayal ve vehim.
[22/2 20:59] Abdullah Kuloğlu: Elbette bir benzetme yapıyorum lakin bunu bizzat insanî hakikatimize bağlı böyle bir tecrübe üzerinden hissedilir hale getirebiliriz ki zaten bu mevzular sezdirilebilir anlatılamaz.
[22/2 21:01] Abdullah Kuloğlu: Bu mânada halk alemi varlıkları; Allah Kelâmı'nın suretleri
[22/2 21:02] Abdullah Kuloğlu: Her şeyden önce KELÂM vardı. Bu gözle HALA DA öyle..
[22/2 21:05] Abdullah Kuloğlu: Külli Ruh ise ki Ruhi Muhammedîdir... OL EMRİNDEN. Yani bizatihi İLAHÎ Kelam'ın ilk sureti EMİR ALEMİ ve bu suretin sureti halinde Halk Alemi...
[22/2 21:06] Abdullah Kuloğlu: Buna NURU MUHAMMEDİ de deniyor. Bir ve aynı hakikatin çeşitli veçhelerden vasıflandırılış var. Buna dair Batın yolu Kahramanlarının sözleri çoktur..
[22/2 21:10] Abdullah Kuloğlu: İleride Varlık ve Oluş bahsine geçtiğimizde bu konuyu daha biraz daha teferruatlı olarak ele alırız.
[22/2 21:15] Abdullah Kuloğlu: YİNE VE DAİMA kabaca meseleleri ele alma ilkesimi korurken hem Batı Felsefesi yönünden hem İslâm Tasavvufu yönünden işin teferruatına girmeyi şimdilik bu GENEL ANLAYIŞIN temininden sonrasına bırakmayı tercih ediyorum. Genel Anlayış ve PORTRE oraya çıksın ve zihinlerde bir TASVİR oluşsun ki, teferruata girdiğimizde dağılmaya, neyin nereye ait olduğuna dair bir bocalama olmasın.
[22/2 21:18] Abdullah Kuloğlu: Espriyle karışık kimin neyi ne kadar takip ettiğini ve sindirdiğini de bilmiyorum. Buna sebep de meseleler akıp giderken soru veya yorum şeklinde her hangi bir tepkinin verilmeyişi.
[23/2 14:09] Abdullah Kuloğlu: Yukarıda "ezeli hal şuuru" şeklinde emir alemi-ruha nisbetle geçen kavrama biraz açıklık getirelim. Husserl'in -ki varoluşcu felsefenin babalarındandır- ortaya attığı ve saf şuur karşılığı olmak üzere kullandığı bu kavramı anlayabilmek için Onun felsefesinin orjinalliğinden biraz bahsetmek lazım.
[23/2 14:11] Abdullah Kuloğlu: Varlığın özü ve görünüşü, nomen ve fenomen diye VARLIK felsefesinin meşhur ayrımında Husserl alışılagelmişin dışına taşarak Hegel diyalektiğini -güyya- ayakları üzerine doğrultan Marks'in yaptığı gibi bir tersine döndürme yapıyor.
[23/2 14:11] Abdullah Kuloğlu: Şöyle
[23/2 14:17] Abdullah Kuloğlu: İnsan karşısında "eşya" veya bilgi nesneleri diyelim dururken bizim fenomenlere yani beş duyu yolu ile eşyanın görünüşüne sahip olabileceğimiz fakat nomenin yani şeylerin özünün ise bilinemez olduğuna dair KANT ile sabitlenmiş bir kabul vardı. İnsan-Görünüş ve Eşyanın Hakikati şeklinde bir sıralama yaparsak nomen görünüşün aşılmaz perdesi ardında bir sır olarak ele alınıyordu. Husserl ise nomeni yani eşyanın hakikatini insanın hakikati ile bir ve aynı kabul ederek saf şuura dair bilginin nomenin bilgisi olacağını kabul ederek bu aşılmazı aştı. Daha doğrusu felsefesi bu şekilde...
[23/2 14:19] Abdullah Kuloğlu: Buna göre özün bilgisi BEN BİLGİSİ haline geldi. Yani BEN, Ben'e ait fenomenleri paranteze alır ve beni bütün tezahürlerinden öncesi haliyle kavrarsam bu varlığın özüne nüfuz etmek demek olur, dedi.
[23/2 14:23] Abdullah Kuloğlu: Şimdi dikkat fenomenler ŞEKİL ve ÖZÜN SURETLERİ olduğundan ve insan idrakinde AKIL şekil ve suretlerle iş gördüğünden insanı bütün insanî tezahürlerinden tecrit etmenin akıl cephesinden sürdürülemeyeceği açıktır.
[23/2 14:23] Abdullah Kuloğlu: Bu bilme ile yaşama (ruhun ruhla sezilişi) zıtlığından kaynaklanır.
[23/2 14:24] Abdullah Kuloğlu: "Yaşayan bilmez, bilen anlatamaz"...
[23/2 14:25] Abdullah Kuloğlu: Aklın kuşatma zeminini-araçlarını elinden aldığın her durumda akıl için bir çıkmaz sokak tabelası koyulmuş demektir.
[23/2 14:29] Abdullah Kuloğlu: Buraya kadar mesele yok... Fakat Husserl buradan hareketle zamanı da parantez içine alarak insanî özün "ezeli bir hal içinde olduğu şuuruna-duygusuna varıyor. EZELİ BİR HAL DUYGUSU İÇİNDE OLMAK vasfını da bütün eşyanın hakikati-ruhuna teşmil ederek panteist bir kabule kapıyı aralıyor.
[23/2 14:30] Abdullah Kuloğlu: EZELİ VE EBEDİ olmayı kendisinde ŞEY olarak kabul ettiğinden VARLIĞIN HAKİKATE İLAH olduğu..
[23/2 14:30] Abdullah Kuloğlu: Bunu doğrudan doğruya söylemesede lafın gelişinden varılan yer bu
[23/2 14:33] Abdullah Kuloğlu: Şimdi... Salih Mirzabeyoğlu bu konuyu ele alırken Husserl'in aklî faaliyetin kökünde yer tutan zamandışı varlık şuurunu zamanüstü gibi kabul edişiyle Husserl'in yanıldığını ifade ediyor.
[23/2 14:34] Abdullah Kuloğlu: Zamanüstü yaşayış rejimi İslâm Tasavvufunda. Bunun kefareti de bu yaşayışın-tecrübenin ŞERİATIN yani Mutlak Fikir çerçevesinde olması...
[23/2 14:38] Abdullah Kuloğlu: Eşya ve İnsanî hakikatin birleştiği kök ise KULLİ RUH -ki Ruhu Muhammedi- diyoruz. Yani öyle İLAH olma falan yok.
[23/2 14:42] Abdullah Kuloğlu: Buna benzer bir izi psikolojide ŞUUR-ŞUUR ALTI ve MÜŞTEREK ŞUUR ALTI şeklinde JUNG'da da görüyoruz. O söyleyemez ama biz işin müntehasinda varılacak olanın ve varılanın KÜLLİ RUH olduğunu söyleriz. Batın yolu Kahramanların bildirdiği üzere..
[23/2 14:44] Abdullah Kuloğlu: Ezeli Hal Şuuru kavramını muhafaza ederken alışkın olunan kavramlar içerisinden kendi mânamızı fışkırtmak işte böyle bir şey...
[23/2 14:44] Abdullah Kuloğlu: Veya Müşterek Şuur Altı kavramını...
[23/2 14:48] Abdullah Kuloğlu: Ayrı bir misal de Hegel'de Külli Ruhun aktüel varlık kazanması olarak OLUŞU ve ZAMANI-TARİHİ bir gayeye bağlamasının hakikatinin Ruhu Muhammedî ve Allah Rasûlü ilgisi ve GERÇEKLEŞMESİ halinde yerini bulmasıdır.
[23/2 14:48] Abdullah Kuloğlu: Alemin ve İnsanın VARLIĞININ O'nda gaye noktasına ermesi davası.
[23/2 14:49] Abdullah Kuloğlu: HAKKIN BÜTÜN KEMALİYLE ZUHURUNUN O'nda gerçekleşmesi.
[23/2 14:52] Abdullah Kuloğlu: Zamandışı varlığa gelince matematik veya akli tecritle elde edilen kavramlar dünyasının zamandışı oluşu bir bedahat. Salih Mirzabeyoğlu'nun Husserl için söylediği AKLİ FAALİYETLERİN KÖKÜNDEKİ zamandışına ait şuur dediği husus bu dünyayı kapsar.
[23/2 14:54] Abdullah Kuloğlu: Kant'ta AKLIN İKİ KATEGORİSİ olarak kablî-peşin kabul ettiği ZAMAN VE MEKÂN KATEGORİLERİNDEN, zamanı dışladığında sırf mekânlı varlıklar kalır ki bunlara zamandışı varlıklar diyoruz.
[23/2 14:57] Abdullah Kuloğlu: Yerine ve mevzuuna göre bu vasıflandırma elbette değişebilir ve değişiyor.
[23/2 15:01] Abdullah Kuloğlu: Dolayısı ile Husserl'in yaptığı ve kendi içinde kapaklandığı yer işte bu aklın MEKÂN KATEGORİSİNİN zamandışı bir tasvirini yapmaktan ibaret...
[23/2 15:02] Abdullah Kuloğlu: Üçgen malûm eskimez pörsümez üzerinden zaman geçmez falan filan. Zamandışı..
[23/2 15:04] Abdullah Kuloğlu: Elbette varoluşculuk yapısı itibariyle bir çeşit değil. Zira tasvirî bir felsefe olduğu ve MUTLAK FİKİRİ tanımadığı için başka türlüsünün olması de mümkün değil..
[23/2 15:04] Abdullah Kuloğlu: Mesela Satre "Varoluş özden öncedir" diyor... İNSAN İÇİN.
[23/2 15:05] Abdullah Kuloğlu: Bunu tercüme dersek insan kendi varlığını inşaa eden, icad edendir demiş oluyor.
[23/2 15:06] Abdullah Kuloğlu: Yani özünü meydana getiren.
[23/2 15:08] Abdullah Kuloğlu: Satre Allahsızdır bu arada... Determizmi dolayısı ile diyalektiği de red eder.
[23/2 15:09] Abdullah Kuloğlu: Maddeye tabii bir insan değil de, insana tabii bir madde şeklinde de olsa insanın ilahlığına ve TEK BELİRLEYİCİ olduğuna vs.. Maddeyi HÜR İNSANA İRCA kısaca.
[23/2 15:10] Abdullah Kuloğlu: Yukarıdaki en son ifadede Maddeye tabii yerine maddeden insan değil de insandan madde şeklinde düzelteyim. Daha anlaşılır bir ifade olur.
[23/2 15:13] Abdullah Kuloğlu: Tenakuzlu gözüksede hürriyetçi bir metaryalist.. Allahlı-Allahsız fakat mutlaka MUTLAK FİKİR mahrumiyeti içinde cins cins varoluşculuklar... Kiegaard mesela sıkı bir Hıristiyan.
[23/2 15:16] Abdullah Kuloğlu: Özellikle varoluşculuk-kuantum mekaniği sonrası ve etkisiyle Budizim, Hint mistizmi, Taoculuk merakının Batı'da yükselişi de bundan. İslâm Tasavvufunun doğrulandığı müjdesiyle Varoluşculuğu selamlayan ahmâk yobaz tipi de 40. kopya adiliğinde memleketimizde bulunabilir.
[24/2 12:51] Abdullah Kuloğlu: İnsanın etkilendiği (hadi mevzu edinmek durumunda olduğu meseleler diyelim) birinci derecede "öz", ikinci derecede "özle ilgili" meselelerdir. "Öz" burada, bizim en başta tanımını verdiğimiz dünya görüşü yönünden TEMEL MESELELERİ ihtiva eder.
[24/2 12:52] Abdullah Kuloğlu: Başta VARLIK-ONTOLOJİ bahsi olmak üzere.
[24/2 12:56] Abdullah Kuloğlu: Varlık nedir? Varlık çeşitleri nelerdir? Varlık çeşitlerinin hakikatleri nelerdir? vs gibi İZAHINA YANIŞILMASADA DUYGU-DÜŞÜNCE ve İRADÎ FAALİYETİMİZDE, yani "BEN"e bağlı açılışın bütün derecelerinde HÂKİM mânalardır.
[24/2 13:01] Abdullah Kuloğlu: Varlık öylesine geniş bir kavram ki duygu-düşünce ve iradî faaliyetlerimize konu olabilen her şeyi kapsar. Demek ki varlık bu yönden İDRAK EDİLME müşterekliği zeminine dahil olan her şeydir. Bu gözle varlık idraktir, idraktedir. Yani varlığı biz var ediyoruz. Buna karşılık şöyle bir itirazda bulunabiliriz. İdrakimizin dışında varlıklar yok mudur?
[24/2 13:03] Abdullah Kuloğlu: Ötesinde var kabul edenlere verilecek cevap bunun böylece kabul edilişinin de bir idrak olduğudur.
[24/2 13:04] Abdullah Kuloğlu: Ötesindekini idrak edişimiz de BEN'e bağlı bir kabul ediş şeklinde idrakimize mevzu edebildiğimizdir.
[24/2 13:05] Abdullah Kuloğlu: Yok denirse, bu da ötesini (?) yok bilme şeklinde mefhum bir varlığa (öteye) dair bir idraktir ki idrak zeminin zımnındadır.
[24/2 13:06] Abdullah Kuloğlu: Bilemiyoruz denildiği durumda da aynen bu hal devam eder.
[24/2 13:07] Abdullah Kuloğlu: Bu durumda varlık nedir? Varlık, idrak edilendir diyebiliriz. Böyle dediğimiz an NE VARLIK DEĞİL Kİ demek durumunda kalıyoruz.
[24/2 13:14] Abdullah Kuloğlu: İnsanın, Allah-Alem -İnsan hakkındaki bu müşterek vasıf içine (idrak edilme vasfı içine) dahil olan her şey VARLIKTIR. Hakikati olan ve olmayanlarıyla.. İdrake konu olan.
[24/2 13:18] Abdullah Kuloğlu: Böyle bir genişlik içinde idrakimize konu olan her varlık, varlık olmak bakımından bu müşterek vasfını korurken, varlığının vasıfları değişir. Varlığın hakikati bahsi de dahil, her varlığın kendi hususiyeti içinde aşılamaz bir sınırlılığı varken varlığın varlığa bir bedahat halinde bağlılığı, derecelenmesi yükselişi boyunca mevzu ANLAŞILAMAZ ve BİLİNEMEZ MUTLAK VARLIĞA dayanır.
[24/2 13:21] Abdullah Kuloğlu: Bütün soylu -makbûl veya değil- felsefî ekollerin Allah (MUTLAK)-İNSAN-ALEM hakkındaki varlık açıklamaları olmak zorundadır.
[24/2 13:22] Abdullah Kuloğlu: İzahsızlık hükmüne bağlansa da, niçin izahsız olduğunun izahı şeklinde ama neticede izahlı haliyle..
[24/2 13:25] Abdullah Kuloğlu: Bu izahlardan anlaşılıyorki "varlık" bahsi idrak ile ve idrakin söz konusu olduğu yerde ise "BİLGİ-Epistomoloji" devreye girer. Bu da kaçınılması mümkün olmayan bir husus..
[24/2 13:28] Abdullah Kuloğlu: Bu hususu Batı Felsefe tarihinin seyri içinde görüyoruz. İlkçağ Batı Felsefesinin konusu TABİAT idi. Tabiat Felsefesi deniliyor zaten. Konusu 5 hasseye görünen tabiatın hakikatinin ne olduğudur?
[24/2 13:29] Abdullah Kuloğlu: Thales tabiatın hakikatinin-aslının "su" olduğunu söyledi. Çok basit gibi görünen bu terkibî hükmün hiç de öyle basit olmadığını yeri gelince göreceğiz.
[24/2 13:31] Abdullah Kuloğlu: Karşımıza bu türlü bir çok felsefî hükümler gelecek. İster tabiat felsefesi ister insan isterse MUTLAK'a dair olsun...
[24/2 13:32] Abdullah Kuloğlu: Yeri geldiği için belirteyim. Bizim farkımız MUTLAK FİKİR'e bağlılık içinde duygu, düşünce ve iradî faaliyet içinde BULUNABİLİYOR oluşumuz. Bu İMANIN HAKİKATİNE bağlanmış olmanın bize tanıdığı bir ÜSTÜNLÜKTÜR
[24/2 13:34] Abdullah Kuloğlu: Batı Felsefesinde sahte tarafından da olsa MUTLAK FİKİR yok.
[24/2 13:35] Abdullah Kuloğlu: Burada MUTLAK FİKİR diyoruz ama netleştirmek için bir kaç kelâm edeyim.
[24/2 13:36] Abdullah Kuloğlu: Hakikati şu veya bu, doğru veya yanlış MUTLAK GEREKLİDİR demek başka, MUTLAK ŞUDUR demek başkadır.
[24/2 13:39] Abdullah Kuloğlu: Birincisi insan idrakinin zorunlu olarak vardığı bir netice halinde Batı Felsefesinde de gayet yerinde bir husus iken, ikincisi MUTLAK'ın MUTLAK olmayan tarafından TAYİNİ halinde yanlıştır, batıldır, merduttur.
[24/2 13:39] Abdullah Kuloğlu: MUTLAK'ın Gerekliliği ayrı, MUTLAK FİKRİN GEREKLİLİĞİ ayrı...
[24/2 13:40] Abdullah Kuloğlu: MUTLAK FİKİR, MUTLAK'ın ne olduğu bahsinden başlar ve insanı derinliğine ve genişliğine bütün cepheleriyle kuşatan ÖLÇÜLERE kadar uzanır...
[24/2 13:42] Abdullah Kuloğlu: Bunun HAKİKATİ İSLÂM'da; Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyas halinde bütün mukadder oluşlarıyla İSLÂM ŞERİATIDIR.
[24/2 13:47] Abdullah Kuloğlu: İslâm Şeriatı da dinin aslı İTİKAT ve AMEL mevzuları halinde iki bölümlü... İtikat merkezinde MUTLAK'ın ne olduğu ile ilgili iken, AMEL kısmı ile birlikte insanı derinliğine ve genişliğine kuşatan -ruhî ve aklî aksiyonunu- bütün cepheleriyle kuşatan ÖLÇÜLERİ verir. Ve biz bu MANZUMEYE -buraya dikkat- Tefekkür cephesinden yaklaşırken Tefekkürü merkeze alarak MUTLAK FİKİR vasfıyla anıyoruz.
[24/2 13:48] Abdullah Kuloğlu: Yoksa ALLAH'ın fikri der gibi -haşa!- bir kasıt içinde değil!
[24/2 13:50] Abdullah Kuloğlu: Bizim FİKRİMİZE MUTLAKI TAŞIYAN anlamında MUTLAK FİKİR!
[24/2 13:51] Abdullah Kuloğlu: Bu MUTLAK FİKRE bağlı Tefekkür verimi halinde insan ve toplum meselelerini kuşatıcı SİSTEM VE HAREKET FİKRİNİN bütününe de BÜTÜN FİKİR diyoruz.
[24/2 13:52] Abdullah Kuloğlu: İslâm Felsefesi tabiri yerine İslâm Hikemiyatı der gibi, diğer Dünya Görüşlerine karşılık MUTLAK FİKRE BAĞLI DÜNYA GÖRÜŞÜ; BÜTÜN FİKİRDİR.
[24/2 13:55] Abdullah Kuloğlu: Thales'te tabiatın hakikati sudur demiştik... Buradan başlayarak süreç boyunca bu "ateş", "hava", "hyle", "mate" vs gibi müşahhas kavramlardan mefhum kavramlara doğru bir seyir izledi.
[24/2 13:58] Abdullah Kuloğlu: Görünenin ardında bir hakikat anlayışının ikiye ayırdığı tabiatı "hakikat"i şudur diyerek hakikat yönüne bağlayanlarına karşılık, görünenin hakikatin kendisi olduğu şeklinde "görünene" hakikati bağlayanları...
[24/2 14:00] Abdullah Kuloğlu: Bu iki tavrın bıktırıcı ve çözümsüz akıbetinden hız alarak mevzuyu bilinemez hükmüyle dağlayan agnostik-sofist-safsatacı hakimiyeti..
[24/2 14:02] Abdullah Kuloğlu: İş bu noktaya vardığında SOKRATLA birlikte insan tefekkürü tabiattan insana çevrildi. Bu esaslı bir kırılma noktasıdır.
[24/2 14:03] Abdullah Kuloğlu: Sen kimsin, necisin, nereden geldin ve nereye gidiyorsun meselesi...
[24/2 14:03] Abdullah Kuloğlu: Ve iki dal halinde Eflatun ve Aristo...
[24/2 14:07] Abdullah Kuloğlu: Neredeyse bütün bir Batı Felsefesinin bugün YENİ VERİLERLE (MEVCUT EŞYA VE HADİSELERE AİT BİLGİ YIĞINI dediğimiz unsurlarla) tarihî bu arka planın tekrarı diyebiliriz.
[24/2 14:07] Abdullah Kuloğlu: Salih Mirzabeyoğlu'nun MİHRAKSIZ TÜMEVARIMIN ZAAFİYETİ dediği hususun tarihî ve tekrarı.
[24/2 14:08] Abdullah Kuloğlu: MİHRAKTAN kasıt da MUTLAK FİKİR. Mihrak, malûm, kaynak demek.
[24/2 14:11] Abdullah Kuloğlu: Bizde ise yukarıda Üstâdın, İbrahim Hakkı Hazretlerinden aktardığı VARLIK dereceleri ve OLUŞ bahsi MUTLAK FİKRİN hasrı içinde ifade edilmiştir. MUTLAK FİKİRDEN ruhun rejimi yolundan alınan PAY HALİNDE verimi. Ki bizim aklın rejimi yolundan bu verime bağlı olduğumuzu TEFEKKÜR USÛLÜMÜZ bahsinde işlemiştik.
[24/2 14:46] Halil İbrahim Ömeroğlu: Varlık idrak edilendir dediniz.idrak edilen bilinendir,bilinmeyen yoktur denilebilirmi?bi de bilmemi yoksa idrak etmemi öncedir?
[24/2 14:46] Halil İbrahim Ömeroğlu: Böyle olunca bilinmeyenle YÖK olanın karıştırılması gibi bi zaaf ortaya çıkmazmı
[24/2 14:47] Halil İbrahim Ömeroğlu: Varlık ve epistemoloji alakasına değindiniz abi
[24/2 14:47] Halil İbrahim Ömeroğlu: Burda ahlakın konumu nedir mutlak fikre nisbetle
[24/2 14:48] Halil İbrahim Ömeroğlu: Bide; varlık ahlak ve epistemoloji arasında kategorik bi ayrım varmıdır yoksa bi içiçelik mi sözkonusu
[24/2 14:50] Halil İbrahim Ömeroğlu: Hoşgörüne soğınarak biraz ardarda sordum ama anlamaya çalışıyorum kendi müktesebatına abi...
[24/2 14:51] Halil İbrahim Ömeroğlu: Müktesebatımca....
[24/2 14:55] Abdullah Kuloğlu: İdrak ile bilme yeri geldiğinde birbirinin yerine de kullanılabilir. Fakat bilmeyi aklen idrake tahsisen kullandığımızda, zevken idrake bilme üstü bir idraktir. Ki zaten tasavvuftaki müşahadenin zevken idrak halinde akıl üstü olduğunu söylüyoruz. Biz yaşamasakta yaşayanların söylediği ve bildiridiği bu. Bu birinci husus.
[24/2 14:55] Abdullah Kuloğlu: Bu son mânayı dikkate alarak Varlık idrak edilendir diyoruz.
[24/2 14:57] Halil İbrahim Ömeroğlu: Yani bilmenin tecrübe edilenle alakası....
[24/2 14:58] Abdullah Kuloğlu: İlla bilmeye irca etmek istiyorsan o zaman geniş anlamıyla tecrübe-yaşanan-gözleneni de bilmeye dahil edebilirsin.
[24/2 14:59] Abdullah Kuloğlu: Lakin ben bilmeyi aklen idrake tahsis ederek, İDRAK kavramını insanın varlıkla temasını mümkün kılan bütün elde ediliş yollarını kapsar bir mânada kullanıyorum.
[24/2 15:01] Abdullah Kuloğlu: Şöyle düşün; birisi diyor ki " idrak edemediklerim de olabilir"... Bu "mümkün olma özelliği ile var" şeklinde YİNE BİR İDRAKTİR.
[24/2 15:02] Abdullah Kuloğlu: O yönden idrak edilmeyeni idrak edilemezliği içinde idrak etmiş oluyorsun ki bu "varlık idrak edilendir" hükmünün hasrına alıyor zaten idrak edilmeyenleri de..
[24/2 15:05] Abdullah Kuloğlu: O "varlık" hakkındaki bilgimiz; yine o "varlık"ı idrak edemediğimiz oluyor. Ki bu da o varlığa dair bir idraktir.
[24/2 15:05] Abdullah Kuloğlu: Yani ne yaparsan yap varlık idrak edilendir.
[24/2 15:08] Abdullah Kuloğlu: Burada "İdrak edeni" ferden alma... Sen (tek olarak) idrak etmesen de, -diyelim- ben idrak ediyorum. İdrak ettiğimi de doğrudan idrak edemeyen sana bildiriyorum. Ve bu yolla bu senin için de VAR oluyor ferden. Fakat nihayetinde ister sen ister ben fark etmez VARLIK idrak edilen olmuş oluyor.
[24/2 15:12] Abdullah Kuloğlu: Şöyle bir bahis açılabilir elbette. Varlık idrak edilendir, derken bu insanî çabaya bağlılık ve mahkûmiyet anlamında değil. Bildirilen şeklinde olur. Zaten bunu böylece kabul, bizim PEŞİN FİKİR konusu ettiklerimizi de yerli yerine oturtur.
[24/2 15:13] Abdullah Kuloğlu: Bu yoldan varlığından haberdar olduklarımız. Gayba dair idrakimiz bu yoldan.
[24/2 15:16] Abdullah Kuloğlu: Bak bilinmeyenle diyorsun zaten. Bu bildiklerinin ötesindeki varlıklara dair bir bilgidir. Yani bu da bir idrak. YOK olana gelince, OLANIN yokluğu söz konusu edilebileceğine göre bu da varlığa dair bir idrak.. Yani ortada çelişik bir durum yok.
[24/2 15:18] Abdullah Kuloğlu: Ahlâk konusunu sonraya bırakalım. Bu ayrı bir başlık.
[24/2 15:19] Abdullah Kuloğlu: Kategorik bir ayrım aklen mümkün. Tahlil edebilmek için ayırıyoruz. Yoksa böyle bir ayrım fiilen yok. HAYAT bir bütün..
[25/2 22:27] Abdullah Kuloğlu: Paylaştığım linkte Varlık Felsefesinin Batıdaki temsilcileri ve görüşleri özetlenmiş.. Özetleyenin yaklaşım tarzını bir tarafa bırakırsak -ki tenkit edilebilir- derli toplu olması bakımından okunabilir, okunsun. http://mustafaergun.com.tr/wordpress/wp-content/uploads/2015/11/varlikfelsefesi.pdf
[25/2 22:59] Abdullah Kuloğlu: Varlık karşısında takınılan tavırlara nisbetle felsefî akımları guruplandıralım.
[25/2 23:00] Abdullah Kuloğlu: Birinci guruptakiler; İdealistler
[25/2 23:01] Abdullah Kuloğlu: İkinciler; Metaryalistler
[25/2 23:05] Abdullah Kuloğlu: Üçüncüler; Madde ve İdealdir diyenler
[25/2 23:05] Abdullah Kuloğlu: Dördüncüler; Varlık, oluştur diyenler
[25/2 23:06] Abdullah Kuloğlu: Beşinciler; Varlık fenomendir diyenler
[25/2 23:07] Abdullah Kuloğlu: İdealistler varlığın hakikatini İDEALARDA görürler. En meşhur temsilcisi Eflatun..
[25/2 23:09] Abdullah Kuloğlu: Metaryalistler varlığın hakikati maddedir derler. Misâl Karl Marx ve Engels..
[25/2 23:10] Abdullah Kuloğlu: Madde ve ideali iki ayrı öz olarak kabul edip varlığın hakikatini bu iki öze bağlayanlar. Meşhuru Descartes..
[25/2 23:12] Abdullah Kuloğlu: Varlığın hakikatinin OLUŞ olduğunu söyleyenler... Meşhuru Herakleitos, Hegel vs...
[25/2 23:14] Abdullah Kuloğlu: Varlığın hakikati FENOMENLERDİR 'dir diyenler. Husserl ve bilimum varoluşcular
[25/2 23:20] Abdullah Kuloğlu: İdealistler her türlü varlığı idea'ya irca eder. Metaryalistler her türlü varlığı maddeye irca ederler. Düalistler varlığı birbirine indirgenemez iki farklı öze (idea-madde)ye irca ederler. Oluşcular ise varlığı "oluşa-değişime ve harekete" irca ederler. Varoluşcular ise "saf şuur"a, "saf ben"e irca ederler..
[25/2 23:20] Abdullah Kuloğlu: Bunların dışında Nihilizim ve Taoculuk gibi varlığı hiçliğe irca edenler de var
[25/2 23:24] Abdullah Kuloğlu: Fakat böyle bir guruplama bütün biçim ve tavırlarıyla batılı felsefecileri bütün yönleriyle kuşatamaz. Ancak bize bir manzara ve bakış açısı verebilir. Öyle filozoflar var ki, bakış açısına bağlı olarak o filozofu idealist çizgide görebileceğiniz gibi tam zıddı metaryalist bir çizgide görebilirsiniz.
[25/2 23:25] Abdullah Kuloğlu: Hangi filozofun nereye dahil edileceği meselesi felsefe tarihi yazanların bağlı oldukları görüşlere göre değişebiliyor. Elbette değişmeyenler de var.
[25/2 23:28] Abdullah Kuloğlu: Bu konuda en salim yol, en etkili olmuş hakim filozofların ortaya koydukları felsefelerini ele almak ve illa şu guruptan veya bu guruptan takıntısına kapılmadan değerlendirebilmekte..
[25/2 23:34] Abdullah Kuloğlu: Varlık idrak edilendir demiştik. Bu varlığın hakikati ve mahiyetinin ne olduğu meselesinden önce bedahat halinde kabul ettiğimiz.. Bu kabulden sonradır ki, varlığın hakikati ve mahiyeti nedir meselesi başlıyor ve esas çetrefilleşme, ayrılık ve aykırılıklar baş gösteriyor.
[25/2 23:36] Abdullah Kuloğlu: Kabaca bu konuda takınılan tavırları saymaya çalıştım. Bütünü için bizim söyleyebileceğimiz şey, hepsi için geçerli olmak üzere "başıboş akla bağlı tefekkür" neticelendirmeleri olduklarıdır.
[25/2 23:38] Abdullah Kuloğlu: Ayrıca varlık derken dikkat edilmesi gereken hususlardan bir diğeri de -bağlı olunan felsefî görüşe bağlı olarak- hangi varlık üzerine konuşulduğudur.
[25/2 23:40] Abdullah Kuloğlu: Mesela bir metaryalist varlık derken sadece tabiatı ve 5 hasseyle idrak edilenleri anladığı için, sadece bu varlıkların bütününü kuşatan müşterek vasıfları ölçü alır.
[25/2 23:41] Abdullah Kuloğlu: Yani kelime olarak "varlık" kullanılıyor olsa da her felsefî görüşün kendi has bir mâna dili kullandığını gözden kaçırmamak gerekiyor.
[25/2 23:46] Abdullah Kuloğlu: Böyle bir tasvirden sonra yarın belli başlı varlık felsefelerini ele almaya başlayalım inşallah.
[26/2 10:30] Abdullah Kuloğlu: Dün "varlık var mıdır?" sorusuna karşılık iki felsefî tavrın olduğunu söylemiştik.
[26/2 10:30] Abdullah Kuloğlu: 1. Var diyenler. Bunlara realistler deniliyor.
[26/2 10:31] Abdullah Kuloğlu: 2. Yok diyenler. Bunlara da Nihilistler (hiççiler) deniliyor
[26/2 10:33] Abdullah Kuloğlu: Realistler: 1.İdealistler 2.Metaryalistler 3. Düalistler 4. Oluşcular 5. Varoluşcular (Fenomenciler)
[26/2 10:35] Abdullah Kuloğlu: Şimdi Varlık meselesi etrafında bazı dikotomileri-zıtlık ve karşıtlıkları- bu felsefî ekollerin temsilcileri üzerinden ele alalım.
[26/2 10:36] Abdullah Kuloğlu: Kullandığım kaynak eser Hilmi Ziya Ülken'nin Varlık ve Oluş eseridir.
[26/2 10:36] Abdullah Kuloğlu: 1. Varlık ve Yokluk Meselesi
[26/2 10:37] Abdullah Kuloğlu: Varlık bahsinde ilk ele alınan felsefî mesele varlık-yokluk zıtlığı ve karşıtlığı
[26/2 10:38] Abdullah Kuloğlu: Parmenides bu zıtlığı red eder. Meşhur sözü "varlık vardır, yokluk yoktur"..
[26/2 10:45] Abdullah Kuloğlu: Parmenides'e göre, evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani varlık, mutlak anlamda birdir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur.
[26/2 10:48] Abdullah Kuloğlu: Eflatun mutlak olarak varlık ve yokluk sorusunu kabul etmez. Başka oluş, bulunmayış, mahrum oluş şeklinde anladı.
[26/2 10:49] Abdullah Kuloğlu: Aristo ve Bergson'da da bu tavır korundu. Buna göre varlık ezelî ve ebedîdir.
[26/2 10:55] Abdullah Kuloğlu: Hilmi Ziya Ülken bütün mitolojilerde evrenin doğuşu, olmakta olan başlangıçsız varlık olarak tasvir ediliyor diyor. Lakin buna katılmak mümkün değil. İran'da Tiamat "sonsuz okyanus", Hint'de Avatar denilen sonsuz bir devri daim, Yunan'da Khaos'tan Cosmos'a... Khaos, belirsiz ve müphem varlık demek. Eflatun ve Aristo'da bu anlayış korunuyor.
[26/2 10:57] Abdullah Kuloğlu: İlk defa Herakleitos ve Sofistler yokluk kavramını ileri sürdüler. Evren sürekli bir oluş halinde ise varlıktan yokluğa sürekli bir akış var demektir. Yani varlık ve yokluk talîdir, gölgedir asıl olan oluştur, dediler.
[26/2 10:58] Abdullah Kuloğlu: Sofistler sabit olan hiç bir şeyin olmadığı böyle bir varlık anlayışından hareketle hiç bir şeyin ispat edilemeyeceğini, kesin bilginin mümkün olmadığını ileri sürdüler. Yani onlara göre hakikat diye sabit bir değer yoktu.
[26/2 11:10] Abdullah Kuloğlu: Herakleitos'u takip ederek Hegel de varlık ve yokluk kavramlarının talî kavramlar olduğunu kabul etti. Buna göre tabiat kesintisiz bir oluştur. Ve her oluş kendi içinde zıtlıklar barındırır. Zıtlıklar git gide keskinleşir ve belli bir noktadan sonra yeni bir sentezle eski sentez aşılır. Oluşun kanunu diyalektik bir mantıkla ilerler.
[26/2 11:15] Abdullah Kuloğlu: Yani tabiatta varlık ve yokluk gibi sabit bir hakikat yoktur. Hegel oluşu Geist dediği Ruhun hadiseleşmesi olarak ele aldı. Bu bakımdan -meselâ- varlık oluştur diyor olsa bile bu oluşu BİR İDEA'ya irca ettiği söylenebilir. Bu bakımdan idealist olarak görülebilir. Buna karşılık Mark ve Engels diyalektik izahı maddeye irca ederek kullandı.
[26/2 11:16] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan Hegel ve Marks'ta varlık ve yokluk arizîdir, lafzîdir.
[26/2 11:17] Abdullah Kuloğlu: Bir şeye var veya yok demek mümkün değildir. Çünkü bu kavramlar değişmez ve sabit bir mânaya delalet eder.
[26/2 11:18] Abdullah Kuloğlu: Halbuki doğrusu "bir şey oluyor" demek gerekir. İşte bu oluştur.
[26/2 11:19] Abdullah Kuloğlu: Buna karşılık varlık olmadan oluş, oluş olmadan varlık olabilir mi?
[26/2 11:20] Abdullah Kuloğlu: Oluş varlığın bir tavrı ve hareketidir.
[26/2 11:21] Abdullah Kuloğlu: İnsan yaşlanıyor dediğimizde, insan gerçek bir varlıktır... İnsan varlığı olmadan yaşlanma diye bir olay ve hadise olabilir mi?
[26/2 11:26] Abdullah Kuloğlu: Suretler olmadan mânalar tecelli etmez ama mânalar olmadan da suretler olmaz.
[26/2 11:29] Abdullah Kuloğlu: Burada mâna varlık ve oluş da suret oluyor. Daha derine inersek varlık olarak varlık ve suret olarak varlık diyebiliriz, hangisi asıl..
[26/2 11:30] Abdullah Kuloğlu: Varlık olarak varlığa "nomen" denildi sonradan, suret olarak varlığa ise "fenomen"
[26/2 11:31] Abdullah Kuloğlu: Varlık denilince hangisi anlaşılacak?
[26/2 11:31] Abdullah Kuloğlu: Mevzu buraya geldiğinde fenomonoloji-varoluşculuk devreye giriyor.
[26/2 11:40] Abdullah Kuloğlu: Satre "nomen"e "kendinde şey" dedi. Fenomene ise "kendinden şey" dedi. Fenomen görünen ve algılanan olduğu için algılayana bağlı ve ondandır. Bu ise insanda oluşun varlıktan önce olması demektir. İnsan daimi bir oluş halindedir. Böylece nomene bağlı fenomen ile insana bağlı fenomen ayrıldı.
[26/2 11:41] Abdullah Kuloğlu: Fenomenolojk tasvir metodu denilmesinin sebebi de bu. İnsan kendi hakikatini oluşturan bir varlıktır.
[26/2 11:41] Abdullah Kuloğlu: Burada hemen aklımıza kendinden zuhur esprisi gelmeli.
[26/2 11:43] Abdullah Kuloğlu: Varoluşculuğun bir çok çeşidi var. Bu gayet tabii.. Zira varoluşculuk ferdin hakikatine bağlı bir tasvir işi olduğundan görecililiğe dayandı.
[26/2 11:44] Abdullah Kuloğlu: Burada da hemen aklımıza FERT HAKİKATİ meselesi gelmeli.
[26/2 11:44] Abdullah Kuloğlu: Ve elbette buna bağlı olarak TOPLULUK HAKİKATİ de.
[26/2 11:48] Abdullah Kuloğlu: Fenomenolojik tasvir metodu bir şeyi o şeye ait bilgilerden bağımsız olarak ele almak ve ÖZÜNE inmek esasına dayanıyor. Böyle yapıldığında o şeyin "ben" ile ilgisi içinde ele alınması esaslaşmış oluyor. Bunu yapabilmek için ise "ben"in özüne inmek... Ki ezeli hal şuuru veya saf şuur denilen öze bu şekilde varılıyor.
[26/2 11:51] Abdullah Kuloğlu: Burada da RUHÇULUK prensibimizin esası ve müşahhas karşılığı olarak tasavvuf yolu-zevken idrak-ruhun ruhla sezilişi şeklindeki KALBİN YOLU bahsini hatırlayalım.
[26/2 11:55] Abdullah Kuloğlu: Hegel'de Geist-Külli Ruh bahsinin alemde derinleşme, Husserl'de "saf şuur-ezeli hal şuuru"nun ise insan'da derinleşme halinde FERT HAKİAKTİNE bağlı bir kökte toplanışını.. Bizim yönümüzden VASIFLANDIRMAMIZ böyle.
[26/2 11:57] Abdullah Kuloğlu: Varlık-Yokluk karştılığı ile içiçe Varlık ve Oluş bahsini de zorunlu olarak ele almış oluyoruz.
[26/2 12:01] Abdullah Kuloğlu: Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus, Batı Felsefesinin bütün ekolleriyle bizim için KENDİ BÜTÜNÜMÜZE malzeme tedarik eden bir rol oynadığıdır. Kendi çamur bütünlüklerine düşmüş "elmas-kıymet-hikmet"leri ELMASTAN BÜTÜNÜMÜZE, yani ait oldukları bütüne İRCA ETMEK.
[26/2 12:07] Abdullah Kuloğlu: Niye zorunlu? Çünkü varlığın karşısına yokluğu koyduğumuzda bu ilk bakışta anlamlı gibi gözükse de, yokluğun ne olduğu bahsi hal edilemeyince, varlığın karşısına varlığın tavrı anlamında oluşu koydular. Yani mecburen...
[26/2 12:09] Abdullah Kuloğlu: İşi detaya boğmadan bu meselenin zorunlu olarak alemin kidemi meselesine dayanacağını söyleyeyim.
[26/2 12:10] Abdullah Kuloğlu: "Varlık vardır ve yokluk yoktur" şeklinde bizce "hakikati var mahiyeti yok" HALK ALEMİ için geçersiz olan bu kabul zorunlu olarak HALK ALEMİNİN ezeli ve ebedi olduğuna götürür ve nitekim götürmüş de..
[26/2 12:11] Abdullah Kuloğlu: Bunu en bariz bir biçimde yanlış bir tabirle İslâm Filozofları denilen İbni Sina, Farabi vs'de görüyoruz.
[26/2 12:14] Abdullah Kuloğlu: İmam-ı Gazalî Hazretlerinin bunlara yönelik yazdığı reddiyenin baş meselelerinden bir taneside alemin kıdemi olmuştur bu yüzden..
[26/2 12:22] Abdullah Kuloğlu: Niye mecburen çünkü Salih Mirzabeyoğlu'nun DİYALEKTİKLERİN ÇELMESİNE takılmak diyerek altını çizdiği "aklın sınırları içinde" kalan bir akılla - yani mihraksız akılla- aslı SIR olan HAYATIN kuşatılamaz oluşundan. Yani MUTLAK FİKİRİN GEREKLİLİĞİ şartına kafalar tosladığından... MUTLAK FİKRE BAĞLI ZEVKEN İDRAK ve bu zevken idrak yolu ile MUTLAK FİKRE bağlanmış akıl olmadan OLMAZ.
[26/2 12:28] Abdullah Kuloğlu: Geldik yine Tefekkür Usûlü bahsine... MUTLAK FİKİR şart... Ve MUTLAK FİKİR bize KALBİN yolu olduğunu bildiriyor. Kalbin idraki, zevken idrak yani ruhun ruhla sezilişi halinde bir YAŞAMA-HAL rejimi... Ve bu yoldan bağlanmış AKIL verimi halinde TEFEKKÜR. Yani AKLI Mutlak Fikre bağlamanın yolu kalbin yolundan DİLE GELEN ANLAYIŞI kuşanmakla mümkün. Ki biz buna İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞ diyoruz.
[26/2 12:30] Abdullah Kuloğlu: Bu bakımdan yani TEFEKKÜR CEPHESİNDEN, Tasavvufun Rolü ve Mânası budur. AKLI MUTLAK FİKRE BAĞLAYABİLMEK İÇİN GEREKLİ ANLAYIŞI vermek.
[26/2 12:41] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle tekrar paylaşacağım bir kısım metinlere nüfuz etmeye çalışın. Sorularınız olursa da sorun.
[26/2 13:17] Halil İbrahim Ömeroğlu: Zamanın var-yok var-yok şeklinde mekanda( ya da varlıkta) tecelli eden temposu içince ruh sabit olarak zamanın ve mekanın üstünde nasıl oluyorda sadece halimize dair şuurumuz oluyor...
[26/2 13:17] Halil İbrahim Ömeroğlu: Kadere dair hissetme halinde de olsa bi şuurun olması gerekmezmiş
[26/2 13:17] Halil İbrahim Ömeroğlu: Gerekmezmi
[26/2 13:19] Halil İbrahim Ömeroğlu: Yoksa bu mevzuya hürriyet bahsindeki gibi yaklaşmakmı gerek...
[26/2 13:19] Halil İbrahim Ömeroğlu: Telefonda ancak bu kadar oluyo.meramımı tam anlatamadıysam kusura bakmayınız
[26/2 13:20] Abdullah Kuloğlu: "Halimize dair şuurumuz var" diyorsak, geçmiş-şimdi ve gelecek şuuru nasıl mümkün oluyor mu demek istiyorsun?
[26/2 13:24] Halil İbrahim Ömeroğlu: Evet abi tam olarak bu
[26/2 13:25] Halil İbrahim Ömeroğlu: Ve bunun kader ve hürriyet mevzuları ile alakası
[26/2 13:33] Abdullah Kuloğlu: Halimize dair şuurumuz var ifadesi zevken idrak kastıyla... Yani ruhun ruhla sezilişi halinde. Ezeli hal şuuru denilen-saf şuur. Saf şuurda geçmiş-şimdi ve gelecek olmaz. "An" var. Fakat ruha bağlı akıl zaman içi olduğundan aklen idrakte geçmiş, şimdi ve gelecek var. "Kişi bulunduğu işin zamanı içindedir" buyuruyor ya Batın Kahramanları... Eğer senin işin ruh ise, ezeli hal şuuru içindesin, anı yaşarsın. Eğer senin işin eşya-beden ve akıl üzerinde ise geçmiş-şimdi ve geleceği yaşarsın.
[26/2 13:35] Abdullah Kuloğlu: Haline bağlı olarak idrakin var.
[26/2 13:35] Abdullah Kuloğlu: Şuur seviyesinin değişimi boyunca gerçeklik seviyesi de değişir denilen husus.
[26/2 13:36] Abdullah Kuloğlu: Ruh külli olduğunda yani yaratılışındaki maksada erdiğinde idrak edilen kaderdir.
[26/2 13:36] Abdullah Kuloğlu: Ruhun hakikatine MALÛM da diyoruz bu yüzden KADER de...
[26/2 13:37] Abdullah Kuloğlu: Ruhun hakikatine erende bu böyle
[26/2 13:38] Abdullah Kuloğlu: Yani sorunu yanlış mı anladım bilmiyorum açıkçası. Senin de rahat olduğun ve daha açık yazabildiğin şartlarda tekrar sorarsın.
[26/2 13:39] Abdullah Kuloğlu: Fakat bu şöyle anlaşılmasın. Ruh külli olduğunda geçmiş-şimdi ve gelecek şuuru kaybedilir!!! Böyle bir şey yok.
[26/2 13:40] Abdullah Kuloğlu: Böyle bir şey ancak aklını kaybedende olur
[26/2 13:41] Halil İbrahim Ömeroğlu: Yok yok.Aslında tam da sormak istediğim soruya karşılık gelen cevaplardı. Çok teşekkür ederim...
[26/2 13:44] Abdullah Kuloğlu: Mesela bu mânada Allah Rasulü mekanın ve zamanın hem varlık sebebi ve hem varlık gayesi olarak KADERİDİR... KÜLLİ RUH ya!
[26/2 14:00] Abdullah Kuloğlu: Bu arada içinde yanlışlar olsa da genel bir manzara vermesi açısından bir link vereyim bakarsınız. http://dusuneninsanlaricin.com/46-maddede-felsefi-akimlar/
[26/2 21:58] Abdullah Kuloğlu: Eşya "zaman ve mekân" birliğinde gerçekleştiğine göre bir "ân" daha önceki "ân"ı dışta bırakırken, daha önceki "ân"ın yokluğu izafî yokluktur; varlık, zamanın ucunda ve "tek ân"da var. Bu izah hem varlığı ve hem de oluşu kendisine bağlayan bir anlayış. Varlıksız oluş, oluşsuz varlık olmaz hükmünü "tek ân" mühürleyen. Diğer bir husus varlık ve yokluk zıtlığının halk alemi için söz konusu edilemeyen bir vasıfta olduğudur. Zaten söylüyoruz, var da bir var, yok da bir var... Bu ifade de var halk alemindeki varlık kastıyla.. Fakat Halk Alemindeki varlığın bu kasıt içindeki vasfı -ki var ve yok varlıkları da dahil- mahiyeti itibariyle yokluktur. Şöyle düşünelim; aynada kendimi müşahade ederken, müşahade etiğim aynadaki varlığa "var" diyorum "yok"luğuna da "yok" diyorum. Halbuki bu varlık ve yokluk mahiyeti itibariyle yokluktur. Aynanın karşısındaki ben ise gerçek var. Halk Alemindeki varlıkları yokluk aynasındaki RUHUN görünüşleri olarak düşünün. Bu durumda aynadaki var ve yok şeklindeki görüntülerin mahiyeti yokluk olunca bu yokluğun zıddı gerçek varlığın temsilcisi olarak RUHTUR! Elbette buradaki RUH'tan kasıt KÜLLİ RUH!.. Allah Sevgilisinin ilk yaratılan mahlûk oluşu -RUH-İ MUHAMMEDİ- bütün varlığın menşei oluşunu gösteriyor. Menşe-î Ervah.. Ve Halk Aleminde ne kadar mahiyeti yokluk olan varlık olmuşsa bunlar da bu Varlık karşısında Onun zıddı olarak yokturlar. Batı Fesefesinde ele alınan varlık ve yokluk bizim yönümüzden Halk Alemi içi izafî varlık ve yokluk olup mahiyetçe yok olduğundan ne birbiriyle sentez mevzu edilebilirler ne de biri diğerine irca edilebilir. Ki misâl Hegel'in diyalektiğinin, Aristo'nun formel mantığı'nın eşyanın hakikati mevzuunda mihraksız tümevarım veya mihraksız sentez şeklinde zamandışı metafizik sistemlere alet oluşu da bu sebeple. Ve ilaveten Allah'ın OL emrinin karşılığı mücmel olarak Allah Rasûlüdür. Bütün bir felsefe tarihi boyunca varlığın bütün zıtlıkları kendisinde eriten ve toplayan cevheri, menşei, temeli karşılığı olarak söylenen "şey"lerin hakikati burada.
[26/2 22:43] Abdullah Kuloğlu: Soru gelmediği için kendi kendime sormuş gibi yapıp cevaplayayım. Yukarıdaki metinde Varlıksız Zaman bahsi ele alınıyor. -Dikkat- Buradaki varlık yine halk aleminin izafî varlığı.. Bu kasta riayet ederek Varlıksız Zaman bahsi KENDİ BAŞINA ZAMANI tanıyabilmek demektir. Melodi misâli verilmiş. Bu BERGSON'dan... Ki varlığın aslını oluşta görenlerden. Şimdi biz bu melodi misâline akıl cephesinden girelim. Melodi nota dediğimiz ses unsuru ile YAŞANAN bir keyfiyettir. Melodi seslerin toplamı değil, o ses topluluğu üzerinden GÖRÜNENDİR. Seslere bağlı değildir. Sesler melodiye bağlıdır. Ve MELODİ bir bütündür, sesler gibi parçalanamaz, tahlil edilemez. Yani MELODİYİ DUYAN RUH, sesleri idrak eden ise akıldır... Biz bir melodiyi, sesleri tek tek dinlemekten koparak tam verişle dinlediğimizde melodinin başı ve sonu diye bir şey olmaz. Değişmeyen bir ve tek melodiyi duyarız. İşte bu duyuşta zaman artık bildiğimiz geçmiş şimdi ve gelecek olmaktan çıkar ve bir tek süre-ân içinde duyulur. Zaman içinde peşi sıra akan her bir seste "bir ve tek melodi"yi dinleriz. Sesler gelip geçer ama MELODİ geçmez. İşte bunu mümkün kılan zaman idraki RUHTADIR ve bu idrak zaman ve mekân üstüdür. Öyle olmasaydı biz MELODİYİ DUYAMAZDIK. Buna benzer bir durum ARABA bütününe dair idrakte de söz konusudur. Arabayı teşkil eden bütün unsurları yığın halinde bir araya toplasak bütün unsurlar tam olduğu halde ortaya araba değil unsurlar toplamı olarak yığın çıkar. Melodi misâlinde zaman içinde akan unsurları bizde bütünleyen
[26/2 22:46] Abdullah Kuloğlu: araba misâlinde ise mekân içindeki unsurları bizde bütünleyen RUHUN bu zaman ve mekân üstü idrakidir.
[26/2 22:58] Abdullah Kuloğlu: Bu izahı yapmak isteyişimdeki gaye, VARLIKSIZ ZAMAN'dan kasıt ne ve melodi misâlinin burada yeri ne sorusuna cevap vermekti. Daha doğrusu kendimce şerh etmek. Umarım açıcı olmuştur.
[28/2 02:10] Abdullah Kuloğlu: Bir not: Fenomenler bilgi konusu ve nomen ise sezgi konusu edilebilir. Daha doğrusu varlık karşımızda ne ise o dururken insanın zevken ve aklen idrakine konu olur. Varlığın aklen idrake bakan cephesine fenomen, zevken idrakine bakan cephesine nomen diyoruz. Bu durum bizzat ruhun iki idrakiyle bizzat kendisine yönelmesinde de geçerli. Ben'e dair olanı biliyor fakat beni yaşıyoruz. İster dışımıza ister içimize dair olsun YAŞAMADA bölünmez ve yekpare bir "an"ı, bilmede ise geçmiş, şimdi ve gelecek halinde zamanı idrak ediyoruz. Bu durumda zaman'ın "numeni" yaşanan "an"da, fenomeni ise bilinen zamanda... Varlığın hakikati bu bakımdan tahlil konusu yapılamaz zira hakiki varlık zaman üstüdür. Ruh doğrudan doğruya zaman üstünü zevken idrak ederken, akıl yoluyla zaman içini idrak ediyor. Biz zamanın ucunda yaşarken, varlık da zamanın ucunda daima var ediliyor.. Varoluş ve yaşamakta, geçmiş, şimdi ve gelecek dürülü. EZELİLİĞİ sezdiren..
[1/3 14:02] Abdullah Kuloğlu: İyi niyetlerinden başka bir anlayışları olmayan bazı müslümanların şevkini kırmayalım ama, yalnız üstün ve gerçek müslümanlara mahsus olan kafa ve ruh inceliklerini kavramaksızın, hâkim bir davanın mahkûm tavrını temsil etmekten öte bir görünüşümüz olamayacağını da bilelim.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
[1/3 14:18] Abdullah Kuloğlu: Husserl'in Fenomenoloji metodu halinde ifade ettiği, "bir şey" hakkındaki bütün bilgilerimizi paranteze alarak o "şey"i olduğu hal üzere idrak etmek dediği hususun "ruhun ruhla sezilişi" halinde bir "tasvir" ilmine dönmesinin hakikati hem benim Bir not ibaresi altında ifade ettiklerim, hem Mütefekkir'den alıntıladıklarım, hem de Hace Masûm Hazretlerinin buyurduklaryla İslâm Tasavvufu'nda... Varlığın hakikatinin bilgisi bu yoldan.
[1/3 14:21] Abdullah Kuloğlu: Aynı metodun "zaman dışı" formları ise yine Mütefekkir'in teşhisiyle -ki bedahat- Budist-Hint ve bütün çeşitleriyle İslâm dışı panteist sistemlerde..
[1/3 14:24] Abdullah Kuloğlu: Nasıl ki, Mutlak Ölçülere kalbin yolundan bağlanmış aklın verimlerine HİKMET diyerek başıboş arayışa bağlı aklın verimi olan Felsefeden ayırıyorsak aynı şekilde Mutlak Ölçülere bağlı kalbin verimi Tasavvufu başıboş ve mihraksız kalbin verimi bu türlü mistizimlerden ayırıyoruz.
[1/3 14:29] Abdullah Kuloğlu: İmam Masûm Hazretlerinin suje ve obje ayrılığına bağlı bilgilenme ile, suje ve obje aynılığına bağlı bilgilenme arasındaki keyfiyet farkına dair buyurdukları "KENDİNDE BİLGİ"-HUZURÎ BİLGİ ve "KENDİNE BİLGİ"- HUSULÎ BİLGİ farkı..
[1/3 14:30] Abdullah Kuloğlu: Ki bu husus KENDİNDEN ZUHUR şeklinde Külliyatımızda sıklıkla tekrarlanan husustur.
[1/3 14:31] Abdullah Kuloğlu: Yani varlığın hakikati FERDÎ OLUŞLARDA bulunabilir demektir bu.
[1/3 14:32] Abdullah Kuloğlu: Kimde?
[1/3 14:34] Abdullah Kuloğlu: Bu soruya bizim dışımızda hiç kimsenin verebileceği bir cevap yoktur. Bizde bunun cevabı ise FERT HAKİKATİ şeklinde Allah Rasûlü olarak verilmiştir. Allah Rasûlü'nün BATINI davası ki, Ruh-i Muhammedi dediğimiz.
[1/3 14:35] Abdullah Kuloğlu: Ruh-i Muhammedi suje ve obje aynılığının hakikat olduğu varlık olarak varlığın hakikatini ifade eder. KENDİNDEN ZUHURUN DA
[1/3 14:37] Abdullah Kuloğlu: Ruh-i Muhammedi varlığın hem sebebi hem gayesi... Sebebi ve gayesi derken hem şu aklımıza gelsin. VARLIK ve OLUŞ... Sebeb vurgusunda VARLIK, gaye vurgusunda OLUŞ.
[1/3 14:39] Abdullah Kuloğlu: Bu anlayış içinde "Sana öğrettiklerimiz HATIRLATTIKLARIMIZDIR" buyuran Allah kelâmını zevken idrak ediniz.
[1/3 14:41] Abdullah Kuloğlu: İnsan ve Alem... İster İnsan'nın numeni diyelim, isterse Alemin numeni diyelim. KÜLLİ RUHTUR. Ruh-i Muhammedidir.
[1/3 14:46] Abdullah Kuloğlu: Eflatun'nın İDE'ler dediği ve en yüksek İDE olarak İYİ idesini belirttiği, Hegel'in GEİST dediği ve OLUŞU-TARİHİ RUHUN gerçekleşmesi olarak ele almasının hakikati burada. Yine Hegel'in OBJEKTİF RUH-GEİST'e nisbetle SUBJEKTİF RUH-GERÇEKLEŞEN RUH ayrımının hakikati Ruh-i Muhammedi'ye nisbetle Allah Rasûlü şeklinde..
[1/3 14:50] Abdullah Kuloğlu: Ve dikkat BU FERT HAKİKATİ İLE hem eşya-şeyler hem de insan cemiyetinde tecelli eden BİR-ÇOK nisbetinin bizde karşılığı TOPLULUK HAKİKATİ olarak kavramlaşıyor. İCMAL ve TAFSİL...
[1/3 14:56] Abdullah Kuloğlu: Allah Rasûlünde, Ruh-i Muhammedi yolundan Eşyanın kanunları ile İnsan Cemiyetinin kanunlarının BİRLİĞİ... Alem ve İnsan'ın BİRLİĞİNİN ancak ŞERİAT ÖLÇÜLERİ ile gerçekleşebileceğini gösterir. MUTLAK FİKRİN GEREKLİLİĞİ bahsinin en YÜKSEK seviyeden ifadesidir.
[1/3 15:06] Abdullah Kuloğlu: Diğer bir husus... Ruhta bilkuvve yani meleke halinde olan aklın, eşya ile fiile çıkması... Bebeklikten akil baliğ oluşa doğru bir seyir. Anlaşılıyor ki, ruh ile eşya münasebetinde akıl ruhtan hareketle doğuyor. Bu ruhun bir vasfı olarak KABUL EDİCİ oluşunu gösterir. "Alemde İNSAN"a karşılık "İNSANDA alem" AKILDIR! Akıl eşyanın bizdeki düzeni.. Ruh ile eşyanın temasını, süt ile havanın temasına benzetirsek, sütte mevcut kaymağın görünüşe çıkması gibi, akıl da ruhun kaymağı olarak görünüşe çıkar.
[1/3 15:09] Abdullah Kuloğlu: Fakat burada dikkatten kaçmaması gereken husus eşyanın düzeni derken bunun eşyanın hakikat olmayıp fenomenlerine ait düzen oluşu..
[1/3 15:15] Abdullah Kuloğlu: Akla şuur anlamı verdiğimizde, Jung Psikolojisinde şuur altı ve müşterek şuur altı şeklinde yapılan vasıflandırmanın, DİKKAT bizde akıl, ruh ve KÜLLİ RUH şeklinde yerli yerine oturduğunu görüyoruz. Bu gözle Seyyid Abldulhakîm Arvasî Hazretlerinin "Ruhî hastalıklar iman zayıflığından" buyurmasını zevken idrak ediniz. İmandan kastında VAROLUŞUN hakikati halinde kalbin yolu olan Tasavvufî hayatta olduğunu unutmadan.
[1/3 15:23] Abdullah Kuloğlu: Bu gözle;
[1/3 15:29] Abdullah Kuloğlu: Burada bir bahsi daha aralamak isterdim lakin pek emin olamıyorum. Artık sizin talebinize bıraktım...
[1/3 15:44] Abdullah Kuloğlu: İmam Masûm Hazretlerinden "şiir idrakine" hitap eden bir mektup paylaşmak istiyorum. Yapılan izahlar çerçevesinde FİKRE kök olan bir -şiir-...
[1/3 16:01] Abdullah Kuloğlu: Kaynak da vereyim Allah'ın izniyle..
[1/3 23:36] Halil İbrahim Ömeroğlu: Alimin maluma tesirinden ve ilmin tağayyüründen kasıt tam olarak nedir ve buradaki ilim sadece mahalli idrak sahaları ile mi alakalı?
[1/3 23:39] Halil İbrahim Ömeroğlu: Zamanın muhtevası olan varlıklar hakkındaki bilgilenme sadece ruhi çaba ile mi olmakta?zannımca avamın hissesi burada tam teslimiyette(yanılıyormuyum yoksa)
[1/3 23:44] Halil İbrahim Ömeroğlu: Panteizm ve ibahiyeciliğin zaman dışı hal rejimine dair hakikat kırıntıları bulunabilirmi ve buradan mutlak hakikate nisbetle çıkan sadece hiçlikmi?bu hiçlik var olandan payı olmayan bir hiçlikmi ki böyle bişey mümkün değildir diye biliyorum ben...
[1/3 23:49] Halil İbrahim Ömeroğlu: Son olarak Abdullah abi Ruh-i Muhammedi nin suje ve obje aynılığının hakikatini biraz daha açabilirmisin ...
[2/3 00:26] Abdullah Kuloğlu: Sondan başlayalım. Ruh-i Muhammedi varlığın menşei olduğundan, Allah Rasûlü için eşyanın hakikatine dair bilgi KENDİNDE BİLGİ oluyor, insanın hakikatine dair bilgi de "fert hakikati" kendisi olduğundan KENDİNDE BİLGİ oluyor. Suje de obje de kendisi.. Bu durum zaten "Sana öğrettiklerimiz sana hatırlattıklarımızdır" ayetiyle de sabit.
[2/3 00:35] Abdullah Kuloğlu: Panteizim ve ibahiyecilik... Bunları MİSTİZİM kavramı altında toplarsak toplu hüküm olarak kendi yönlerinden yaşayacakları akıbet ve elde edecekleri sıfır, hiç, boşuna çabaya sınıfına girer. "Mutlak küfür mümkün değildir" hükmüne göre de hakikati hal rejiminde aramaları itibariyle haklı oldukları için nihayeti hiçlik de olsa VAR KALABİLİYORLAR... Akıbeti boşu boşunalık. Haklı yönleri ve buluşları da bizim yönümüzden HİKMET sınıfına girer. Yoksa zaten söylüyoruz insanî hakikate dair bir payları olmasa bizim bunları mevzuu edinmek bir derdimiz de olmazdı. Parça doğruları var elbette fakat bizim nihayeti hiçlik hükmümüz parçaya dair değil BÜTÜNÜNE dair.
[2/3 00:41] Halil İbrahim Ömeroğlu: ...bizim hiçlik hükmümüz parçaya değil bütününe dair....Harika gerçekten harika.
[2/3 00:41] Halil İbrahim Ömeroğlu: Bütününden hasıl olana...
[2/3 00:43] Abdullah Kuloğlu: Teslimiyet de ruhî çabayla. Kafir de küfrünü ruhî çabayla kuruyor. Yani ister zevken idrak- doğrudan ruhen idrak veya aklen idrak şeklinde olsun bütün çabaların menşei ruhu çabaya dayanıyor. Varlığa dair gerçek bilginin ruhun ruhla sezilişi halinde kalbin yolundan olması gereğine inananlar mistizim konusunda söylediğimiz gibi bunu bilerek yaşayanlar için İŞİN HAKİKATİ İSLÂM TASAVVUFUNDA.. Söz konusu olan İSLÂM İMANI olduğunda iman da derece derece.. Avvamın hissesi tam teslimiyette değil tam teslimiyet gösterememekte :)
[2/3 00:45] Halil İbrahim Ömeroğlu: :))
[2/3 00:47] Abdullah Kuloğlu: Obje ile akıl yolundan ilişkiye girdiğimizde Suje obje ayrılığı nettir. Ve bizim bu yoldan elde ettiğimiz bilgi HUSULE GELEN yani bize KATILAN BİLGİDİR. Ve bu sürekli olarak değişir, yıkılır, zenginleşir vs..
[2/3 00:49] Abdullah Kuloğlu: Obje suje ilişkisinde BİLEN bazı peşin fikirlerle yaklaşır ve BİLİNENİN niteliği bu kabullerden etkilenir... Açı meselesi!
[2/3 00:49] Abdullah Kuloğlu: Fakat mesela bizim HUZURİ BİLGİ böyle değildir.
[2/3 00:50] Abdullah Kuloğlu: Huzuri bilgide obje ile suje yoktur.
[2/3 00:52] Abdullah Kuloğlu: BEN İDRAKİ gibi.
[2/3 00:53] Abdullah Kuloğlu: YAŞIYORUZ BENİ
[2/3 00:53] Abdullah Kuloğlu: Burada açı falan yok
[2/3 00:53] Abdullah Kuloğlu: BEDAHAT İDRAKİ var. APAÇIKLIK yaşamadadır.
[2/3 00:55] Abdullah Kuloğlu: Huzurî bilgi AYNILAŞMAK yolu ile olur. Tasavvufta FENA olmak denilen hal.
[2/3 00:55] Abdullah Kuloğlu: Bu soydan İDRAK tasvir edilebilir, dile ve kelama dökülemez.
[2/3 00:56] Abdullah Kuloğlu: YAŞAYAN BİLİR hesabı.
[2/3 00:57] Abdullah Kuloğlu: Herkesin yaşaması kendine öyle ise yaşamanın hakikati nerede dendiğinde bizim yönümüzden bunun cevabı BELLİDİR. MUTLAK FİKRİN ölçüleri içinde yaşama.. (yaşama derken HAL!)
[2/3 00:58] Abdullah Kuloğlu: Mevzu sadece mahalli idrak sahaları ile ilgili değil kısaca.
[2/3 01:00] Halil İbrahim Ömeroğlu: Çok teşekkür ederim.Gece gece uykusuz bıraktık abi seni...
[2/3 01:00] Halil İbrahim Ömeroğlu: Gerçi sende de uyku sorunu var bildiğim kadarıyla
[2/3 01:01] Abdullah Kuloğlu: Evet :) Sıkıntı yok yani.
[2/3 01:04] Abdullah Kuloğlu: Mesela Allah Rasulünde HUZURİ BİLGİ, öğrendiği HATIRLADIĞI... KENDİNDEN. Dışarıdan tahsil edilen değil.
[2/3 12:35] Abdullah Kuloğlu: Selam ile
[2/3 12:35] Abdullah Kuloğlu: Bugüne kadar Anafor'da neleri ele aldık?
[2/3 12:37] Abdullah Kuloğlu: 1) Dünya Görüşünün tanımı, konusu, gayesi, ne işe yaradığı vs gibi konuları ele aldık.
[2/3 12:38] Abdullah Kuloğlu: 2) İslamî bir Dünya Görüşü'nün gerekli olup olmadığı, gerekli ise neye tekabül ettiği meselesini konuştuk. Bu konuyu müstakilen ele alan kitapçığımızın linkini verdik.
[2/3 12:40] Abdullah Kuloğlu: 3) Her ilmin tahsiline o ilmin usûlü ile girmek gerektiği ilkesine bağlı kalarak BD-İBDA Tefekkürünün temel usûlünü ele aldık.
[2/3 12:45] Abdullah Kuloğlu: 4) BD-İBDA'da dünya görüşünün tanımında geçen TEMEL MESELELERİN nasıl karşılık bulduğunu ele almak üzere VARLIK meselesinden giriş yaptık. Varlık nedir, Varlık ve Zaman, Varlık ve Oluş bahislerini elden geldiğince mukayeseli olarak konuşmaya ve ele almaya çalışıyoruz. Bunun peşinden BİLGİ meselesini Diyalektik ve Ahlâk çerçevesinde ele alacağız.
[2/3 12:49] Abdullah Kuloğlu: Temel Meseleleri ele aldıktan ve bu konulardaki temel anlayışımızı ortaya koyduktan sonra mahalli idrak sahaları dediğimiz sahalara bu anlayışla sarkma ifade eden eserlerin ışığında tafsile ait başlangıç konularını işlemeye çalışacağız.
[2/3 12:53] Abdullah Kuloğlu: Bu fasıl da genel hatları ile tamamlandığında HEM DİL ALANIMIZI kendimize ait kavramlarla zenginleştirmiş hem KENDİ ANLAYIŞIMIZI değiştirmiş ve yenilemiş olacağız. Bundan sonra mahalli idrak sahalarında bağlı olduğumuz RUH, ANLYIŞ ve TEFEKKÜR USÛLÜMÜZLE derinleşmeniz önünüzde duran memuriyet olarak sizi bekliyor olacak.
[2/3 12:56] Abdullah Kuloğlu: Temel Meseleler bahsini saha olarak seçenler için Külliyatımız oldukça derin ve zengin bir muhtevaya sahip. Yani genel hatları ile bu meseleyi vermek ve işlemek meselenin bütün yönleriyle İHTİSAS konusu olarak ele alınmadığını gösterir. Bizim en azından şu zeminde yaptığımız bu değil. Başka bir zeminde taliplileriyle bu yapılabilir inşallah.